Uganda ve Sudan İzlenimleri

Oral Avcı

7 Ocak 2005
Değerlendirme:
Süleyman Beşli
 
Soğuk bir aralık akşamı, toplanalım, kebapseverlerin iştirak edeceği sıcak bir kebap faslından sonra biraz da sıcak konulardan, memleketlerden konuşalım, diyerek yola çıktık. Sıcak memleketlerden konuşalım derken gerçekten sıcak olan, ekvator kuşağına yakın olan ülkelerdi konuşmak istediğimiz. Özellikle de Afrika. İsim Küresel Araştırmalar Merkezi olur da dünyadan ayrı düşmek olur mu? Aramızdan seyyahlar da çıkar tabii. Öyle olunca da seyahatler sonrası karşılıklı intibalarımızı paylaşırız. Hele hele içimizden birinin yolu Sudan ve Uganda’ya düşmüşse durulur mu hiç paylaşmadan!
Son yıllarda dünyada küreselleşme dediğimiz bir olgu var. Hemen hemen dünyanın ulaşılmamış bir coğrafyası yok günümüzde. Modern hayat, küresel iktisadi yaşam her tarafı kaplamış gibi. Bu ortamda nispeten bakir kalmış alanlar Afrika’da diyebiliriz. Gerek iklim koşulları, gerek değişken fakir yapılar bu bölgelerin fazla dokunulmadan dünyanın uzak ve ayrı bir köşesi olarak kalmasını sağlamış.
Dünyanın bu en fakir bölgesi bugün dikkatleri üzerine çekmekte. Zengin ve bakir kaynakları bu bölgelere olan ilginin de artmasına sebep olmuş. Bunun hem iyi hem de kötü sonuçları olduğunu gözlemleyebiliriz; bir taraftan fırsatlar oluşurken, iyi değerlendirilemeyen fırsatlar daha sonra tehdide dönüşebilmekte.
Sudan bu açıdan bir örnek gibi ele alınabilir. Doğu Afrika’da yüzölçümü olarak en büyük alanlardan birine sahip olan Sudan; Nil havzasında yerleşmiş, onun bereketinden yararlanan, büyükbaş hayvancılık açısından oldukça önemli bir mevkide, güneyinde ormanlık alanların bulunduğu nispeten zengin kabul edebileceğimiz bir ülke. Ancak, yıllarca süren iç savaş ve soyutlanmışlığın getirdiği fakirlik kendini gösteriyor.
Artık bir kaç yıl öncesiyle bugün arasında önemli farklılıklar olduğu açık olarak görülüyor. İç savaşı sonuçlandırmaya yönelik girişimler, ülkedeki petrol kaynaklarının işletilmeye başlanması ve çeşitli alanlardaki yatırımlar Sudan’ı gözle görülebilir bir şekilde hızlı bir düzelmeye sevk etmekte. Refah gelirken bu refahın paylaşımında tavizler de beraber geliyor; bu da önemli bir nokta...
Seyahatimizin ikinci durağı Uganda. Önce Emirates’le Nairobi’ye (Kenya), oradan da denize kıyısı olmayan ama Viktorya gölüne kıyısı bulunan ve yeşil bir memleket olan Uganda’ya uçuyoruz. Uganda’daki seyahatimiz fazla uzun değil.
Uganda’da dikkate çarpan ilk şey yağmur. Günün belirli saatlerinde sağanaktan boşalırcasına yağan bir yağmur, arkasından açan güneş... Oldukça nemli bir ülke. İkinci dikkate çarpan şey ise İngiliz sistemi. Yollardan paraya kadar birçok şey buranın bir zamanlar İngiliz sömürgesi olduğunu hatırlatıyor. Direksiyonlar sağ tarafta, yollarda buna göre düzenlenmiş. Otel ödemelerinde Sterlin’in bilinen, Euro’nun ise tanınmayan bir para olduğu görülüyor.
Uçaktan iner inmez Ekvator kuşağındaki bütün tropik bölgelerde olduğu gibi uluslararası geçerliliği olan Sarı Humma aşı sertifikasına sahip olup olmadığımız soruluyor. Olmayanlar aşılanmak üzere hastaneye sevk ediliyor. Gidilen hastanenin hali içler acısı...
Sarı Humma deyince virüsler ve ölümcül hastalıklarla uğraşan Afrika’dan bahsetmemek elde değil. Sarı Humma bunlardan en bilineni; özellikle ormanlık alanların olduğu Sahraaltı Afrika’da görülen sinek ısırması yoluyla yayılan ölümcül viral bir hastalık. Korunma yolu aşı. Tedavisi mi???
Ebola ve Afrika’da ortaya çıkan diğer virüsler... Bazen “derin” düşünceler dünyanın geri kalmış bu bölgelerinin bu konuda deneme alanı olarak mı kullanıldığı vehmine sebep oluyor. Bir taraftan yıkıcı ve süreklilik arz eden iç savaşlar, diğer taraftan kötü sağlık koşulları... Artık dünya bu bölgeyi gözardı edecek bir durumda değil. 
Tekrar Uganda’ya dönelim. Uganda’nın nüfusunun yaklaşık %10’u Müslüman. Bulunduğumuz süre içerisinde dolaşırken bir Müslüman nikahına rastlıyoruz. Çok değişik geliyor; nikah camide, ancak şekil farklı. Yine İngiliz etkisi var gibi hissediliyor.
Yolda giderken bir tapınağa rastlıyoruz. Büyük bir Hindu tapınağı gibi. Tapınağın büyüklüğü etkinin de büyüklüğünü yansıtıyor.
Bütün bu gördüklerimizden sonra geriye dönmek ve başka ülkelere gitmek üzere hareket ediyoruz. Zaman, elde çanta dünyayı dolaşma, gidilmeyen yerlere önce gitme zamanı.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.