Türkiye’de Piyasa Aklı ve Muhafazakârlık İlişkisi: Ak Parti Dönemi

Abdurrahman Babacan

Değerlendirme:Volkan Uzundağ

Küresel Araştırmalar Merkezi’nin TEZAT konuşmaları programının Şubat ayı konuğu “Türkiye’de Piyasa Aklı ve Muhafazakârlık İlişkisi: AK Parti Dönemi” başlıklı doktora teziyle Abdurrahman Babacan’dı. Kuramsal ve pratik olmak üzere iki temel bölümden oluşan tezin birinci kısmı “piyasa aklı” kavramını ve “muhafazakârlığı” teorik açıdan ele almaktadır. Pratik kısım ise Türkiye’de muhafazakârlık ve piyasa aklı ilişkisini belli bir tarihsel çerçeve içinde sunarak Ak Parti özelinde incelemektedir.

Sunumuna tezinin başlığında da geçen ‘piyasa aklı’ ifadesiyle başlayan Babacan, kavramın zihinsel tasavvurumuzla ilişkili olduğunu söyledi. Buna göre, piyasa bir düşünce, anlama, algılama biçimi olup, tasavvur ve tahayyül dünyasıyla ilişkili bir kavramdır. Dolayısıyla Babacan, piyasa kavramını teknik ve ekonomik bir meseleden daha fazlasını içeren bir kavram olarak ele almaktadır. Söz konusu yaklaşım ise 19. yüzyıl Batı Avrupası’nın bir hediyesi olmuştur. Yani piyasa Batı Avrupa merkezli olarak üretilmiş bir tür zihniyet/ felsefi yaklaşımdır. Ardından muhafazakârlığa değinen Babacan’a göre, onun Fransa kökenli bir ideoloji olarak düşünebileceğini, fakat Türkiye özelinde daha çok Edmund Burke’ün İngiliz evrimci geleneğinden gelen muhafazakârlığının benimsendiğini ifade etti. Söz konusu muhafazakârlık, II. Dünya savaşı’ndan sonra Anglo-Amerikan bir çerçeveye bürünmüş ve zamanla Thatcher’cı bir çizgiye gelmiştir.

Tezin temel yaklaşımını göreceğimiz “Türkiye’de piyasa ve muhafazakârlık” başlıklı üçüncü kısım ise meselenin pratik veçhesini oluşturmaktadır. Bu bölüm için çeşitli holding başkanı ve CEO’larla, bazı vakıf ve dernek başkanlarıyla birebir görüşmeler gerçekleştirilerek yapıldığını söyleyen Babacan, bu görüşmelerle varmak istediği noktanın sosyo-ekonomik düşüncemizi anlamaya çalışmak olduğu ifade etti. Türkiye’de piyasa ve muhafazakârlık arasında gönüllü bir ilişkiden bahsedilebileceğini söyleyen Babacan, çok partili dönemin başlamasıyla birlikte liberalizmle muhafazakârlığın yakın bir ilişkiye girdiğinden bahsetti. Söz konusu dönemde Türk tipi muhafazakârlık ortaya çıkmıştır. Türk tipi muhafazakârlıkla kastedilen, teokratik boyutlardan arınmış, kültürel bir takım öğelerle ifade edilen; dinle kurduğu ilişkiyi de bu boyutta tanımlayan ve kuran bir muhafazakârlıktır. Bu tip bir muhafazakârlık ise liberalizmle girilecek ilişkiyi kolaylaştırmış ve ortaya ciddi anlamda pragmatik ve eklektik bir yapı ortaya çıkarmıştır. Bu yapı da liberal dönüşümü mümkün kılmıştır. Araştırmanın kişiler yerine kurumsal yapılara odaklandığını belirten Babacan, bu minvalde Aydınlar Ocağı’nı incelediğini ve burada çok net bir ekonomizm, kalkınma ve Batı dünyası vurgusu görüldüğünden bahsetti. Türkiye’de ana akım muhafazakârlık ise bir sentez fikrine dayanmaktadır: Teknik ile kültürün, maddiyat ile maneviyatın sentezi. Kısaca, Türk tipi muhafazakârlık kendisini Anglo-Amerikan tipi muhafazakârlığa yaslayan ve bu konuda da son derece pozisyonel konum alışlara açık bir muhafazakârlıktır. Bu daha çok yeni muhafazakârlık ve yeni sağın ortaya çıktığı Özal dönemiyle bu biçimi almıştır. Babacan’a göre Özal, liberal aklı Türkiye’ye getiren ve onu kurumsallaştırmış kişidir. Başka bir ifadeyle, ülkeye ilk olarak iktisadi liberalizm girmiştir; yani Türkiye’deki liberalizm ilk aşamada siyasi değil, iktisadi liberalizmdir. Fakat ikisi arasında zorunlu bir ilişki söz konusudur. Liberal akıl bütüncül bir özgürlük fikrine dayanmaktadır: Ekonomik ve siyasi özgürlük. Özal’la gelen en büyük yenilik, ekonomizm olarak adlandırılan, ekonomi merkezli bir düşünüşün inşa edilmiş olmasıdır. Eş deyişle, artık bir şeyin öneminin, onun faydalı olup olmamasına göre belirlendiği bir düşünce tarzı. Özal, Türkiye modernleşmesinin ana akımı olan bürokratik modernleşmeyi kaldırmış ve yerine iktisadi rasyonalizme dayalı ticari ve mali bir modernleşme getirmiştir. Yeni ahlâk düşüncesi ise piyasa ilişkileri tarafından belirlenmiştir.

Babacan’a göre Türkiye’de muhafazakârlık zihniyet olarak kapitalizme, piyasaya çok yakın olmuştur. “Parayla ilişkiye girdikten sonra kültürel normlar bozuldu, değişti” türünden bir anlayışı pek doğru bulmadığını belirten Babacan, problemin ana kaynağının zihniyet düzlemleri, yani tasavvur kodlarıyla ilişkili olduğunu belirtti. Piyasa aklı kendini toplumdaki ekonomi-politik akla hâkim kılmış ve bu durum ise, belki de Türkiye tarihinde ilk kez gerçekleşmiştir. Başka bir deyişle, 1980 öncesi Türkiye’de olmayan şey insanların zihin dünyalarında belirleyicilik kazanmasıdır. Bu durum, örneğin Demokrat Parti döneminde görülmemiştir.

Babacan, bilindiği üzere, Özal’ın o dönemde Anadolu sermayesini teşvik ettiğini ve ihracat odaklı bir ekonomiye geçiş yaptığını belirterek, bunu sadece Özal’a mal etmemek gerektiğini, çünkü o dönemlerde ülke sosyolojisinin buna son derece müsait olduğunu söyledi. Daha sonra ise Milli Görüş’ün Adil Düzen projesinin bir düzen oluşturamadığını, çünkü projenin nasıl gerçekleştirileceğine dair pratik anlamda bir şey sunmadığını söyleyen Babacan, dolayısıyla da bu proje bir slogandan öteye geçememiştir. Babacan’a göre, Türkiye’de İslamcı siyaset hiçbir zaman muhafazakâr siyasetten ayrı olmamış, sorunlu dönemlerde seküler devletle kurulan ilişki daima muhafazakârlık üzerinden kurulmuştur. Örneğin, İslamcı siyaset 28 Şubat’ta muhafazakârlığa sığınmış, bu da İslamcılıktaki muhafazakâr bakiyeyle alâkalı olmuştur. Bu noktada, 28 Şubat’ın bir kırılma sayılmaması gerektiğini belirten Babacan, “eskiden çok mücahittik, şimdi çok müteahhidiz” gibi bir yaklaşımı doğru bulmadığını, bunun söylemden öte bir geçerliliğinin olmadığını söyledi. “Ak Parti ise, bu sosyolojinin devamının bir ürünüdür. Ak Parti’nin hatası ise bu yapıyı kurumsallaştırmak olmuştur. Sonuç olarak da, İslam’ın bir piyasa dini olduğu türünden iddialar yaygınlaşmıştır ve bu durum piyasa merkezli bir zihniyete uyumu göstermiştir.” diyen Babacan, bu zihniyeti İslamcıların kanaat önderlerinin, cemaatlerinin veya kurumsal yapılarının içselleştirilmesinin ise çok anlaşılabilir bir durum olmadığını söyleyerek sunumunu noktaladı.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.