Bir Sebk-i Hindî Şairi Olarak Şevket-i Buharî ve Osmanlı Şiirine Etkisi

Turgay Şafak

13 Ekim 2011
Değerlendirme:
Kadir Turgut

İstanbul Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra doktorasını 2007 yılında Tahran Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde “Tashih-i İntikadî-yi Divan-ı Şevket-i Buharaî” başlıklı teziyle tamamlayan Turgay Şafak, Şevket-i Buharî’nin Osmanlı şiiri üzerindeki etkisi hakkında konuştu. Tezini üç bölüm halinde sunan Şafak, birinci bölümde genel olarak edebiyatta üsluplar ve Fars edebiyatı tarihinde üslupların gelişimi hakkında bilgi verdikten sonra, sebk-i Hindî (Hint üslubu) üzerinde durdu.

Edebî ekol ya da yaklaşım anlamında kullanılan sebkkelimesi, Fars edebiyatında bir kişinin üslubundan çok uzun yıllar boyunca devam eden bir edebi anlayışı ifade etmektedir. Fars edebiyatı ilk eserlerini verip klasik bir edebiyat olarak varolduğundan beri bazı dönemlere ayrılarak incelenmektedir. Çoğunlukla coğrafî bölge isimleriyle anılan bu dönemler aynı zamanda bir edebî yaklaşımı da ifade etmektedir. İlk dönem, Horasan bölgesinde gelişen ve 13. yüzyıla kadar devam eden, daha çok kaside nazım türünün rağbet gördüğü Sebk-i Horasanî olarak bilinir. İkinci dönem ise 14 ve 15. yüzyıllar boyunca devam eden Sebk-i Irakî dönemidir. Irak bölgesinde gelişmesinden dolayı bu adı alan bu edebi anlayış döneminde daha çok gazel rağbet görmekte, söz sanatları çokça işlenmekteydi. Bu iki dönemde klasik Fars edebiyatının zirve noktasına ulaşmış şairlerini yetiştirdiği, artık edebi bir doyum noktasına ulaşıldığı düşünülmektedir. Bu nedenle 15. yüzyılın sonlarında vefat eden Câmî (ö. 898/1492) “hâtemü’ş-şuarâ (şairlerin sonuncusu)” olarak anılmaktadır.

Bu noktada yeni bir çıkış gerekliği düşüncesinin beslendiği, söz sanatlarıyla örülmüş şiir dilini halk diline kaydıran “mekteb-i vuku (gerçekçi ekol)”, bir geçiş dönemi olarak varolmuştur. Bu geçiş dönemi anlayışı gittikçe gelişerek klasiklikten klişeliğe dönen şiir diline yeni ve ince anlamlarla tazelik katmak düşüncesi bir edebi anlayış olarak ortaya çıkmıştır. 16. yüzyılda, şiir ve şairliğe çok yakın olmayan Safevi hanedanının İran’a hâkim oluşu, Fars edebiyatı şairlerinin İran dışındaki bölgelere ve o zaman Hindistan’a hâkim olan Türk asıllı Babür hanedanının şairleri himaye etmesinden ötürü de daha çok Hindistan’a göç etmelerine neden olmuştu. Bu yüzden bu dönem şairlerinden çoğu Hindistan’da yaşamamışsa bile ya Hindistan’da bulunmuş yahut Hindistan’a gitme arzusu içerisinde olmuştur. Bu nedenle de bu dönem edebi anlayışına “Sebk-i Hindî” denilmiştir. Hint üslubunun genel olarak şiirde sözü ve söz sanatlarını değil anlamı ön plana çıkarmak olduğu söylenebilir. Bununla birlikte bu üslubun birkaç özelliği şöyle sıralanabilir: İnce hayal, yeni mazmun, derin ve dolu mânâ, duyuların karmaşıklaştırılması ve paradoks.

Hint üslubu şairleri daha çok ve değişik anlamı küçük ve kısa sözler içerisine sığdırmaya çalışmışlardır. Bu nedenle şiirleri kolay anlaşılmaz ve karmaşık sayılmıştır. Bu üslubunun en bilinir şairi, Şevket-i Buhârî’nin de çok etkilendiği Sâib-i Tebrîzî’dir. Bu iki isimden başka, Bidil-i Dehlevî ve Örfî-yi Şîrâzî de bu üslupta şiir yazan önemli şairlerdendir.

Şafak, sunumunun ikinci bölümünde Şevket-i Buhârî’nin hayatından, şiirlerinden ve üslubundan bahsetti. Şevket-i Buhârî, Hint üslubunun özelliklerinden biri olan “ince hayal”i işlemekte en başarılı şairlerden biri kabul edilmektedir. Bunun yanında Hint üslubunun diğer karakteristik özellikleri de şiirlerinde görülmektedir. Yine Şevket-i Buhârî divanı incelendiğinde bu şairin Sâib-i Tebrîzî’nin şiirlerini ve tarzını takip ettiği de açıkça görülmektedir. Şafak, burada genel kanının aksine Şevket’in Sebk-i Hindî’nin Bîdil ve Esîr-i Şehristânî’nin temsil ettiği ekole değil Sâib’in üslubuna daha yakın olduğunu da iddia etti. Şevket-i Buhârî bir saray şairi olmamış, şiirlerinde Şia inancının kutsal saydığı on iki imam dışında kimseyi övmemiştir. Kendisinin de rint meşrep, dünyadan va-reste ve cünûn halli olduğu kaynaklarda bahsedilmesinden başka bir kısım şiirlerinden de anlaşılmaktadır.

Şevket-i Buhârî, İran’da yaşamış Fars edebiyatının önemli şairlerinden biri olmasına karşın İran dışında daha çok tanınıp takip edilmiştir. Farsça konuşulan Afganistan ve Tacikistan dışında Hindistan, Pakistan ve Türkiye’de de oldukça ilgi ve takdir görmüştür. İran’daysa hakkında neredeyse hiç çalışılmamış ve bir şair olarak da tanımamıştır. Bunun nedeni muhtemelen idelolojik/milliyetçi yaklaşım olmalıdır. Turgay Şafak, kendisinin doktora tezi içerisinde hazırladığı Şevket-i Buhârî’nin divanının Topkapı Sarayı ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan nüshalarına dayanarak yaptığı tenkitli metninden seçtiği yukarıda bahsi geçen hususlara ışık tutacak beyitlerden okuyup tercümelerini de verdi.

Şafak sunumunun son bölümünde ise Şevket-i Buhârî’nin Türk edebiyatına etkisine değindi. Şafak’a göre, Şevket-i Buhârî, Türk edebiyatında birçok kişiye etki etmiştir. Bunlar içerisinde hem etkisinin büyüklüğü hem de Şevket-i Buhârî’den etkilendiklerini açıkça ifade etmeleri bakımından Şeyh Galib ve Arpaeminizâde Sâmî önemlidir. Şeyh Gâlib’in “Merd ana dinür ki aça nev-râh” mısraıyla ifade ettiği “şairin yenilik getirmesi gerektiği düşüncesi” aslında Hint üslubunun genel anlayışını yansıtmaktadır. Gâlib bir başka şiirinde de Türk edebiyatında “Şevket-vârî” şiiri kendinin başlattığını söylemektedir. Gerçekten Şeyh Gâlib’in şiirleri incelendiğinde ince hayal ve yeni mânâ için uğraştığı görülür. Yine bu şiirler incelendiğinde Şevket-i Buhârî başta olmak üzere Hint üslubu şairlerinin mazmunlarını andıran çokça ifadeyle karşılaşılır. Arpaeminizade Sâmî de Şevket-i Buhârî’yi takip eden ve ondan doğrudan etkilenen bir başka şairdir. Şiirlerinde Şevket-i Buhârî’nin mazmunlarının yansımaları görülür.

Ayrıca, Hint üslubunun Türkiye’deki temsilcisi sayılan Koca Ragıp Paşa’nın da Sâib-i Tebrîzî yanında Şevket-i Buhârî’yi de takip ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Şafak, Şevket-i Buhârî’nin şiirlerine iki şerh yazıldığını belirtti. Bu şerhlerden birisini Molla Murad ve diğerini ise Muhammed Hakîm yazmıştır. Molla Murad’ın yazdığı Şevket-i Buhârî’nin kasideleri üzerinedir ve basılmıştır (İstanbul, 1291).

Konuşmasının sonunda kendisine yöneltilen soruları cevaplayan Turgay Şafak, Şevket-i Buhârî’nin Farsça konuşulan Afganistan ve Tacikistan’da oldukça iyi bilindiğini, şiirlerinin ezberlendiğini ifade etti. Ayrıca Türk edebiyatında, Şevket-i Buhârî’nin okunup takip edilmesinin Fars edebiyatı konusunda da oldukça yerinde değerlendirmeler yapıldığını gösterdiğini belirtti

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.