Genetik Modern Dünyanın ‘Kaderi’ mi?

İlhan İlkılıç

MAM Dîvan Toplantıları
 
29 Ağustos 2006  
Değerlendirme: Eyüp Süzgün
 
Bilim ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği Dîvan toplantılarının Ağustos ayı konuğu Dr. Dr. İlhan İlkılıç idi. Çifte doktorası (tıp ve felsefe) bulunan İlkılıç, Almanya’nın Mainz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta ve ayrıca aynı üniversitede, yaklaşık 300 kişinin yer aldığı küçük gruplardan oluşan, “Halk Sağlığı ve Genetik (Public Health and Genetics)” adlı araştırma projesinin koordinatörlüğünü yürütmektedir. Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan türde oldukça ilginç bir akademik geçmişe sahip olan İlkılıç, akademik hayatına bir tıbbiyeli olarak başladı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu olan İlkılıç, daha sonra Almanya’nın Bohm Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe eğitimi aldı. Aynı üniversitede yan dal olarak da “Şarkiyatçılık ve Doğu Dilleri Filolojisi” okuduktan sonra, Felsefe doktorasını almak üzere Tübingen Üniversitesi’ne geçti. Doktorasını tamamladıktan sonra ise “Kültür ve Tıp Ahlâkı” ile ilgili birtakım projelerde çalıştı.
Kısa biyografisinden de anlaşıldığı gibi, renkli bir akademik geçmişe sahip olan İlkılıç, tebliğini, genetiğin modern dünyadaki anlamı, İnsan Genom Projesi’nin modern tıptaki yeri ve sıradan insan tarafından nasıl algılandığı ile tüm bunların Türkiye için ne ifade ettiği veya etmesi gerektiği şeklinde üç ana başlık altında toplayarak sundu.
İlkılıç’a göre, 19. yüzyıldan bu yana, insanın geçmişine, şu andaki konumuna ve geleceğine dair bütüncül bir açıklama getirmeye çalışan üç önemli dünya görüşü veya ideoloji ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki Darwin ve Darwinizm, ikincisi Freud ve Psikanaliz ile son olarak 20. yüzyılın ikinci yarısında Watson ve Crick’in DNA’nın çifte sarmal yapısını keşfiyle ivme kazanan Genetik olmuştur. Bir genelleme yapılacak olunursa, bu üç dünya görüşünden ilk ikisi olan Darwinizm ve Psikanaliz, güçlerini bilimselliklerinden değil, içinde bulundukları çağın ruhundan almışlardır. Çünkü her ikisi de, Avrupa medeniyeti içinde ortaya çıkan modernliğin ve post-modernliğin sonucu olarak insanın ve içinde yaşadığı hayatın kutsiyetini yitirdiği bir dönemde, bütün bu sorunlara verdikleri cevaplarla güç kazanmışlardır.
Darwinizm ile Psikanaliz’e benzer şekilde, Genetik biliminin ortaya koyduğu sonuçların da, insana ait temel sorular açısından önemli bir rol oynadığını belirten İlkılıç, bu sonuçların, modern toplum içinde yaşayan bir insanın “kader”i hakkında verilebilecek cevaplar için ayrı bir önem taşıdığını ifade etti. Ona göre, sıradan bir insan tarafından genetik bilimi neredeyse o insana kaderini söyleyen bir makam gibi algılanıyor. Son yirmi yılda bu alana aktarılan paralarla gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar da, bu konuda verilebilecek cevaplar için önemli lojistik destek sağlamıştır. Örneğin, “Predictive Genetic Test” denilen bir yöntem sayesinde, belli bir gendeki mutasyon tespit edilerek, kişide bazı hastalıkların ileride görülüp görülmeyeceği belli bir ihtimalle söylenebilmektedir.
Hiç şüphesiz, son yılların yapılan en büyük genetik çalışması, büyük bölümünün 2003 yılında tamamlandığı İnsan Genom Projesi olmuştur. Konuşmasının ikinci bölümünde bu projenin tarihçesine kısaca değinen İlkılıç, gelinen noktada “Karşımızda sadece harflerini okuyabildiğimiz, ancak ne kelimelerinin anlamına ne de gramerine vakıf olduğumuz bir lisanda yazılmış bir kitap bulunuyor. Asıl mesele ise bu kitabı okumak ve anlamaktır” dedi. Tıp açısından bakıldığında da genetik biliminin birtakım yenilikler getirdiğini ifade eden İlkılıç, hâlihazırdaki tıpta hastalıklar incelenirken izlenen yolun fenotipten genotipe doğru olduğunu, ancak genetik çalışmalarla birlikte artık genotipten fenotipe gidildiğini ifade etti.
İlkılıç konuşmasının devamında, genetik çalışmalarda meydana gelen gelişmelerin, bugün özellikle Batı’da, “Genetik Eksepsiyonalizm” denilen ve birtakım özel yöntemlerle elde edildiği için diğer bilgi türlerinden ayrılan genetik bilginin toplum içerisinde farklı hukuki düzenlemeler içerisinde kullanılması gerektiğine inanan bir düşüncenin doğduğuna işaret etti. Bu görüşün ortaya koyduğu argümanları ise özetle şöyle sıraladı: birincisi genetik bilgi nev-i şahsına münhasırdır (herkesin genetik yapısı birbirinden farklıdır), ikincisi genetik bilgi sadece kişinin kendisi hakkında değil tüm soyu hakkında bilgiler içerir, üçüncüsü genetik bilgi ayrımcılık potansiyeli bulundurmaktadır (kişinin genetik bilgisinden dolayı toplum içinde mağdur duruma düşmesi), dördüncüsü genetik bilgi kişileri sağlıklı hasta durumuna sokmaktadır (potansiyel hasta).
Ahlakî ve dinî düzlemde de genetik bilgi meselesini tartışan İlkılıç, bu konudaki tartışma konularını da, Tanrı’nın yaratıcı gücünün genetik bilgi yüzünden sarsılması, insanın fanîliğinin bu bilgi sayesinde aşılmaya çalışılması, kaderin yenilmesi ve yaşama hakkının (herhangi ciddi bir genetik rahatsızlığı olacak olan hastalar da) tehlikeye düşmesi gibi başlıklar altında toplayarak her birini birkaç cümleyle açıklamaya çalıştı.
Son olarak, tüm bu tartışmaların ve gelişmelerin Türkiye için ne ifade ettiği veya etmesi gerektiğine değinen İlkılıç, durumu bir buzdağına benzetti. Türkiye açısından bu buzdağının çok uzaklarda değil, oldukça yakınlarda olduğunu ifade ederek, “şu andan itibaren, bu konudaki tartışmaların bu ülkenin düşünen insanları tarafından ele alınıp tartışılması” gerektiğini belirtti. İlkılıç’a göre öncelikle, yapılacak her türlü genetik çalışma, bu medeniyetin “İnsan nedir?” sorusuna verdiği cevap ekseninde yürütülmelidir. İkinci olarak, Fıkıh ilmi bu tip meseleler için cevap ararken kendi metot ve çıkarımlarını yapılan çalışmalar ışığında yeniden gözden geçirmeli ve ortaya çıkan yeni durumu kendi metotlarına entegre etmelidir. Üçüncüsü, tıp ahlâkını ilgilendiren meselelerde kullanılan kavramların (örneğin fayda kavramı gibi) içeriğinin neyle doldurulduğu sorgulanmalı ve bunlar kendi öz kaynaklarından neşet eden paradigmalarla doldurulmalıdır. Dördüncüsü, Avrupa Birliğine üye olma sürecinde olan Türkiye’nin üyelik süreci tamamlanmadan evvel, tıp ahlâkını ilgilendiren konularda söz söyleyebilmesi için şimdiden bu konular yoğun bir şekilde ele alınmalı, seviyeli araştırma grupları oluşturulmalı ve projeler geliştirilmelidir. Sonuncusu ise, şu anda uygulanabilen ve ileride muhtemelen daha yaygın bir şekilde uygulanacak olan genetik testlerin ahlâkî, hukukî ve sosyal boyutları ülkenin değerleri göz önüne alınarak hem bilimsel platformlarda hem de kamuoyunda tartışılmalıdır.
Oldukça zengin ve çok yönlü bir tebliğ sunan İlkılıç, konuşmasının sonunda aynı yoğunlukta sorularla karşılaştı. Bu bölümde, genetik ekspresyonizm, genetik ve bilim felsefesi, mutasyonlar, psikiyatrik rahatsızlıklar ile genetik ilişkisi, genetik ve hukuk, öjenik, tüp bebek, farmakogenetik gibi birçok konuda, bir saati aşan süreyle İlkılıç’a sorular yöneltildi.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.