- ANA SAYFA
- ARAŞTIRMA MERKEZLERİ
- KAM
- Rusya Seçimleri: Putinli Yıllara Devam
KAM YUVARLAK MASA TOPLANTILARI
Rusya Seçimleri: Putinli Yıllara Devam
Muzaffer Şenel, Vügar İmanov, İlyas Kamalov
28 Mart 2012 Çarşamba 18:00 Salon: ŞAKİR KOCABAŞ SALONU
KAM “Avrasya Konuşmaları”nın dördüncüsünde, 4 Mart’ta yapılan Rusya seçimlerini ve “yeni” Putin döneminin gerek iç siyasete gerekse bölgesel ve küresel denkleme muhtemel etkilerini, bu ülkeye seçim gözlemcisi olarak giden Muzaffer Şenel’in yanı sıra Rusya ve Avrasya uzmanı olan İlyas Kamalov ve Vügar İmanov ile birlikte tartışacağız. Toplantı, 28 Mart Çarşamba günü saat 18:00’de Şakir Kocabaş salonda başlayacaktır.
İlyas Kamalov, 1978’de SSCB’de doğdu. 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te “Altın Orda - İlhanlı Münasebetleri” başlıklı yüksek lisansını ve 2008’de “Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi” başlıklı tezle doktorasını tamamladı. 2012’de doçent oldu. Çok iyi derecede Rusça, Türkçe ve İngilizcenin yanı sıra orta derecede Farsça bilen Tatar uyruklu Kamalov, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009’dan bu yana Türk Tarih Kurumu’nda uzman ve Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM)’nde danışman olarak görev yapmaktadır. Yayımladığı bazı kitapları şunlardır: Moğolların Kafkasya Politikası (Kaknüs Yayınları, 2003), Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet Başkanlığı’na (Kaknüs Yayınları, 2004), Avrasya Fatihi Tatarlar(Kaknüs Yayınları, 2007), Moskova’nın Rövanşı: Putin Dönemi Rus Dış Politikası(Yeditepe Yayınları, 2008), Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi (Ötüken Yayınları, 2009), Avrasya Türkologları Sözlüğü. I. Cilt - I. Kitap: Rusya Türkologları (A. Kolesnikov ile birlikte, TTK Yayınları, 2011).
Vügar İmanov, Azerbaycan’da doğdu. Lisansını İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde, yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde ve doktorasını Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Hâlihazırda İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyesidir. Ali Merdan Topçubaşı (1865-1934) (Boğaziçi Üniversitesi, 2003), Azerbaycan-Osmanlı İlişkileri (1918) (Boğaziçi Üniversitesi, 2006) ve Avrasyacılık: Rusya’nın Kimlik Arayışı (Küre, 2008) adlı telif kitaplarının yanı sıra, Aleksandr Dugin’in Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Yaklaşım (Küre, 6. baskı, 2010) ve Nikolay Trubetskoy’un Avrupa ve Beşeriyet (Küre, 2012) kitaplarını Rusçadan tercüme etmiştir.
Muzaffer Şenel, 1977’de Afyon’da doğdu. Lisansını KKTC Yakın Doğu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde burslu olarak tamamladı. Yüksek lisans derecesini Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü’nden “European Union Politics towards the Middle East since 1980” başlıklı teziyle aldı. Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Macaristan, Polonya ve İngiltere’de misafir araştırmacı olarak bulundu. Halen İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde olup Modern Türkiye Çalışmaları Merkezi’nin de müdür yardımcılığını yürütmektedir. Anlayış dergisinde AB, Türk dış politikası ve Kıbrıs üzerine yazılar kaleme alan Şenel’in çeşitli kitap ve dergilerde yayınlanmış makaleleri mevcuttur. Sadık Ünay ile birlikte derledikleri Global Orders and Civilizations: Perspectives from History, Philosophy and International Relations (Nova Science Publications, 2009) ve Mesut Özcan ile birlikte derledikleri Modernite ve Dünya Düzen(ler)i (Klasik Yayınları, 2010) adlı iki kitap çalışması vardır.
* Toplantı konuya ilgi duyan herkese açıktır. Bilim ve Sanat Vakfı'nın Şakir Kocabaş salonunda gerçekleştirilecektir.
***
“Post-emperyal sendrom yaşayan Rusya, Putin’le siyasi birliğini, iktisadi kalkınmasını ve uluslararası güç konsolidasyonu sağlamak istiyor”
Değerlendirme: Abdullah Ayasun
4 Mart’ta yapılan devlet başkanlığı seçimlerinin, Soğuk Savaş’ın üzerinden yirmi yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen post-emperyal sendromu henüz üzerinden atamayan eski süper güç Rusya için normal bir seçimden daha fazla anlam içerdiği söylenebilir. Hele de küresel ekonomik krizin etkisiyle dünyada ve “Arap Baharı” ile birlikte Ortadoğu’da taşların yerinden oynadığı, buna mukabil Rusya’nın uluslararası sistemdeki konumunu güçlendirmeye çalıştığı bir dönemde.
“Avrasya Konuşmaları” toplantı dizisinin dördüncüsünde Küresel Araştırmalar Merkezi, böylesi bir ortamda yapılan devlet başkanlığı seçimlerini, bunun Rusya’nın iç ve dış politikası ile Türk-Rus ilişkilerine muhtemel etkilerini tartışmaya açtı. Bu bağlamda Avrasyacılık üzerine yaptığı çalışmalarından tanıdığımız İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Vügar İmanov, Türk Tarih Kurumu Uzmanı ve ORSAM Avrasya Danışmanı Doç. Dr. İlyas Kamalov ve son seçimleri AGİT gözlemcisi olarak yerinde takip eden İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Muzaffer Şenel konuyla ilgili bilgilerini ve gözlemlerini bizimle paylaştılar.
“Seçimin galibi önceden belliydi; Putin’in karşısında ciddi bir alternatif yoktu”
SSCB’nin yıkılmasından bu yana Rusya’da altıncı devlet başkanlığı seçiminin yapıldığını ifade eden İlyas Kamalov, öncelikle bunların ortak özelliklerini değerlendirdi: (i) Seçim sonuçlarının önceden belli olması (İkinci tura kalan 1996 seçimleri tek istisnadır), (ii) katılımın genelde %65-70 civarında seyretmesi (Tek istisnası, SSCB yıkıldıktan sonra halkın ilk defa seçme ve seçilme hakkını kullanması nedeniyle çok büyük ilgi gösterdiği 1991 seçimleridir), (iii) genelde aynı isimlerin aday olması ve siyasetin aynı kişiler etrafında dönmesi, (iv) seçimlere gittikçe daha az sayıda adayın katılması (2000 seçimlerine on bir aday katılırken 2012 seçimlerinde sadece beş aday yarıştı).
Kamalov’a göre, 2012 seçimlerinin galibi önceden belliydi. Zira Putin’in karşısında ciddi bir alternatif yoktu. Adaylardan Adil Rusya Partisi lideri Sergey Mironov, Kremlin’e yakın bir isim; Putin, eğer partisi Birleşik Rusya ile başarısız olsaydı bu partiye geçecekti. Aşırı milliyetçi ve Türk karşıtı duruşuyla bilinen ve zaman zaman Türklerin Sibirya’ya sürülmesinden dem vuran Liberal Demokratik Parti lideri Vladimir Jirinovski de Kremlin’e yakın bir isim ve parlamento çalışmalarında genel olarak Putin’in partisini destekliyor. SSCB yıkılınca hızla zenginleşen bir oligark olan bağımsız aday Mikhail Prokhorov ise rejime itaatkârıyla bilinen bir isim; Putin’e rakipliği söz konusu olmadığı gibi onu Kremlin’in aday gösterttiği söyleniyor. Putin karşısındaki tek muhalif aday Komünist Parti lideri Gennadi Zyuganov’du; ancak %17’lik oy oranıyla yarışı kazanabilmesi zaten mümkün değildi.
“Putin’in oy oranı Çeçenistan’da %99,76, İnguşetya’da %91, Moskova’da ise %46 idi”
Kamalov seçimin dikkat çekici bir başka sonucuna da değindi. Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetlerde hem seçime katılım oranının hem de Putin’e verilen oyların yüksekliği. Mesela seçime katılım oranı Çeçenistan ve Başkurdistan’da %95’lerde iken Moskova’da %50’nin altına indi. Yine Putin geçerli oyların Çeçenistan’da %99,76’sını, İnguşetya’da %91’ini, Tataristan’da %82’sini, Moskova’da ise %46’sını aldı. Kamalov’a göre bunun iki temel nedeni var: (i) Bu bölgelerde seçime katılımın zorunlu olması, (ii) oranların düşük olması halinde Kremlin tarafından cezalandırılma korkusu.
“Putin, halkın gözünde hâlâ bir kurtarıcı, ülkeyi parçalanmaktan kurtaran karizmatik bir lider”
Kamalov’a göre, Putin’e oy verilmesinin temel sebebi, insanların Yeltsin dönemine tekrar dönmek istememesi. Putin, halkın gözünde hâlâ bir kurtarıcı, ülkeyi parçalanmaktan kurtaran karizmatik bir lider. Popülerliğinin ve başarısının ardında onun döneminde maaşların düzgün ödenmesi, işsizlik sorunun kısmen çözülmesi, cumhuriyetlerin merkeze bağlılığının artırılması, dış borçların ödenmesi ve daha bağımsız bir dış politika takip edilmesi bulunuyor.
“Protestolar Putin’in artık dokunulmaz olmadığını gösterdi”
Devlet başkanlığı seçimleri öncesi başlayan ve “Acaba ‘Arap Baharı’ kuzeye doğru kayıyor mu?” sorusunu akla getiren protesto gösterilerine gelince, Kamalov bunun çok kısa sürdüğünü, ancak gösterilerle birlikte Putin’in artık dokunulmaz olmadığının anlaşıldığını belirtti. Yeni dönemde Putin’in muhaliflerin görüşlerine daha çok önem vereceği beklentisini dile getirdi.
Seçim süreciyle ilgili bu değerlendirmelerin ardından Kamalov, Putin’in yeni dönemde nasıl bir iç politika izleyebileceğine dair öngörülerini de paylaştı. Buna göre, (i) Yeltsin döneminde Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetlere verilen hakları 2000’li yıllarda geri almaya başlayan Putin, merkeziyetçi politikasını sürdürecek. (ii) Seçim öncesi vaatlerine paralel olarak ekonomiyi düzeltmeye çalışacak; ancak bu konudaki başarısı tamamen enerji fiyatlarının seyrine bağlı. (iii) Seçim sürecindeki protestoları da dikkate alarak demokratikleşme yolunda sınırlı da olsa bazı adımlar atacak, daha özgür medya ve barajın düşürülmesi gibi. (iv) Din meselesinde gerilimlere yol açacak çeşitli adımlar atabilir. Özellikle okullarda din eğitimi meselesi Moskova ile ona bağlı cumhuriyetleri, Hıristiyanlar ile Müslümanları karşı karşıya getirebilir.
“Putin sadece ‘halkın adamı’ değil, güvenlik bürokrasi ve elitin de temsilcisi konumunda”
Vügar İmanov da benzer şekilde Rusya’da zengin bir demokrasi deneyimi ve pratiğinden söz edilemeyeceğini belirtti ve Putin’in seçim başarısının sebeplerini sıraladı: (i) Alternatifsizliği, (ii) seçim kampanyasını “halkın adamı” imajı üzerine kurması, (iii) sadece halkın adamı değil, aynı zamanda Rusya’da güvenlik bürokrasi ve eliti olarak adlandırılan bir zümrenin, yani derin devletin de temsilcisi konumunda olması, (iv) kamu imkânlarından sonuna kadar faydalanması, (v) genelde devlet kontrolünde olan medyanın Putin’in başarılarını merkeze alması. İmanov, Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları Kafkas Cumhuriyetlerinde Putin’in çok yüksek oranda oy almasının Rusya’daki siyasi sistemden kaynaklandığını vurguladı: “Cumhuriyet ekonomileri merkezî bütçe ile eklemlenmiş durumda ve federal bütçeden pay alıyorlar. Pastadan alınan pay, merkezle olan ilişkinin rengine ve seyrine göre değişebiliyor. İşte bu durum, bir sonraki dönemde iktidara gelme ihtimali yüksek olan bir adayın neden desteklendiğini açıklıyor.”
“Medvedev artık tükendi, elit içinde etkisi kalmadı”
Putin ile Medvedev arasında halef-selef ilişkisi olsa da İmanov’a göre bir önceki döneme Medvedev dönemi denemez; zira ipler Devlet Başkanı Medvedev’in değil, tamamen Başbakan Putin’in elindeydi. İmanov, Rusya’da kişiler değişse de sistemi dönüştüremedikleri görüşünde. Medvedev’in artık tükendiğini, elit içinde etkisi kalmadığını, başbakan olsa bile etkin pozisyonda olamayacağını düşünüyor.
İmanov’a göre yeni dönemde Putin’i bekleyen birçok mesele var: tıkanmış olan iktisadi yapı, sistemik bir sorun haline dönüşen yolsuzluk, zengin-fakir uçurumunun artması, işsizlikle mücadele, cumhuriyetlerle siyasi entegrasyon ve konsolidasyonun sağlanması, demokratik reformların yapılması, sivil toplumun beklentilerinin bir ölçüde karşılanması, hızla yaşlanan nüfus, Slav olmayan nüfusun artması, aşırı milliyetçiliğin yükselişi, eğitimli nüfusun Rusya’yı terk etmesi yani beyin göçü vs.
“Putin, yakın çevresinden kurtulmadığı takdirde reformların başarıya ulaşması çok zor”
İmanov, Putin’in seçim kampanyasında geliştirdiği söyleme de dikkat çekti. Buna göre, sürekli 1990’lar ile 2000’leri kıyaslayarak, kendisinin Rusya’yı batmaktan kurtardığını ileri sürdü. Son dönemde belirginleşen iktisadi meselelere temas etmek yerine dış politika ağırlıklı bir söylem geliştiren Putin, Rusya’ya eski ihtişamını geri kazandırma vaadinde bulundu. Bu bağlamda seçim kampanyasında uluslararası arenada söz sahibi bir Rusya söylemi merkezî bir yer tutarken Avrasya Birliği ise sunulan diğer önemli vaatlerdendi.
Rusya 2000’lerde Kazakistan ve Beyaz Rusya’nın katılımıyla Avrasya Birliğine giden yolda önemli bir aşama olarak telakki ettiği “gümrük birliği” projesini hayata geçirdi. Yakın çevrede güçlendikten sonra Sovyetler Birliği’ni canlandırma ve böylece uluslararası alanda daha fazla söz sahibi olma hayali kuran Rusya’nın asıl amacı, Ukrayna’yı bu birliğe dâhil etmek ve böylece bu ülkenin AB ile ilişkisini zayıflatmak. İmanov’a göre Putin, Avrasya Birliği projesini 2018 sonrası iktidarda kalmak içinkullanıyor. İlyas Kamalov ise bu projeyi gerçekçi bulmuyor. Rus politik mekanizmasında sistemik düzeyde bir dönüşüm ve siyasal kadrolarda bir yenilenme olmadığı müddetçe Putin’in planlarının gerçekleşmeyeceği iddiasında. Kamalov’a göre Putin tarihî bir açmazla karşı karşıya; çevresindeki yakın daireden radikal bir kararla kurtulmadığı takdirde, reformların başarıya ulaşması oldukça zor.
“Oy kullanımında problem yoktu; asıl mesele oyları kimlerin, ne şekilde saydığıydı”
İlk defa 2011’deki parlamento seçimlerinde AGİT gözlemcilerine kapılarını açan Rusya’ya 2012 başkanlık seçimlerinde gözlemci olarak giden Muzaffer Şenel, konuşmasının başında Rusya’nın dünya topraklarının yedide birini kapsayan devasa bir coğrafyaya sahip olduğunu ve 143 milyon nüfuslu ülkede 110 milyon kayıtlı seçmen bulunduğunu hatırlattı. Seçim usulsüzlüğü iddiaları hakkında Şenel özetle şunu söyledi: “Oy kullanımında problem olduğunu zannetmiyorum, asıl mesele oyları kimlerin ve ne şekilde saydığıydı. Bütün kamu kuruluşlarının ve resmî unsurların Putin için mobilize edildiği bir gerçek. Sandıklarda görevli 1 milyon kişinin %80’i devlet memuruydu.”
Şenel’e göre, Putin’e oy verenlerin çoğu, onun dağılmanın ve çöküşün eşiğinde olan ülkeyi yeniden ayağa kaldırdığı görüşünde. Yaşlılar ise çoğunlukla Komünist Parti’ye oy veriyor; zira kapitalizme sorunlu geçiş, devlet himayesine ve desteğine alışkın yaşlı kesimin sosyoekonomik sorunlarını derinleştirmiş durumda.
“Rusya’da yeni yeni serpilen bir sivil toplumdan söz etmek mümkün”
Şenel’e göre Rusya’da yeni yeni serpilen bir sivil toplumdan söz etmek mümkün. Nitekim seçim öncesi ve sonrası, pek alışık olmadığımız protesto gösterilerine katılımın nispeten büyüklüğü bunu kanıtlıyor. Bu gösterilere katılan kesimlerin ortak özellikleri irdelendiğinde, Şenel’in işaret ettiği üzere, üniversite mezunu, dünya ile entegre, yolsuzluk, nepotizm, muhalefetsizlik ve sistemin tıkanıklığı karşısında hayal kırıklığına uğrayan yeni bir muhalif nesil karşımıza çıkıyor. Ancak bu kesimin etkileri oldukça sınırlı ve siyasal anlamda temsiliyeti zayıf.
“Rusya’yı içeride kontrollü bir serbestiyet, dışarıda ise daha sert bir politika bekliyor”
Rusya’da halkın ve entelektüel kesimin de nabzını tutan Şenel, yönelttiği “Önümüzdeki dönemde Rusya’nın geleceğini neler belirleyecek?” sorusuna verilen cevaplardan hareketle şunları söyledi: “Post-emperyal sendrom yaşayan Rusya, (i) uluslararası sistemde güç konsolidasyonunda stratejik bir birikim yapma derdinde. (ii) Ekonomik kalkınma, yani hammadde ve enerji bağımlı ekonomiden know-how eksenli bir ekonomiye geçiş şart (zira eski yapı en fazla yirmi yıl daha sürebilir). (iii) Siyasi birliğin, iç güç konsolidasyonun sağlanması (Rusların deyimiyle, merkezde kendilerinin olması, diğerlerinin ise ona “zincirlenecekleri” ve hiçbir şekilde Rusya’dan ayrılamayacakları bir duruma getirilmesi) isteniyor. İşte bubakımlardan Putin halkın büyük desteğini kazanıyor. Ancak Putin’in bunları ne ölçüde başarabileceği birer soru işareti. Yine de önümüzdeki dönemde içeride daha liberal (kontrollü bir serbestiyet), dışarıda ise daha sert bir politika bekliyor Rusya’yı diyebiliriz.”
“Rusya, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki çok küçük bir adımını bile kıskançlıkla karşılıyor”
Zamanın su gibi aktığı ve katılımcıların yoğun ilgisine mazhar olan bu toplantı, uzunca bir soru-cevap faslıyla sona erdi. Bu kısımdan özellikle Türkiye-Rusya ilişkilerine dair görüşleri aktarmakta fayda var. Kamalov, Türkiye ve Rusya’nın, Ortadoğu ve Balkanlar’dan ziyade, Orta Asya ve Kafkasya’da karşı karşıya olduğunu düşünüyor. Ancak iki ülke farklı fikirlerini ve pozisyonlarını bir çatışmaya dönüştürmemeye özen gösteriyor. Mevcut statükonun devamı muhtemel bir krizi önlüyor. Türkiye eğer ileride Orta Asya ve Kafkasya’da aktif bir siyaset izlerse ilişkilerde gerginlik yaşanabilir. Zira Rusya, bu bölgelerde Türkiye’nin çok küçük bir adımını bile kıskançlıkla karşılıyor ve Ankara’yı yeni-Osmanlıcı bir politika izlemekle suçluyor. Kamalov’a göre 2010 ve 2011 yılı Türk-Rus ilişkileri açısından çok önemliydi. Vizelerin kaldırılması, Mersin’e inşa edilecek nükleer santral ihalesinin Ruslara verilmesi ve enerji konusunda birçok ortak projenin hayata geçirilmesiyle ilişkilerde geri döndürülemez adımlar atıldı. Bunlar mevcut birtakım problemleri ilişkilere zarar vermeden çözme isteğinin de birer işaretiydi.
İkili ilişkileri olumsuz etkileme ihtimali bulunan Füze Kalkanı Krizi konusunda Kamalov, Türkiye’ye NATO radar üssü kurulmasının Rusya’da tedirginlik ve rahatsız yarattığına, ancak Rus politikacıların Avrupa ve Amerika’yı çok sert ifadelerle eleştirmelerine karşın, Türkiye’ye yönelik böyle bir diplomatik dil kullanmadıklarına dikkat çekti. Üssün Rusya tarafından kendisine yönelik bir hamle olarak yorumlandığını belirten Şenel ise bu konuda ilginç bir ayrıntıyı dile getirdi: “Kürecik’teki radar üssü, NATO’nun Rusya ile imzaladığı AKKA Antlaşması sınırları dışında kalıyor. Dolayısıyla Rusya’nın güç dengesinin bozulduğu argümanına karşı Batı, biz antlaşmaya sadık kalarak bunu inşa ediyoruz diyor.”
Bilim ve Sanat Vakfı (Foundation for Sciences and Arts)
Küresel Araştırmalar Merkezi (Centre for Global Studies)
Adres: Vefa Cad., No: 41, 34134, Vefa/İstanbul
Tel: +90 212 528 22 22 / 801-802
Faks: +90 212 513 32 20
E-Posta: [email protected]
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ