Osmanlı Sonrası Türkiye-Güney Afrika İlişkileri

İbrahim Resul

16 Kasım 2007       
De­ğer­len­dir­me:  Z. Tuba Kor
 
Kü­re­sel Araş­tır­ma­lar Mer­ke­zi’nin 16 Ka­sım’da dü­zen­le­di­ği Özel Et­kin­li­ğin mi­sa­fi­ri, Gü­ney Af­ri­ka Ca­pe Town Eya­let Baş­ba­ka­nı İb­ra­him Re­sul idi. Re­sul, İs­lâm dün­ya­sı­nın sa­yı­lı en­te­lek­tü­el ve si­ya­sî li­der­le­rin­den bi­ri; ay­rı­ca kü­çük bir azın­lı­ğı oluş­tu­ran Müs­lü­man­la­rın li­de­ri­nin na­sıl bir eya­let baş­ba­ka­nı ve ül­ke­si­nin önem­li en­te­lek­tü­el ve si­ya­sî şah­si­yet­le­rin­den bi­ri ola­bi­le­ce­ği­nin ör­ne­ği. 15-17 Ka­sım’da dü­zen­le­nen Ulus­la­ra­ra­sı Ku­düs Bu­luş­ma­sı için İs­tan­bul’a ge­len Re­sul, BSV’de yap­tı­ğı ko­nuş­ma­da -bu­luş­ma­nın et­ki­siy­le ol­sa ge­rek- Os­man­lı son­ra­sı Tür­ki­ye-Gü­ney Af­ri­ka iliş­ki­le­rin­den çok İs­lâm dün­ya­sı­nın bu­gün ya­şa­dı­ğı çık­ma­za ve bu çık­maz­dan kur­tu­luş için ya­pıl­ma­sı ge­re­ken­le­re iliş­kin dik­kat çe­ki­ci de­ğer­len­dir­me­ler­de bu­lun­du. Bu­nu ya­par­ken de, Gü­ney Af­ri­ka’da oluş­tur­duk­la­rı mo­del­den Tür­ki­ye’nin ulus­la­ra­ra­sı ro­lü­ne, Ku­düs bu­luş­ma­sı­na iliş­kin göz­lem­le­rin­den da­ru’l-İs­lâm/da­ru’l-harp tar­tış­ma­la­rı­na, İs­lâm’ın ilk yıl­la­rın­dan Os­man­lı’ya ka­dar çok ge­niş bir pers­pek­tif­te ko­nu­yu ele al­dı. 
Re­sul, Tür­ki­ye’de 2007’de ya­şa­nan­la­rı çok ya­kın­dan ta­kip et­tik­le­ri­ni be­lir­te­rek ko­nuş­ma­sı­na baş­la­dı. “Bu­gün Müs­lü­man­la­rın pek ço­ğu bil­gi sa­hi­bi ama hik­met sahibi de­ğil; bir da­va­ya ken­di­ni ada­mış ama mer­ha­met sa­hi­bi de­ğil” tes­pi­ti­nin ar­dın­dan, Gü­ney Af­ri­ka ve Man­de­la hi­ka­ye­si­nin ba­şa­rı­sı­nın iş­te bu fak­tör­le­rin bir­le­şi­min­den kay­nak­lan­dı­ğı vur­gu­la­dı. Ku­düs bu­luş­ma­sı­na iliş­kin iz­le­nim­le­ri ise özet­le şöy­ley­di: “Fi­lis­tin da­va­sı­nın doğ­ru ol­du­ğun­da hiç şüp­he yok; an­cak hak­lı­lık­la­rı ko­nu­sun­da dün­ya ka­mu­oyu­nu ik­na yön­tem­le­ri hik­met­ten uzak. Hiç kim­se Fi­lis­tin­li­le­rin ve Müs­lü­man­la­rın Mes­cid-i Ak­sa’ya bağ­lı­lık­la­rı hu­su­sun­da şüp­he duy­mu­yor. An­cak bu da­va­ya adan­mış­lık­ta bir şey­le­rin ek­sik ol­du­ğu aşi­kâr; zi­ra 50 se­ne­dir ay­nı du­va­ra çar­pı­yo­ruz. Ha­yal kı­rık­lı­ğı­mın ne­de­ni, top­lan­tı­da ko­nu­şan Müs­lü­man li­der­le­rin Fi­lis­tin mü­ca­de­le­si­ne da­ir ye­ter­li hik­me­te ve mer­ha­me­te sa­hip ol­ma­ma­la­rıy­dı; ay­rı­ca fark­lı bir açı­lım sağ­la­ma ve öf­ke­le­ri­nin kö­le­si ol­ma­ma ko­nu­sun­da­ki ye­ter­siz­lik­le­riy­di.”
Bu nok­ta­dan ha­re­ket­le Re­sul, İs­lâm dün­ya­sı için bir ör­nek ola­rak gör­dü­ğü Tür­ki­ye’ye iliş­kin şun­la­rı söy­le­di: “Bu­gü­nün dün­ya­sın­da li­der­lik ya­pa­cak güç­lü, zen­gin ve ken­di­ne gü­ve­nen bir Tür­ki­ye’ye ih­ti­ya­cı­mız var. Muh­te­me­len içe­ri­de­ki tar­tış­ma­lar­dan, si­ya­sî çe­kiş­me­ler­den do­la­yı Tür­ki­ye’nin dün­ya­da­ki bü­yük et­ki­si­ni ve stra­te­jik ro­lü­nü gö­re­mi­yor­su­nuz. Tür­ki­ye ilk kez üç dü­zey­de (eko­no­mik, si­ya­sî ve İs­lâ­mî) stra­te­jik ro­lü­nü bir­bi­ri­ne bağ­la­ma fır­sa­tı­nı ya­ka­la­dı.”
Tür­ki­ye’nin stra­te­jik rol­le­ri­ne iliş­kin ay­rın­tı­lı bir de­ğer­len­dir­me­nin ar­dın­dan Re­sul, Müs­lü­man­la­rın en kut­sal şeh­ri olan Mek­ke’nin fe­tih­le alın­dı­ğı­nı, Kur’an’da bun­dan bah­se­den Fe­tih Su­re­si’nde “Biz sa­na apa­çık bir fe­tih ih­san et­tik” buy­ru­lan ilk aye­ti­nin ar­dın­dan mü­tea­kip ayet­ler­de sa­vaş­tan hiç bah­se­dil­me­di­ği­ni, ak­si­ne Hu­dey­bi­ye’de va­rı­lan an­laş­ma­nın öne çık­tı­ğı­nı vur­gu­la­dı. Fe­tih Su­re­si’nden yo­la çı­ka­rak şun­la­rı ek­le­di: “Al­lah, mü­min­le­rin sa­vaş­mak is­te­dik­le­ri­ni bi­li­yor, eğer sa­vaş­sa­nız si­ze za­fer ve­re­cek­tim di­yor; ama sa­vaş­mak­tan alı­koy­dum, böy­le­ce siz ina­nan ve inan­ma ih­ti­ma­li olan­la­rın ha­ya­tı­nı ka­zan­dı­nız bu­yu­ru­yor. Al­lah o gün mah­zun ol­du­ğu­nu bil­di­ği mü­min­le­rin kalp­le­ri­ne sü­ku­net ve gü­ven in­di­rir­ken ve on­la­rı tak­va sö­zü üze­rin­de dur­du­rur­ken, in­kâr eden­le­rin kalp­le­ri­ne ca­hi­li­yet ta­as­su­bu­nu ko­yu­yor. Bu­gün ise ma­ale­sef, dün­ya­da se­ki­ne ve tak­va ile ha­re­ket eden­ler­le, ca­hi­li­yet ta­as­su­buy­la do­la­şan­lar rol­le­ri­ni de­ğiş­tir­miş du­rum­da.
Gü­ney Af­ri­ka’da Apart­he­id re­ji­mi­ne kar­şı ver­dik­le­ri mü­ca­de­le­de “ezi­len­ler ara­sın­da aza­mî bir­lik, en kö­tü düş­ma­nın da aza­mî tec­ri­di”ni te­mel düs­tur edin­dik­le­ri­ni vur­gu­la­yan Re­sul’un söz­le­ri, ben­zer mü­ca­de­le ve­ren Müs­lü­man top­lum­la­ra da ışık tu­ta­bi­le­cek ma­hi­yet­tey­di: “Tüm ezi­len­le­ri bir ara­ya ge­ti­ren ge­niş bir viz­yon çer­çe­ve­sin­de ırk ay­rım­cı­lı­ğı­na kar­şı çı­kan, de­mok­ra­si ve bir­lik is­te­yen her­ke­se bi­ze ka­tı­lın de­dik. Bu ge­niş ka­tı­lım sa­ye­sin­de Gü­ney Af­ri­ka mü­ca­de­le­si dün­ya­da ka­bul gör­dü. Irk­çı re­jim ile çı­kar bir­lik­te­li­ği olan­lar­la ko­nuş­tuk ve re­ji­mi des­tek­le­me­le­ri­nin önü­ne geç­me­ye ça­lış­tık. Bü­tün ener­ji­mi­zi ise, en kö­tü düş­ma­nın -ABD’de Rea­gan, İn­gil­te­re’de Thatc­her ve Gü­ney Af­ri­ka’da Apart­he­id re­ji­mi­nin- tec­ri­di için sarf et­tik. Tüm düş­man­la­ra kar­şı sa­vaş ver­mek ce­sur­ca gö­rü­ne­bi­lir; an­cak Al­lah bi­zim İs­lâm için öl­me­mi­zi mi da­ha faz­la is­ti­yor yok­sa İs­lâm’ı ya­şa­ma­mı­zı mı? Bu­gün ço­ğu­muz İs­lâm için öl­me­ye ha­zır; an­cak çok azı­mız İs­lâm’ı ya­şa­ma­nın, İs­lâm için öl­mek­ten çok da­ha zor ol­du­ğu­nun far­kın­da.”
Baş­ba­kan iken kar­şı­laş­tı­ğı prob­lem­le­ri na­sıl çöz­dü­ğü­ne de de­ği­nen Re­sul, bu­ra­dan da­ru’l-İs­lâm/da­ru’l-harp tar­tış­ma­la­rı­na geç­ti: “Her şe­yin iç içe geç­ti­ği dün­ya­da ar­tık “da­ru’l-İs­lâm ve da­ru’l-harp” çık­ma­zın­dan kur­tul­ma­lı­yız. Biz Gü­ney Af­ri­ka’da da­ru’ş-şe­ha­de’yi kur­duk; Müs­lü­man­la­rın ve di­ğer­le­ri­nin inanç­la­rı­nı ya­şa­dık­la­rı bir gü­ven­lik ve ba­rış ye­ri oluş­tur­duk. Unut­ma­ya­lım ki Müs­lü­man­la­rın en faz­la sı­kın­tı çek­ti­ği dö­nem­de ‘Si­zin di­ni­niz si­ze, on­la­rın di­ni on­la­ra­dır’ aye­ti na­zil ol­du. Müm­te­hi­ne Su­re­si’nin 8. aye­tin­de ‘Al­lah si­zin­le din uğ­run­da sa­vaş­ma­yan ve si­zi yurt­la­rı­nız­dan çı­kar­ma­yan­la­ra iyi­lik yap­ma­nı­zı ya­sak­la­maz. Çün­kü Al­lah, ada­let­li olan­la­rı se­ver.’ buy­ru­lu­yor. İş­te bu da­ru’ş-şe­ha­de pa­ra­dig­ma­sı­dır.”
Re­sul ko­nuş­ma­sı­nı şu söz­ler­le ta­mam­la­dı: “Bi­zim pro­je­miz da­ru’ş-şe­ha­de’yi, en­te­lek­tü­el ola­rak da İs­lâm me­de­ni­ye­ti­ni kur­mak ol­ma­lı. Koz­mo­po­li­ta­nizm, in­san­la­rın kay­naş­ma­sı, fi­kir hür­ri­ye­ti, sa­nat ve ede­bi­ya­tın ya­yıl­ma­sı, bi­lim­sel ve tek­no­lo­jik tec­rü­be­den kork­ma­mak, iç­ti­hat, man­tık­lı dü­şün­me ve icat ye­te­ne­ği, en­te­lek­tü­el dü­şün­ce ye­ni­den kök sal­ma­lı. Arap­lar bu­nu kay­bet­ti; bu pro­je için fark­lı bir mer­ke­ze ih­ti­yaç var. Bu­nun nü­ve­le­ri­nin Tür­ki­ye’de or­ta­ya çık­tı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum; so­rum­lu­lu­ğu­nuz bü­yük.”

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.