- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 61 YIL: 2006
- Osmanlılarda Askerî Güç ve Silah Endüstrisi
Osmanlılarda Askerî Güç ve Silah Endüstrisi
Gabor Ágoston
TAM Bir Kitap / Bir Yazar
25 Mayıs 2006
Değerlendirme: Zahit Atçıl
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Bir Kitap/Bir Yazar programının Mayıs ayı konuğu Georgetown Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Gabor Ágoston’du. 2005 yılında yayımlanan Guns for the Sultan: Military Power and the Weapons Industry in the Ottoman Empire [Sultan’ın Silahları: Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri Güç ve Silah Endüstrisi] isimli kitabından hareketle Ágoston, Osmanlı Devleti’nin askeri gücü ve silah endüstrisi hakkında tespitlerde bulundu.
Osmanlı askerî tarihine ilk olarak hocasının teşvikiyle 1985 yılında Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi’nin Tarih’inin Viyana nüshasını okuyarak başladığını belirten Gabor Ágoston, 1988 yılından itibaren İstanbul’daki arşiv belgelerinden yaptığı çalışmalarla uzun süren bir çalışmanın sonucu olarak kitabını yazdığının altını çizmektedir. Orijinal bir eser ortaya koymak için asgarî şartlardan kabul edilen daha önce hiç kullanılmamış kaynakları kullanma ve üzerinde çalışma yapılmış kaynakları yeni sorular sorarak, yeni bakış açılarından hareket ederek kullanma prensiplerini bu eserinde birleştirmeye çalıştığını söylemektedir. Yani, hem yeni kaynaklar kullanmaya çalıştığını hem de yeni bir bakış açısıyla konuyu ele aldığını vurgulamaktadır. Kaynak olarak daha önce pek az çalışmada kullanılmış olan arşivdeki Tophane-i Âmire kayıtlarını kullandığını ve yaklaşım olarak da “Yeni Askerî Tarihyazımı” metodunu benimsediğini dile getirmektedir. Ayrıca, kitabının Osmanlı Tarihi ile ilgilenenlerden başka, Erken-Yeni Modern Dönem savaş tarihi ve Orta-Doğu Avrupa ve Akdeniz tarihi ile ilgilenenleri de kapsayan geniş bir okuyucu kitlesi hedeflediğinin altını çizmektedir.
İlk olarak, Gabor Ágoston birçok tarihçinin Batı’nın Ortaçağ’ın son dönemlerinde barutun icadıyla savaş teknolojisinde nitelik olarak yeni bir döneme girdiği ve ateşli silahların kullanımı konusunda Osmanlı ve İslâm dünyasının geri kaldığı şeklindeki savlarını sorgulamaktadır. Mesela, Eric Jones ve Paul Kennedy gibi tarihçiler Osmanlı’nın Batı’daki silah teknolojisindeki gelişmeleri takip edememesinde İslâm’ın aşırı muhafazakârlığı, Batı’nın yeniliklerine, karşı tutum benimseyen askeri despotizm, kültürel ve teknolojik muhafazakârlık gibi faktörlerin rol oynadığını iddia etmektedirler. Ágoston bu iddialara karşı, Osmanlıların da Batı’daki silah teknolojisindeki gelişmelere yönelik ‘red’ veya ‘kabul’ şeklindeki tutumlarında İslâm’dan kaynaklanan bir durum olmadığı gibi; askerî ricalin kararları, sosyal dokular, iktisadî gerçeklik ve jeopolitik durum gibi çeşitli faktörlerin etkili olduğunu göstermektedir.
Geoffrey Parker Askeri Devrim isimli kitabında ateşli silahları kullanmaya yönelik yatırım yapabilecek, bu silahlara karşı gerekli savunma kaleleri inşa edebilecek, ateşli silah kullanımı için büyük toplu birlikleri kurabilecek maddî ve örgütsel güce sadece hükümdarların sahip olduğunu ve bu sayede de merkezî devletin feodal beylere karşı güçlenebildiğini iddia etmektedir. Gabor Ágoston ise savaşlarda uzun dönemli başarılar için harp endüstrisi kurabilme, finansmanın sürekliliği ve silahların toplu bir şekilde sistematik kullanımının, teknolojik üstünlük ve stratejiden daha önemli olduğunu öne sürmektedir. Yani, Ágoston, Parker’dan farklı olarak, nitelikten ziyade niceliği önemsemektedir. Dolayısıyla, ona göre asıl önemli mesele ateşli silahların Osmanlı’ya ne zaman geçtiği değil, ateşli silahların toplu olarak organize bir şekilde ilk defa ne zaman kullanıldığıdır. Mesela, Osmanlı’da 15. yüzyıldan itibaren topçu birlikleri ordunun daim bir unsuruyken, Avrupa’da ancak 17. yüzyılın ikinci yarısında topçuluk ordunun daimî bir unsuru olmuştur.
Kitabında Osmanlı silahlarının zaman içindeki durumunu da değerlendiren Gabor Ágoston, Avrupalı seyyahların Osmanlı silahlarının geri olduğu şeklindeki kanaatlerinin gerçeği yansıtmadığını, çünkü Osmanlı topları ile Avrupalı topları mukayese etmek için ne kadar ağırlıkta gülle attıklarının tespit edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ona göre, Tophane-i Âmire’deki kayıtlarda, üretilen topların hangi cins, hangi ebatta ve hangi ağırlıkta olduğunu gösteren veriler olmasına rağmen tarihçilerin bu verileri şimdiye kadar pek az kullanmasından dolayı, Osmanlı askerî gücü ve silahları hakkındaki olumsuz kanaatleri eleştirmeye elverişli bir ortam doğmamıştır. Avrupa’da demir topların dökülmesine başlanmasına rağmen, Osmanlı daha yüksek maliyetli bronz top dökmeyi sürdürmüştür. Bunun sebebi ya Osmanlıların kendi askerlerinin can güvenliğini öncelemeleri –ki bronz toplar demir toplardan daha güvenliydi- ya Osmanlıların var olan zengin kaynaklarından dolayı düşük kalitede top üretimine tenezzül etmemesi ya da Osmanlıların o dönemde demir top dökebilmek için gerekli kaynak bulma ve endüstri kurma işlerini yapamaması olabilir.
Osmanlı çağının en kuvvetli mühimmat endüstrisine sahip olmakla beraber İstanbul, ancak Venedik’in arsenali ile mukayese edilebilecek askerî endüstriyel bir komplekse sahip bir şehirdi. Bundan başka birçok serhad şehirlerinde de toplar döktürülüyor, savaş zamanlarında Osmanlı topları bu şehirlerden ikmal ediyordu. Gabor Ágoston bu gerçekleri göz önünde tutmadan Osmanlı’nın Avrupa’ya silah olarak bağımlı olduğu iddiasının savunulamaz olduğunu ve Avrupalı devletlerle Osmanlı arasında karşılıklı melezlenmenin sürekli var olduğunu belirtmektedir. Mesela, bir sefer için gerekli olan on bin kantar topu Osmanlı 16. ve 17. yüzyıllarda çok rahat üretebilmekteydi. Bu miktarı karşılayamaması, ancak 18. yüzyılda baş gösteren adem-i merkeziyetle merkezî devletin güherçile endüstrisi üzerindeki kontrolünü kaybetmesi sonucu söz konusu olmuştur. Ayrıca, Osmanlı ateşli silah üretiminde standartlaşma konusundaki eksiklikler, Osmanlı’yı Avrupalı ordular karşısında teknolojik ve taktiksel olarak geri bırakan unsurlardı. Gabor Ágoston, Osmanlı’nın Avrupa’yı bu konuda takip edememesinin gerekçesi olarak üstünlük psikolojisi ve kendini beğenmişlik olabileceği görüşünü ileri sürmektedir.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ