- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 58 YIL: 2005
- Türk Ulusçuluğunun İnşası
Türk Ulusçuluğunun İnşası
Mehmet Karakaş
7 Mayıs 2005
Değerlendirme: Yücel Bulut
TAM bünyesinde gerçekleştirilen Bir Kitap/Bir Yazarprogramının otuzuncu oturumunun konuğu, Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Karakaş’tı. Karakaş’ın, Türk Ulusçuluğunun İnşası (İstanbul, 1994) başlıklı eseri bağlamında, iyi hazırlanıldığı her safhasında kendini hissettiren sunum, katılımcıların yaptıkları katkılarla tartışmalı ve verimli bir oturum olarak tamamlandı.
Karakaş, Türk Ulusçuluğunun İnşası adlı eserini, farklı dönemlerde kaleme aldığı çalışmaların tek bir kurgu etrafında biraraya getirilmesi neticesinde vücut bulmuş bir çalışma olarak değerlendirdi. Konuşmacı, modern Türk ulusunun ve ulusçuluğunun oluşumunun ele alındığı ikinci bölümü yüksek lisans tezinden, modern Türk ulusçuluğunun inşa edici isimleri olan Gökalp ve Akçura’nın Türkçülük görüşlerinin bir mukayesesini ve bir anlamda da Türkçülüğün inşasının izinin sürülmesini içeren üçüncü bölümü ise doktora tezinden yararlanarak kaleme almış. Modern ulusçuluğun doğuşunun ele alındığı birinci bölüm, mevcut çalışmalara teorik bir altyapı oluşturmak adına en son kaleme aldığı kısım.
Modern ulusçuluk, bir tahayyül, bir icat biçiminde tanımlanıyor. Dolayısıyla modern ulusçuluğun icadı, geç Ortaçağ’da ortaya çıkan birtakım gelişmeler neticesinde Fransız İhtilalini takip eden süreçte ortaya çıkmış. Belli evrelerden de geçerek günümüzdeki biçimini almış ve bir düşünce, bir söylem ya da bir ideoloji olarak kabul görmüş. Bu girişten sonra Karakaş, modern ulusçuluğun tarihsel gelişimini, belli biçimlerini ve prototiplerini kısaca özetledi. Bu bağlamda, Fransız İhtilalinin belirleyici etkisinden, Fransız, Alman ve Amerikan milliyetçiliklerinin farklı özelliklerinden, pancı milliyetçiliklerden, çok kültürlü yurttaşlık temelinde ortaya çıkan çağdaş ulusçuluklardan söz etti.
Batı-dışı uluslarda görülen ulusal kimlik bilincinin ve ulusçuluk hareketlerinin, tecavüzkâr olana karşı bir bilinç oluşturma biçiminde ortaya çıktığını belirtti. Başlangıçta bir korunma ve kurtuluş mücadelesinin itici gücü olarak ortaya çıkan bu hareketlerin, bağımsızlık sonrasında, modernleşmenin, batılılaşmanın bir itici gücü haline dönüştüğünü iddia etti. Karakaş, Batı-dışı toplumlardaki bu ulusçuluk hareketlerini “yaralı bilinç” şeklinde tanımladı ve Türk ulusçuluğunun da bu temel üzerinde inşa edildiğinin altını çizdi: Başlangıçta anti-emperyalist bir düşünce temelinde ortaya çıkmasına rağmen, daha sonra batılılaşmanın temel araçlarından biri haline getirilmiş.
Modern Türk ulusunun icadının, Türk toplumunun tarihsel ve toplumsal doğal gelişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmadığını belirten Karakaş, -başlangıçta Sinolojinin bir kolu olarak görülen ve daha sonra bağımsız bir alana dönüşen- Batı dünyasındaki Türkoloji çalışmalarının Türk kavramının modern anlamda yeniden tanımlanmasındaki önemli etkisinin altını çizdi. Ayrıca Avrupa’daki önemli Türkoloji merkezleri hakkında bilgiler verdi. Fransa, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Almanya ve Rusya gibi belli ülkelerin bu çalışmalarda öne çıktığını ifade eden konuşmacı, sözkonusu ülkelerin, Orta Asya ve Doğu dünyasına yönelik siyasal hesap ve beklentilerinin, Türkoloji çalışmalarının gelişiminde ve aldığı biçimde önemli bir etkisinin bulunduğunu örneklerle ifade etti.
Doğal bir biçimde gelişen ve bir bilince dönüşen bir özellik göstermeyen Türkçülük ideolojisinin oluşumunu anlamak için, dönemin siyasî ve entelektüel zemininin analiz edilmesi gereğine değinen Karakaş, 1908 Jöntürk İhtilalinden başlayarak, Balkan savaşları, Kuzey Afrika’daki Türk-İtalyan savaşları vb. bir dizi siyasal ve soysal gelişmeye dikkat çekti. Ardından da, Türk ulusçuluğunun inşasında çok önemli katkıları bulunan iki isim, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp üzerinde durdu. Doğum yerlerinin stratejik öneminden başlayarak, aile özellikleri ve öğrenim sürecinde kurdukları kişisel ilişkilerden söz etti. Gökalp’in Abdullah Cevdet, Yorgi Efendi ve Hüseyinzade Ali ile; Yusuf Akçura’nın Tatar modernleşmesinin öncülerinden Şahabeddin Mercani, İsmail Gaspıralı ve Paris’teki çevrelerle kurduğu ilişkiler ve bu çevrelerin iki düşünürün düşünsel çerçevelerinin oluşumunda yaptıkları etkiler, örnekler vermek suretiyle vurgulandı.
Türkçülük düşüncesinin hem bir süreklilik gösterdiğini, hem de belli değişimler yaşadığını vurgulayan Karakaş, bu değişimin siyasal gelişmelere bağlı olduğunu ve özetle, Türkçülük düşüncesinde bir sürekliliğin, biçiminde ise bir değişimin yaşandığının söylenebileceğini belirtti. Başlangıçtaki kültürel düzeyli Türkçülükten, siyasal karakter kazanan bir Türkçülüğe, siyasal karakter kazanmasıyla birlikte de pancı bir milliyetçilik anlayışına, akabinde de, teritoryal bir Türkçülük, başka bir deyişle, Anadolu Türklüğüne dayalı bir Türkçülük anlayışına doğru ilerleyen bir süreçten bahsetti. Bu dönüşümde, Osmanlıcılık eleştirisinin çok önemli bir yer işgal ettiğinin altını çizen Karakaş, özellikle siyasal karakterli Pantürkist eğilimlerden Anadolucu bir Türkçülük anlayışına dönüşmesinin, Osmanlıcılık eleştirisi üzerinden gerçekleştirildiğini ifade etti. Bu eleştirinin, Gökalp ve Akçura’nın Türk tarihine ilişkin dönemlendirme çalışmalarında görülebileceğini dile getiren Karakaş’a göre, Akçura’nın dönemlendirmesinde Cengiz Han’ın; Gökalp’in dönemlendirmesinde ise İslâm’ın merkezî bir konumda olduğu görülmektedir.
Akçura ile Gökalp’in görüşlerini mukayese eden Karakaş, aradaki farkı iki düşünürün üçlemelerinden hareketle ortaya koydu: Akçura’nın üçlü modeli tek kelimeyle seçenekçi anlayışı örnek alırken, Gökalp’in modeli, sentezci anlayışın bir numunesi. Akçura, Türkçülüğü tek çözüm olarak önerirken, Gökalp, devleti devam ettirmenin yolunun Türklük, İslâmlık ve muasırlıkla birlikte olabileceği iddiasında. Karakaş bu yaklaşımlar arasındaki farkın Osmanlı Türkçüleri ile Orta Asya-Rusya göçmeni Türkçüler arasındaki Osmanlı’ya ve Türklüğe ilişkin öncelik değerlendirmelerinden kaynaklandığını iddia etti.
Karakaş’ın sunumunu dinleyicilerden gelen soru ve katkılar takip etti. Bu kısımda da, Türkçülüğün gelişiminde Balkanların ve Balkan savaşlarının yaptığı kalıcı tesire ilişkin değerlendirmeler önplana çıktı.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ