- الصفحة الرئيسية
- المنشورات
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 81 Year: 2013
- Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği 1825-1855
Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği 1825-1855
Levent Düzcü
14 Ocak 2013
Değerlendirme: Tuğba Yapıcı
“Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği, 1825-1855” Osmanlı denizciliğini gemi teknolojilerinin gelişimi bağlamında inceleyen bir tez. Gazi Üniversitesi’nde, Levent Düzcü tarafından 2012’de tamamlanan bu doktora tezi konuyu üç ana bölümde ele almakta ve genel olarak deniz tarihinde klasik dönem ile modern dönem arasında geçişin yaşandığı bir evreye; özelde ise Osmanlı denizciliğine eğilmektedir. Tezin birinci bölümü eski klasik yelkenli gemilere, ikinci bölümü ilk vapurlara odaklanırken üçüncü bölümde inşa, donanım ve teknik malzeme incelenmektedir.
Türkiye Araştırmaları Merkezinin Tez-Makale Sunumları programının Ocak ayı konuğu olan Düzcü’nün ifadesiyle, tez temel olarak 1827 Navarin ve 1853 Sinop Baskını arasındaki dönemi ele almaktadır. Fakat Düzcü, süreci daha iyi yorumlayabilmek için 1825 ve 1855 yılları arasını da dikkate alır. Tezinin tarihsel kapsamı ile ilgili bu açıklamadan sonra Düzcü, sunumunda dünyada ve Osmanlı’da buharlı gemiye geçişin temel parametreleri üzerinde durdu. Düzcü’ye göre dünyada buharlı gemiye geçişin temel parametreleri sanayi devrimi, yelkenlilerde yandan çark kullanımı, uskurun icadı ve demir-çeliğin gemi yapımında kullanımıdır. Sanayi devriminin sembolü olan buharlı makinelerin gemilerde ilk kullanımı Amerikalı Robert Fulton (1765-1815) tarafından Clermont adlı geminin yapılmasıyla (1807’de suya indirildi) gerçekleşmiştir. Bu dönemden uskurun icat edildiği 1837 tarihine kadar buharlı gemiler çoğunlukla yandan çarklıdır. Gemilerin bordalarındaki bu çarklar, buharlı gemilerin hem hız açısından yavaş kalmasına hem de bordalarına da daha az top konulmasına sebep olur. Bu nedenle yandan çarklı gemiler, donanmalarda ana savaş gemisi olarak kullanılmaktan ziyade lojistik ve ticari faaliyetlerde kullanılmıştır.
1837’de İsveçli Ericsson’un uygulamaya koyduğu uskur tekniği (gemilerin arkasında ve suyun içinde bulunan pervane) ile vapurların hızı yandan çarklılara göre daha fazla arttırılır. Bu gelişme uskurlu vapur ve uskurlu firkateynlerin donanmalarda yer almasına zemin hazırlar. Nitekim takip eden süreçte, 1850’lerin başlarına kadar örneklerine çok fazla rastlanmasa da, yelkenli gemilere uskur eklenerek yelkenli gemiler, ahşap gövdeli şekilleriyle, buharlı gemilere dönüştürülür. Bununla birlikte dönüştürülen gemilerde yelken direkleri varlıklarını korumaktadır. Düzcü’ye göre bunun nedeni; hâlâ makineye tam olarak güvenilmemesi, herhangi bir arıza durumda yelkenlere başvurma düşüncesidir. 1850’den sonra dönüştürme işlemine ağırlık verilir ve nihayetinde uskurun icadı ve “dönüştürme” diye adlandırılan süreçte yelkenliler buharlı gemilere karşı ilk yenilgiyi alırlar. İkinci ve en kesin yenilgi ise zırhlı savaş gemilerin donanmalarda kullanılmasıdır.
Dünyada buharlı gemiye geçişin parametrelerini aktardıktan sonra sunumuna Osmanlı’da buharlı gemiye geçişin parametreleri ile devam eden Düzcü bu süreci üç dönemde inceliyor; birinci dönem Navarin Baskını ve sonrası. 1827 Navarin Baskını ile Osmanlı donanmasının 52 gemisini kaybetmesinin ardından, Sultan Mahmud’un emri ile yelkenli gemi yapımı hız kazanır ve 1837’ye kadar 20’den fazla yelkenli gemi yapılır. Bir taraftan yelkenli gemi yapımı devam ederken 1837-38 yılları arasında ilk buharlı gemiler Swift (Sagir) ve Hilton Joliffe (Kebir), sessiz sedasız İstanbul’a girerler. Düzcü bunu, makinenin denizcilik alanında ilk kullanımı ya da denizciliğin, makine gücüne dayalı sanayileşmeye öncülük ettiğini gösteren bir gelişim olarak değerlendirmektedir. Bir başka deyişle Osmanlı’da makineye dayalı sanayileşme, askeri denizcilik sektörüyle başlamıştır. Takip eden süreçte, buharlı gemilerin teknik donanım ve tamiri için kurulan imalathanelerde makine kullanımı ile sanayileşmenin ikinci adımı atılır.
İkinci dönem 1837-1852 arasıdır. Bu dönem; yelkenli gemilerde durgun dönem ve ilk buharlı ticari ve savaş gemilerinin kuruluşu şeklinde tanımlanabilir. Bu dönemde yelkenli gemi yapımı yavaşlamıştır. 1847’de Meclis-i Meşveret’de yelkenli gemiler “sefain-i adiyat” olarak nitelendirilir ve bundan sonra buharlı gemi yapımına ağırlık verilir. İlk buharlı savaş gemileri Amerikalı mimar Foster Rhodes tarafından yapılan Eser-i Hayr (1837), Mesir-i Bahri (1838) ve Tair-i Bahri (1839) isimli gemilerdir. İlk demir gemi ise Eser-i Hadid’dir. Burada literatürde geçen bir yanlışlığa dikkat çeken Düzcü’ye göre, Eser-i Hadid sıklıkla ifade edildiği üzere “tamamıyla yerli” ilk demir gemi değildir, teknik malzeme ve parçalar İngiltere’den getirtilerek burada monte edilmiştir. 1840’lar Osmanlı’da buharlı gemilerin çoğaldığı bir dönemdir. Bu dönemde sadece Tersane-i Âmire tarafından buharlı savaş gemileri değil, Hazine-i Hassa Kumpanyası tarafından da ticari maksatlı buharlı gemi filosu kurulmuştur. Kurulan filonun temel maksadı ise Boğaz’daki yabancı gemi tekelini kırmak ve bunlarla rekabet etmektir; yani yabancı gemilerin varlığı Osmanlı’da ticari buharlı gemilerin kullanılmasında, toplamda ise buharlı gemilere geçiş sürecinde tetikleyici bir rol oynar.
Osmanlı’da buharlı gemiye geçişin son dönemi 1852-1864 dönemidir. Bu dönem yelkenli çağının sonunun ilanı ve buharlı gemilerin gücünün pekişmesi olarak tanımlanabilir. Bu dönemin en önemli olayı uskurun gücünün kabul edilmesidir. 1851’de Louis Benet isimli bir Fransız mühendis yelkenlilere uskur koymayı teklif etmiş, maddi yetersizlikten dolayı bu fikir reddedilmiş ve fakat bir sene sonra konu tekrar Meclis-i Mahsus’ta tartışılmaya başlamıştır. Tartışmaların neticesinde raporlar hazırlanır, Padişah Abdülmecid’e sunulur ve nitekim 22 Eylül 1852’de Padişahın fermanı ile yelkenli gemi yapımı sona erer. Böylece mevcut yelkenli gemiler uskur eklenerek buharlı gemilere dönüştürülür. Bu süreçle birlikte yelkenliler kesin bir şekilde yenilgiye uğramış ve buharlı gemilerin gücü pekişmiştir. Nihai kertede denilebilir ki, Osmanlı’da yelkenliden buharlı gemiye geçiş bir anda değil uzun bir zaman diliminde meydana gelir ve İngiltere’de olduğu gibi serbest tüccarlar eliyle değil, devlet eliyle gerçekleştirilir. Bu geçiş aynı zamanda Osmanlıların makineye dayalı ilk sanayileşme çabalarına da işaret eder.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO