Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye’de Entelektüeller

Ferhat Kentel

18 Mayıs 2013
Değerlendirme:
Sabri Akgönül

Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Entelektüeller toplantı dizisinin dördüncü oturumunda Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Prof. Dr. Ferhat Kentel ile Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye’deki entelektüeller ve entelektüel atmosferin mahiyeti tartışıldı.

Entelektüeller kendi başlarına anlamlı bir kategori değildir. İçinde bulundukları toplumdan bağımsız olmayan bir kategoridir ve yaşadığı zaman-mekân içerisinde bir anlama tekabül eder. Entelektüel olarak nitelendirilen özne modern toplumlarda zuhur eden bir figürdür. Bu yüzden toplumla hemhal olmak ya da özellikle toplumsal değişim evrelerinde topluma karşı söyleyecek bir söze sahip olmak ve bir aktör olmak istemektedir. Kentel’e göre entelektüel sadece araştırma ve analiz yapan kişi değil aynı zamanda bilgisiyle topluma müdahale eden bir özelliğe sahiptir. Bu bağlamda, entelektüelin sadece üniversite ve akademi ortamında mevcut olmak gibi bir mecburiyeti yoktur. Bu alanların dışında da kendisini var edip topluma müdahale edebilir. Hatta sözü ile etkide bulunmak isteyen bir aktör olarak entelektüeller sınıflaşmış bir niteliğe dahi sahiptir. Batı dillerine Rusçadan geçen bir terim olan entelijansiya(entelektüeller cemaati) kültürel ve siyasal alanlarda etkin olmak isteyen kişilerin bir araya gelmesini imler. Kentel’e göre, entelijansiya vasıtasıyla entelektüeller hakkında şunlar söylenebilir: Kendi içinde çeşitlilikler olmasına rağmen herhangi bir akademisyenden, üniversite hocasından ya da toplumdan uzak kalarak sanat ve edebiyatla uğraşan insanlardan farklı olarak toplum içerisinde aktör olan insan grubu.

Entelektüellerin tek başlarına ürettikleri bilgi ve davranışlar ne zaman anlam kazanır? Kentel’in bu soruya verdiği cevap kamuyla ilişkilidir. Başka bir ifadeyle, kamusal alanda söz söyleme ihtiyacıyla güdülenen insanların bir araya gelmesi ve kamusal alana müdahale etmesi ile entelektüellerin rolü geçerli olur. Kentel’e göre, Türkiye’de kamusal alanın suskun olduğu zamanlar Cumhuriyet ideolojisinin tepeden inmeci bir şekilde ve devleti kuran seçkin sınıf eşliğinde kendi sahip olduğu bilgi ve eylemi toplum üzerinde uygulamaya çalıştığı dönemdir. Aslında bu durum sadece Cumhuriyetin birinci kuşak aydınları için geçerli bir durum değildir. Aynı zamanda Türkiye’deki sol entelijansiyası toplumla konuşmayı bilmeyen ve toplumun değer yargılarını önemsemeyen bir çizgide seyrediyordu. 1980’den sonra önemli değişikliler ortaya çıktı. Bu vakte kadar daha çok âlim, imam veya cemaat liderleri olarak addedebilecek isimlerin yerine İslâmi kesimin kendi modernitesini üretmesiyle ve beraberinde kendi entelektüellerini oluşturmasıyla radikal değişiklikler yaşandı. Bu zamanda Berlin Duvarı yıkılıyor, Türk sol cenahın entelektüel sınıfında da devletten ve devletin jakoben mantalitesinden kopuş gerçekleşiyor ve toplum ile daha sağlıklı bir diyalog arayışı gerçekleşiyordu.

Kentel, 1980 darbesinden önce entelektüel alanda mevcut malzemenin üç özelliğinin olduğunu vurguladı. Birinci özellik “siyasal şiddet” olgusudur. Bu dönemde Türkiye’deki entelektüel alanın sustuğu, silahların konuştuğu ve kimsenin kimseye tahammülü olmadığı bir hava hâkimdi. İkinci özellik “arabesk”tir. Arabeski acı çeken, dönüşen ama dönüşürken kendi dilini bulamayan bir toplumun konuşması olarak tanımlayan Kentel’e göre arabesk aynı zamanda alternatif entelektüel dildir. Daha doğrusu, arabeskin acı, feryat ve isyan dili, sosyal alandan ve aşağı tabakadan gelip mevcut entelektüel alanı domine etmeye çalışmaktaydı. Üçüncü özellik ise “mizah”tır. 12 Eylül’e giden süre zarfında yaklaşık 500 binlik bir tiraja sahip mizahî bir dergi olan Gırgırdünyanın en çok satan mizah dergilerinden biriydi. Mizahî dil totaliter dönemlerde dolaylı konuşmanın ya da toplumun etrafından dolanmanın en bariz yollarından biridir.

Bu üç özellik hem birbirini vurup kıran hem ağlayan hem de gülen bir toplum profilini ortaya çıkartmaktadır. Entelektüel dünyanın toplumu analiz etmeye ya da “toplum nereye gidiyor?” şeklinde sorular sorduğu bir dönemde, toplum kendi hikâyesini yaşamaya ve anlatmaya devam ediyor. Türkiye’de bu döneme kadar toplum entelektüeller vasıtasıyla konuşmaya çalıştı ancak konuşamadı. Tam da bu zaman diliminde toplumun farklı bir şekilde konuşma tarzı ortaya çıktı ve bu tarz o zamana değin dışlanan ve gericiliğin dünyası olarak kodlanmış İslâmî tasavvurlar dünyası içinde şekillendi. İslâmî hareketin güçlendiği bu dönemin entelektüelleri topluma dergilerle açılıp yine dergilerle müdahale etmeye başladı. Böylece, Kentel’e göre, “entelektüalize olamamış” ve Kur’an kursları, vaazlar ve risale okumaları gibi amelleri olan “entelektüel dünya”, İslâmî dergiler aracılığıyla kamusal alana girmiştir. Ayrıca, 1980 sonrasında entelektüelliğin üniversite dışında kurumsallaşması diye tabir edilebilecek bir sürece girildi. BİLSAK ve BİSAV gibi kurumlarla toplum ve toplumun entelektüelleri kendi üzerine düşünmeye başladı.

Kentel, sivil toplum ve devlet ayrımına dayanan merkez-çevre modelini esas alarak açıkladığı 1980’lerin entelektüel ortamında merkezin dağıldığı; “dışarıdan” getirilen bilgilerle “içeriye” yön vermeye çalışan entelektüellerin yerine artık “içeriden” konuşan bir entelektüel figürün ve toplumsal aktörün ortaya çıktığı analizini yaptı.

90’lara gelince Kürt meselesinde silahın önplana çıktığı, İslâmcı hareketin büyük bir enerjiye sahip olmaya başlaması gibi bir dönem başladı. 90’ların Türkiye’sinde entelektüellerin önemli bir sınav verdiğini düşünen Kentel, bu dönemde sembolik isim olarak nitelendirdiği iki ismi yani Etyen Mahçupyan ve Ali Bayramoğlu’nu zikretti. Bu iki ismin medya ve entelektüel alanın İslâmcılara karşı olduğu bir dönemde 28 Şubat aleyhine yazılar yazdığını aktaran Kentel’e göre bu iki şahıs başka bir dünyayı duyabilen kişiler oldukları gerekçesiyle Türkiye’de “kamusal entelektüel” olarak tanımlanan bir figürü ortaya çıkardı.

Bugün Türkiye’de entelektüel alanın nispeten daha zihin açıcı olduğunu söyleyen Kentel, ek olarak, eskiden beri gelmekte olan ve Kemalist nesil yaratmak isteyen entelektüel figürün de kamusal alana dâhil olduğunu vurgulayarak sunumunu nihayete erdirdi.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.