Değini: On Bir Resmi Dilin Gölgesinde Güney Afrika: Farklılığın Gücü

Faik Deniz
Johannesburg, 2005


Uzak iklimlerden yabancı ellerin bir zamanlar uzandığı kara meyve; kaderin sömürgecilik eliyle bir araya getirdiği çok farklı ırklar ve kültürler diyarı; koloniciliğin neticeleri itibarıyla cisimleştiği, portreleştiği tablo; Avrupa’nın, Asya’nın ve Hindistan’ın âdeta yürüyüp kendine bir şekilde yer bulabildiği ve artık vatanım dediği modern dönemlerde keşfedilmiş coğrafya; tarihinde çok farklı olmanın bedelini ödeyip bugün olgun ve onurlu bir duruşla farklılıklarını saygıya değer, toleransa muhtaç gören beyaz, Asyalı (Indian), melez ve zencilerin ülkesi: Güney Afrika.
Ülkenintarihi incelendiğinde, ‘dil’ ve ‘dillerin’ buradakisosyal ve politik yaşamda çok hayatî rol oynadığını görürüz. Siyahların mücadele döneminde, dil bu zorlu çabayı yüreklendiren önemli bir unsurdu. Beyazların üstünlüğüne dayanan Apartheid yönetiminin kendi rejimini sağlamlaştırmak ve diğerlerini etkisiz hale getirmek için kullandığı önemli baskı aracı ise yine dildi. Zaten dünya genelinde dil politikaları, hâkim siyasî ideolojiler tarafından belirlenir. Bu noktadan hareketle, dil Güney Afrika’da etno-kültürel kimliğin tanımlanmasında ve ırk esasına dayanan Apartheid rejiminin ırkları sınıflandırmasında önemli rol oynamıştır denilebilir.
Sömürgeci dillerin ilki, Flemenkçe (Dutch) konuşan yerleşimcilerin 1652’de Ümit Burnu’na ulaşmasıyla başlar. Kısa bir zaman sonra kurulan Dutch kolonisinin resmî dili Flemenkçe yani bugünkü Afrikaansca olacaktır. 1814’te Güney Afrika’nın İngilizlerin eline geçmesiyle İngilizce bu ülkenin resmî ve hâkim dili oldu. Anglo–Boer savaşından sonra kurulan Birleşik Güney Afrika Devleti (1910) İngilizce ve Afrikaanscayı resmî dil olarak benimsedi. Bildiğimiz gibi Afrikaansca, Hint-Avrupa dil grubuna dahil olup İngilizceyle aynı dil ailesine bağlıdır. 1948’de Apartheid’i kuran beyaz azınlığın dili olan Afrikaansca, temel itibariyle Dutch diline dayanmakla beraber, Malaycadan, Portekizceden, Khoiden, Almancadan özellikle de yerli zenci dillerinden ve İngilizceden etkilenmiştir. Afrikaansca, bu dönemde rejimin ana amacına hizmet edecek şekilde güçlendirilerek, Hıristiyanlıkla beraber Afrikaans milliyetçiliğini destekleyen iki temel saikten biridir. Soweto’da 1976’da çıkan zenci öğrenci isyanı, Apartheid rejimiyle özdeşleşen Afrikaansca eğitime bir başkaldırıydı.
İngilizce ve Afrikaansca, Güney Afrika sömürgecilik tarihinde aralarındaki ciddî rekabete rağmen, diğer yerli zenci dilleriyle kıyaslandıklarında en çok gelişmeye-işlenmeye elverişli iki hâkim resmî dildir. İşin esprisi Afrikaansca gibi İngilizce de sömürge dili olmasına rağmen, siyahlar 1994 Mandela devrimi öncesi ve sonrasında İngilizceye müspet değerler atfetmişler ve onu özgürlüğün ve birliğin dili olarak görmüşlerdir. 
1994 devriminden sonra anayasa on bir dili resmî olarak kabul etti. Bunlardan ikisi beyaz azınlığın, diğer dokuzu ise Bantu dil ailesine bağlı yerli siyahların diliydi. Resmî dilleri şöyle sıralayabiliriz: Sepedi, Sesotho, Setswana, siSwatı, Tshivenda, Xitsonga, Afrikaans, İngilizce, isiNedebele, isiXhoşa and isiZulu. Siyahların bu dokuz dili birbirine çok yakın; birini bilen diğerini rahatça anlayabilir. Hatta bu dillere aşina olanlar, diğer Afrika ülkelerinin bazı dillerini de anlayabilirler. Mesela Malawi Cumhuriyeti’nde anadili Çiçeva olan biri Zuluca’yı rahat konuşamasa da kolayca anlayabilir. Apartheid döneminde bu farklılıklar desteklenerek aradaki ayrımın açılmasına çalışılmış, dilin farklılıklarından hareketle onların farklı milletler oldukları aşılanmıştır. Aslında bu “Önce parçala” sonra “Kolayca yönet” politikasından başka bir şey değildi. Dolayısıyla, siyah aydın ve siyasîlerin niçin İngilizceyi birliğin ve özgürlüğün dili olarak görüp destekleri bir yönüyle anlaşılabilir. Buradan hareketle, siyasî idarenin sömürgecilerden büyük ölçüde devralındığı halde İngilizce, Fransızca ve Portekizcenin niçin hâlâ Afrika’nın genel geçer resmî dilleri arasında yer aldığı sorusunu, sözü geçen Avrupa dillerinin dünyadaki itibarı ve yaygın kullanımının yanında, siyahların kültürel ve kimlik olarak hâlâ çok parçalı oluşlarıyla izah edebiliriz.
1996 anayasasıyla çok dilli bir toplum yapısı güvence altına alınarak, hükümetin ve eyaletlerin kendi bölgelerinde en yaygın ve ona en uygun iki dili resmî olarak kullanma izni verilmiştir. Genel itibariyle aynı dil grupları ülkenin değişik eyaletlerinde toplanmıştır. Mesela, Zuluca en çok KwaZulu-Natal’da, Afrikaanca ve Xosaca da ülkenin diğer eyaleti Western Cape’de daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Hatta okullara da kendi öğrenci tabanına en uygun dil seçebilme imkânı tanınmıştır. Teorik olarak özgürlükçü duruşuyla ülke anayasası Afrika’da tek, dünyada da İsviçre anayasası gibi sayılı anayasalar arasında gösterilebilir. Bununla beraber İsviçre ile Güney Afrika arasında bazı farklar mevcuttur. Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Rumantsch gibi dört resmî dile sahip İsviçre, teorideki mükemmelliğinin yanında pratikte de belli bir olgunluğa erişmişken, Güney Afrika teorideki yetkinliğine pratikte ulaşamamıştır denilebilir. Çünkü Kenyalı bilgin Ali Mazrui’nin dediği gibi, bütün bu diller arasında İngilizce mutlak bir zafer elde ederek ülkenin hâkimdili olmuştur.
Kısaca Güney Afrika dil politikasını özetlememiz gerekirse:
(i)      Millet bütünlüğünü ülkenin dilbilimsel ve kültürel farklılığı içinde geliştirmek
(ii)     Dil haklarının teminatı olan demokrasiyi sağlamlaştırmak
(ııı)    Çok dilliliği (multilingualışm) korumak ve geliştirmek
(iv)    Dil ve kültürel farklılığa saygı ve müsamahayıgeliştirmek
(v)     Afrika dillerinin modernizasyonu ve geliştirilmesi
(vi)    Ülke ekonomisinin geliştirilmesi -çünkü bütün bu dillerin resmî platformda temsili belli bir ekonomik gücü gerektirir-.
 (Langtag Report, 1996)
Bununla beraber Apartheid sonrası, ülkede dil ihlallerini takip eden “Dil Haklarını Koruma Komitesi” (Pan South Afrikan Laguage Board) kurulmuştur. Bu komite resmî dil ihlalleri yanında resmî dil olmadığı halde toplumun bazı kesimlerince kullanılan Almanca, Portekizce, Yunanca, Urduca, Gucuratça, Hindi, Tamilce, Talegu dili ile dinî amaçlı kullanılan Arapça (İslam), Hibruw (Yahudi) ve Sanskiritce (Hindu) dillerinin rahat ve özgürce kullanılıp kullanılmadığını denetler.
Bu kadar çeşitlilik içinde giderek güçlenen ve Afrika Rönesansının sembolü ve öncüsü durumuna gelen Güney Afrika, bize farklılığın da -tek renkliliğe inat- bir güç olduğunu gösteriyor.

خيار المحررين

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


تابعنا

الاشتراك في النشرة الإخبارية لدينا لتلقي الأخبار والتحديثات.