- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 58 YIL: 2005
- Arkeoloji Müzesi ve Kütüphanesi Tarihi
Arkeoloji Müzesi ve Kütüphanesi Tarihi
TAMSohbet
20 Haziran 2005
Değerlendirme: Sevgi Güneş
Eski eserler bir milletin tarihî zenginliğini asırlar sonraya taşıyan en önemli unsurlardan biridir. Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen kütüphaneleri tanıtma, kütüphaneler ve arşivler üzerine konuşma serisinin bir yenisi daha, Arkeoloji Müzesi ve Kütüphanesi konulu bir sohbetle gerçekleştirildi. Bu özel sohbetin konuğu Adnan Alpaydı. Alpay 1998-2005 tarihleri arasında Arkeoloji Müzesi Arşivi’nde yedi yıl çalıştığını, arşivin ortaya çıkarılması ve kataloglanmasında bilfiil görev aldığını ayrıca bu yedi yıl içerisinde arşivin tarihçesini de hazırladığını anlattı.
Konuşmasının başında İstanbul Arkeoloji Müzelerinin tarihçesi hakkında geniş bilgi veren Alpay’dan edindiğimiz bilgiye göre, İstanbul Arkeoloji Müzeleri; Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç müzeden oluşmaktadır. 1891 tarihinde Müze-i Hümayun olarak kurulan İstanbul Arkeoloji Müzeleri ülkemizde müzecilik ve arkeoloji biliminin inşasında öncülük eden ilk ve tek kurumdur. İlk olarak, Tophane-i Amire müşiri Fethi Ahmet Paşa tarafından hicri 1266 tarihinde Aya İrini Kilisesi’nde toplatılan ve muhafaza edilen asar-ı atika, yabancı devletlerin konuklarının ilgisini çekmiştir. Sözkonusu kişilerin bu kilisede bulunan devlete ait savaş silahlarına ilgi duyup bu konuda bilgi toplamaları üzerine Harbiye Nezareti kaygılanmış ve Aya İrini Kilisesi boşaltılarak eski eserler, Topkapı Sarayı müştemelâtından olan Çinili Köşk’e taşınmıştır. Eski eserleri teminat altına almak için 8 Nisan 1874’te hazırlanan ilk nizamname, daha çok yabancı hafirleri gözettiği ileri sürülerek 1882’de Osman Hamdi Bey tarafından günün şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve 1883’te, bugün Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan Sanayi-i Nefise Mektebi yaptırılmıştır.
Maarif Nezaretinin kanun ve yasasında Müze-i Hümayun’un nasıl ifade edildiğine dair maddeler sıralayarak sözlerine devam eden Alpay, yukarıda belirttiğimiz gibi üç müzeden oluşan İstanbul Arkeoloji müzelerinin yapılanması ve içerisinde bulunan eserler üzerinde de durdu. Alpay’dan öğrendiğimize göre, Şark Eserleri Müzesi’nde, çivi yazılı belgelerin korunduğu bir Tablet Arşivi ile Asur, Babil, Mısır, Fenike, İbranî ve Hititler gibi doğu akvamlı kavimlerin eserleri sergilenmektedir. Bizans, Roma dönemlerine ait eserlerin; lahit, portre ve heykeller gibi Hıristiyanlık eserlerinin; madalyaların, nişanların, mühürlerin, meskukat dediğimiz sikkeler ile hem İslâmî, hem gayriislâmî sikke kabinelerinin yer aldığı Arkeoloji Müzesi binasında bir de kütüphane bulunmaktadır. Çinili Köşk’te ise İslâmî eserler sergilenmektedir. Bununla birlikte, arşivde paşalara ait el yazması kitaplar da mevcuttur. Diğer bir ifadeyle Müze, koleksiyonları arasında Balkanlar’dan Afrika’ya, Anadolu ve Mezopotamya’dan Arap Yarımadası’na kadar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bölgelerden değişik uygarlıklara ait zengin ve çok önemli eserleri barındırmaktadır. Arşivde Sultan Abdülmecit döneminden itibaren, 1840’tan 1922’ye kadar olan bir zaman süreci içinde -arkeolojik belgelerin dışındaki belgelerin de yer aldığı- muhtemelen 150.000 adet Osmanlıca ve Fransızca baş kitabet resmî yazışmalarının konu edinildiği özgün evrak üzerinde tasnif, katalog, envanter, araştırma hizmetleri gerçekleştirilmiş ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü bünyesinde Osmanlıca Arkeolojik Belgeler Arşivi kurulmuştur. Arşivdeki kaynaklardan yararlanılarak iki adet doktora çalışmasının da gerçekleştirildiğine dikkat çeken Alpay, ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osmanlıca Arkeolojik Belgeler Arşivi’nde araştırma ve tasnif işlemlerine yönelik altyapı çalışmalarından bahsetti.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Arşivinin tarihçesi, yapılanması ve reorganizasyonuyla ilgili bu bilgileri verdikten sonra 4 Ocak 2005 tarihi itibariyle okuyucu ve araştırmacıya kapatılan arşivin yeniden açılması için ilgili makamlara bir dilekçeyle başvurmakta yarar gördüğünü açıklayan Alpay, arşivin kapatılmasını, eski eserlerin algılanışına bağladı ve bu algı yanlışının ortadan kaldırılarak arşivin yeniden açılmasının önemine işaret ederek konuşmasını tamamladı.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ