- الصفحة الرئيسية
- المنشورات
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 94 Year: 2017
- Carl Schmitt’in Partizan Teorisi
Carl Schmitt’in Partizan Teorisi
Hüseyin Etil
Değerlendirme: Sabri Akgönül
Düşünce dünyasında uzun zamandır “vesikalı yârim” muamelesi gören Schmitt yasa, politika, savaş ve devlet hakkındaki tespit ve tahlilleriyle gayrı-nizamî bir tarzda çıkageldi. Türkiye’nin etrafı ve içi askerî-endüstriyel kapasitesi yüksek gayrı-nizamî savaşlarla, devletlerin tekelinden çıkan ve kendi dar patikalarında yer yer yalpalayarak yürüyen savaşçı figürleriyle sarılı bir vakitte, Carl Schmitt Türkçe düşünce mahalline Partizan’ca girdi. KAM’ın Kitap-Makale toplantı dizisi çerçevesinde Nisan ayında konuğumuz olan Hüseyin Etil, Carl Schmitt’in siyaset teorisi ve dünyanın yeni politik figürlerinden biri olan Partizan üzerine bir sunum yaptı.
Schmitt’in politik teorisi esasen dost-düşman ayrımına dayanır. “Devlet” ve “siyasal olan” ilişkisini düşünen Schmitt teorik analizini savaşın değişen doğası ve klasik savaş hukukunun ortadan kalkmasıyla düşman’dan kriminalize edilen suçlu’ya geçiş temalarını dolayımlayarak kurmuştur. Etil, öncelikle siyaset ve savaş arasında varoluşsal bir ilişki kuran ilk düşünürün Schmitt olmadığını belirtti. Ve ardından Schmitt’in partizan teorisini inşa ederken okuduğu ve başvurduğu kaynaklardan kısaca bahsetti. Carl von Clausewitz, Lenin, Mao ve Raoul Salan’ın Schmitt üzerindeki etkisini izah etti.
Schmitt’in siyaset teorisinde “mekan” esas bir unsurdur, kurucu bir motiftir. Schmitt’e göre Avrupa Kamu Hukukunun çökmesiyle birlikte siyaset deteritoryalize (yersizleşme/topraksızlaşma) olmuştur. Etil’e göre siyasetin topraksızlaşması ile dünya artık “post-devlet siyaseti” durumunu yaşamaktadır ve savaş giderek devletsizleşmektedir. Böylece hem yeni politik mücadele biçimleri hem de yeni savaşçı figürler zuhur etmiştir. Bu savaşçı figürlerden birincisi, bir devletin başka bir devletle (yahut devletlerle) savaştığı durumda rol alan “asker”dir. Ordular karşı karşıya geldiğinde amaç bir tarafın diğer taraftaki “düşmana” iradesini kabul ettirmek ve kuvvet kullanarak onu silahsızlandırmaktır. Ardından barış yapılır.
Ama devlet’in sönümlenmesiyle birlikte tüm savaşlar bir iç-savaşa dönüşmüştür ve artık düşman karşı tarafın askeri değildir; askerî kuvvetlerin sivilleri de düşman olarak görüp hedefe koymasıyla “düşman”, “sivil”, “asker”, “tarafsız” gibi tüm kavramlar arasındaki sınırlar kaybolmuş, içerikleri değişmiştir. “Düşman”ın içeriği ve göstereni değişirken savaşın mantığı da değişir: yeni düşmanla artık barış yapılmaz, onunla ancak ölüm-kalım savaşına girişilir. Artık o “mutlak öteki”dir ve ahlakî, estetik, ekonomik ve insanî bütün kişisel nefret biçimlerine denk düşen gösterendir; imha edilmelidir. Dolayısıyla barış içselleştirilmiştir ve dışarıda bırakılan bu yeni figürün karakteri değişmiştir: düşman olarak değil suçlu olarak kodlanmıştır. Etil’in sunumunda bu ikinci figür “terörist” olarak tesmiye edildi. Bu muharip figürün ne toprağı vardır ne de somut/gerçek bir düşmanı. Soyut idealler uğruna savaşır bu figür ve topraksızdır; yani, tüm dünya onun toprağıdır.
Üçüncü savaşçı figür ise, bu dönüşüm karşısında belirli bir toprak parçasını savunmak için mücadele eden “partizan”dır. Etil’in de vurguladığı gibi, Carl Schmitt bu figürde gerçek düşmanlık algısına sahip bir özne görür; bu savaşçı figürün düşmanı somuttur. Ve bu figür düşmanıyla toprağının dışına püskürtülmesi maksadına binaen savaşır. Toprağının dışına itildiğinde artık “düşmanlık” yapmaya hacet yoktur. Etil’e göre Partizan Teorisi kitabının alt başlığının (“Siyasal Kavramı Üzerine Bir Arasöz”) anlamı burada gizlidir: post-devlet döneminin yeni siyasal figürü olarak partizanlar. Devletin sönümlendiği bir zamanda bu enkazdan diri bir şekilde çıkan “bir siyasal tip olarak partizan” incelemesiyle Schmitt, post-devlet döneminin siyaset ve savaş biçimlerini analiz etmektedir.
Yeni bir savaşçı figür olan “partizan”ın varoluşunda etkin rol oynayan dört kriter vardır: Düzensizlik, Hareketlilik, Yoğun siyasi angajman ve Toprağa bağlılık. Hüseyin Etil mezkur kriterleri şu şekilde tanımladı: İlk iki kriter partizan’ı düzenli savaşan devlet ve ordudan ayırır. Savaş artık “eşit güçler arasındaki askeri bir düello” değildir. Bu asimetrik savaş koşullarında partizan görünmezleşir; düşmanla cephede karşı karşıya vuruşmak yerine düşmanın hiç beklemediği bir yerde ve zamanda vur-kaç taktikleriyle onu yıpratır; savunma hattını güçlendirip düşmanı geriye iter. Üçüncü kriter olan yoğun siyasi angajman ile Schmitt partizan’ı hırsız yahut soyguncu gibi adi bir suçludan ayırır. Partizanın alamet-i farikası ya da en başat vasfı, Schmitt için, toprağa bağlılık kıstasıdır. Bu dördüncü niteliği, partizan’ın diğer vasıflarını dengeleyici ve sınırlayıcı bir işlev görmektedir. Çünkü partizan düzensizliğine ve hareketliliğine rağmen özünde savunmacı bir tiptir; savunma taarruzdan üstündür. Bu savunmacı karakteri partizan’ı belirli bir mekana/toprağa sadakatle bağlar; partizan’ın düşmanını somut ve gerçek kılan da bu karakteridir.
Etil konuşmasını Partizan Teorisi kitabından bir alıntı yaparak nihayete erdirdi. Bu alıntı düşman karakterinin somutluğu vurgulaması ve partizan figürünün “siyasal” kavramıyla ilintisini göstermesi bakımdan buraya not düşülmelidir: “Teorisyenler kavramları korumak ve şeylere isimleriyle hitap etmek dışında başka bir şey yapamazlar. Partizan teorisi, gerçek düşman ve yeryüzünün yeni nomosu ile ilgili sorunda siyasal kavramına açılır.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO