- الصفحة الرئيسية
- المنشورات
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 83 Year: 2013
- Uluslararası İlişkilerde Kimlik ve Ontolojik Güvenlik
Uluslararası İlişkilerde Kimlik ve Ontolojik Güvenlik
Bahar Rumelili
9 Ekim 2013
Değerlendirme: Muhammed Yasir Okumuş
“Küresele Kuramsal Bakışlar” toplantı dizisinin sekizincisinde Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Bahar Rumelili, devletler arasındaki güvenlik ilişkilerini, işbirliğini, devletlerin tehdit algılarını ve başta ontolojik güvenlik olmak üzere farklı güvenlik kuramlarını masaya yatırdı.
Uluslararası ilişkilere inşacı bakış açısıyla yaklaşan Rumelili’ye göre, devletler kimlikleri olan sosyal aktörlerdir. Devletlerin kendi kimliklerini nasıl tanımladığı ve diğer uluslararası aktörler tarafından bu tanımlamaların ne derece kabul gördüğü önem arz eder. İnşacı yaklaşım ülkelerin tehdit algılarının maddi kapasiteleriyle değil, kimlik algılarıyla açıklanabileceğini ve kimliklerin zaman içerisinde dönüşebileceğini öne sürer. Yine işbirliği, devletlerin ortak kimlikler oluşturmasında önemli bir kavramdır. Realist ve neorealist okulların “Devletler ortak tehditler karşısında çıkarları doğrultusunda ortak hareket edebilir” ve liberal ve neoliberal okulların “Devletler tehditlere bağlı olmaksızın çıkarları doğrultusunda sınırlı bir süre için biraraya gelebilir” savına karşı inşacı okul, “İşbirliği ile biraraya gelen devletler yalnızca çıkarları dolayısıyla ortak hareket etmez, ortak kimlikler de oluştururlar” iddiasındadır.
Rumelili, devletlerin kimliklerinin tehdit algılarından değil de aralarındaki ihtilaflardan kaynaklandığı iddiasında. Ona göre, devletlerarası ihtilaflar kimlikleri oluşturur, kimliklerin oluşumu da ihtilafları pekiştirir ve ihtilafların sürekliliğine neden olur. Devletler kimlikler üzerinden diğer devletleri değerlendirir ve ötekileştirir. Bu noktada “ontolojik güvenlik” kavramı, kimlik ve güvenlik arasındaki ilişkiyi tamamlar niteliktedir. Örneğin, Avrupa Birliği’nin kimliği Türkiye ve diğer ülkeleri ötekileştiren bir bakış açısı üzerinden kurulmuştur. Ancak AB üyesi olmayan ülkelerin AB’ye tehdit oluşturduğunu söylemek fazla iddialı olacaktır. İşte güvenlik ilişkilerinin açıklamakta zorlandığı bu noktayı ontolojik güvenlik kavramı “ötekileştirme” ile açıklar.
Rumelili’nin kimliklerle ilgili açıklamaları gösteriyor ki kimlik ve güvenlik kavramları arasındaki ilişki her zaman iyi kurulamamıştır. Kimlikle ilintili güvenlik ve fiziksel güvenlik kaygıları arasındaki ayrımı ontolojik güvenlik ile açıklamak mümkündür. Anthony Giddens ontolojik güvenlik kavramını yeni doğan bir bebek ve bakıcısı arasındaki ilişkiye benzetir. Yeni doğanlarda temel güven oluşumu rutin ve alışkanlıklara dayanır. Birey, bu rutin ve alışkanlıklar üzerinden çevresinde olup bitenlere bir anlam vererek kendi kimliğini oluşturur; böylece varoluşsal soruları yanıtlar ve kendisine koruyucu bir çerçeve oluşturur.
Giddens’ın bu ontolojik güvenlik anlayışını uluslararası ilişkilere adapte eden iki temel görüş vardır. Catarina Kinnvallve Stuart Croft’a göre bireylerin küreselleşme ile birlikte farklı bir dünya ile karşılaşmaları alıştıkları rutini sorgulamalarına neden olur ve nihayet farklılıkları bir tehdit olarak algılamaları milliyetçi birtakım söylemlere yol açarken ontolojik bir kimlik inşa edilir. İkinci tür ontolojik güvenlik çalışmaları ise şu tezi savunur: Devletler hem fiziksel hem de ontolojik güvenlik arayışındadır. Buna göre, devletler bir yandan bekalarını garanti altına almaya, diğer yandan uluslararası sistemdeki varlıklarını belirli bir anlayış çerçevesinde sürdürmeye çalışırlar. Jennifer Mitzen ve Brent J. Steele’e göre devletlerin ontolojik güvenlik arayışı belirli durumlarda fiziksel güvenliklerini tehlikeye atabilecek davranışlarda bulunmalarına yol açabilir. Mitzen bu söylemini inatçı ihtilaflar örneği ile destekler. İhtilafın devamının fiziksel güvenliklerine tehdit teşkil etmesine rağmen ontolojik güvenlik arayışları dolayısıyla çatışmanın sürdürüldüğü İsrail-Filistin sorunu buna bir örnektir. Steele ise aynı anlayışı insani müdahaleler ile açıklar. Liberal devletler için insani yardım gerektiren durumlarda müdahale etmek her ne kadar fiziksel tehlike yaratsa da kendi benlikleri ile çatışmamak adına, ontolojik kimlikleri gereği bu tehlikeleri göze alırlar.
Uluslararası ilişkilerde güvenlik konusu 1990’lardan itibaren popüler bir çalışma alanı hâline geldi. Bu çalışmalar içerisinde ontolojik güvenlik nispeten yeni bir kavram. Güvenlik çalışmalarının çoğunda da görülebileceği üzere, devletler çoğunlukla bekalarının fiziksel güvenliklerini sağlamalarından geçtiği kanısındadırlar. Ontolojik güvenlik ise, fiziksel güvenliğin aksine, devletlerin bekası yerine varoluş biçimlerindeki istikrar ve devamlılığa odaklanır. Son dönemlerde güvenlik çalışmalarında psikolojiden de faydalanılmaktadır. Buna göre genellikle fiziksel güvenlik korku, ontolojik güvenlik ise endişe/kaygı duygusunu açığa çıkarır. Endişe bilinmezlikten/belirsizlikten ileri gelir. Bireyler endişelerini kontrol etmek için bunları korkuya çevirirler. Aynı şekilde devletler de ontolojik kaygılarını kontrol edebilmek için fiziksel korkulara dönüştürürler.
Rumelili, aktörler arasındaki ihtilafları dört kategoride incelemektedir. İstikrarlı ihtilaflar, (Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu ve İsrail-Filistin çatışması gibi) fiziksel güvensizlik ve ontolojik güvenliğin birarada bulunduğu durumlardır. Bu tür ihtilafları çözmek için ontolojik güvensizlik yaratılmalı, tehdit algılarının ve çatışmacı kimliklerin yeniden üretilmesine zemin hazırlanmalıdır. İstikrarsız ihtilaflarda hem fiziksel hem de ontolojik güvensizlik biraradadır. Dönüşme sürecindeki ihtilaflar, tarafların kendi aralarında çözdüğü veya uluslararası kamuoyunun bitirdiği ihtilaflardır. Kuzey İrlanda örneğinde olduğu gibi, ihtilafın çözümüyle her ne kadar fiziksel güvenlik sağlanmışsa da ontolojik güvensizlik devam eder. Son kategori ise barıştır. Barış, hem fiziksel hem de ontolojik güvenliğin sağlandığı durumdur. İsveç ve Finlandiya arasında BM girişimi ile çözülen Aaland Adaları sorununu buna bir örnektir. Buna göre adalar Finlandiya sınırları içinde kalmış ama kültürel olarak İsveç’e bağlı olmasına müsaade edilmiştir. Barış süreçlerinde her ne kadar fiziksel güven ortamı sağlansa da ontolojik güvenliğin hemen sağlanmasını beklemek gerçekçi değildir, öncelikle ortak kimlikleri inşa edebilecek süreçlere yönelmek gerekir.
Ontolojik güvenlik alanında değerli çalışmaları olan Rumelili, editörlüğünü yaptığı ve bu yıl çıkması beklenen Ontolojik Güvenlik, İhtilafların Çözümü ve Barış Endişeleri kitabında ihtilafların çözüm sürecinde ontolojik güvenliğin yarattığı endişelerin nasıl aşılabileceği üzerinde duruyor. Bu eser ile yukarıda bir özetini sunduğumuz konu hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkün olacak.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO