- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 65 YIL: 2007
- Bir Garip Yolcu: Hasan Aycın
Bir Garip Yolcu: Hasan Aycın
Hasan Aycın
29 Aralık 2007
Değerlendirme: Hatice Büşra Gülcan
Hasan Aycın 1955 yılında Balıkesir’in Aslıhantepecik köyünde doğdu. 1984’de İstanbul’a geldi ve buraya yerleşti. Müşahedat adlı eserinden ve çeşitli röportajlarından beslendiği kaynakların izini sürebileceğimiz Hasan Aycın’ın doğum tarihi çok eski değil. Lakin soluduğu hava, yaşadığı ortam ve anlattığı insanlar, bir zamanlar varolmuş ve şu anki muadilleri ile kıyaslandığında masalsı özelliklere sahip bir zaman dilimine ait sanki. Derinlemesine katedilmesi gereken bu dünya Hasan Aycın’ın çizgilerinde bize göz kırpıyor. O çizgiler bakan kişiyi sarmalayıp götürüyor, âlem âlem gezdiriyor. Aycın’ın çizgileri bir sığınak, bir tefekkür mağarası.
Sanat Araştırmaları Merkezi Aralık ayında Bir Garip Yolcu: Hasan Aycın başlıklı bir panel düzenledi. Panelistler Sibel Eraslan, Ömer Lekesiz ve İhsan Kabil’di. Oturum başkanı Salih Pulcu, sunuş konuşmasında, Aycın’ın geleneğin dünyasından geldiğini fakat geleneği olmayan bir yolu açtığını ifade ederek Aycın’ın sanatının kendine münhasır olmasına dikkat çekti. Aynı dönem sanatçılarından minyatür ustası Nusret Çolpan ile Hattat Ali Toy’dan da satır arasında bahseden Pulcu, sanata farklı yorumlar getirebilen bu isimlerin, takipçileri olmamasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Talebeliği, takipçilik değil ustasının sanatını dönüştürmeyi gerçekleştirebilecek anlam gücüne, cesarete sahip olabilmek şeklinde yorumlayan Pulcu, yeni bir pencereden bakmanın, gelenekten, anlam-dünyamızdan kopmayı gerektirmediğini belirtti. Özümüzde zaten varolan eşsiz ve hiçbir zaman eskimeyecek gerçeği, farklı bir üslupla meydana getirmenin çok önemli olduğunu vurguladı ve geleneksel duyarlılığı, geçmişin birikimini, günümüz eserlerine, farklı üsluplara taşıyabilmenin önemine değindi. Salih Pulcu’nun takdiminin ardından günümüz insanlarının anlam dünyasının girift ve çıkmaz sokaklarına kapılar açmış, uçurumlarından köprü yapmış güzel insan Hasan Aycın’ın edip yönünü değerlendirmek üzere, panelin ilk konuşmacısı Sibel Eraslan, sanatçının Sâhipkırân başlıklı kitabıyla ilgili izlenimlerini aktardı. Bir erenin çocuğa anlattığı masal olan Sâhipkırân’ı dinleyen çocuğun da bu masaldan hareketle yaşayacağı bir hayatı ve anlatacağı bir masalı olacaktır diyen Eraslan kitabın içindeki serüvene karışmadan önceki bu girişin okuyucu için yaşananların nereden gelip sonunda nereye varacağı ile ilgili bir ipucunu da barındırdığını ifade etti.
Sâhipkırân’ın, çok boyutlu bir dünyanın fizik ötesi mekânlarında dolaşan, adalet sever cengâver bir kahraman olduğunu belirten Eraslan, onun dünyanın bir köşesinden başka bir köşesine geçiş yapan, tahminen Mekke’de Ebrehe zamanında yaşayan bir zat olduğunu söyledi. Sibel Eraslan’a göre Sâhipkırân kimi zaman gökyüzüne ya da mekândan ve zamandan beri alemlere ait hikayelerin içindedir. Eraslan kitaptaki bu ani geçişlerin, okuyucuyu bir mekâna hapsetmeden, aynı zamanda bir ütopyalar ülkesi kıvamından uzak, aksine yaşadığımız hayatta izdüşümlerini görebileceğimiz sadelik ve zenginlikte olduğunun altını çizdi. Sâhipkırân’ın dünyasında her şeyin bir ismi olduğundan bahsetti ve Hz. Adem’e göndermelerde bulunduğunu ifade etti. Sâhipkırân’ın atlarının ve kadınlarının özellikle zikredildiğini dile getiren Sibel Eraslan masalda anlatılanların, sevmenin, sevilmenin, layık olmanın, sevginin tadını almanın ve sevgiye kavuşmanın yolunun; hayatın ve Yaradan tarafından bize bahşedilenlerin hakkını vermek olduğunu ifade etti. Aslında her şey tek bir şeye işaret eder, bize anlatılan hep budur diyen Eraslan’a göre anlatılan kadar anlatan da önemlidir. İşte Hasan Aycın yüce yaratıcının o hatırlatıcı sıfatını en güzel şekilde yüklenerek, o hep bildiğimiz gerçeği, çizgileri kadar doyumsuz bir üslupla bize sunmuştur.
Panelin ikinci konuşmacısı Ömer Lekesiz ilkin sanatçı ile eseri arasındaki mesafeden, sonra da Aycın’ın çizgileri ile arasındaki mesafesizlikten bahsetti. Bunun sebebinin Hasan Aycın’ın sanatının onun hayata bakış açısı, yaşayış biçimi; sırdaşı ve yardımcısı olmasına bağlayan Lekesiz daha önce Pulcu ve Eraslan’ın da işaret ettiği gibi, Hasan Aycın’ın hayatının ve sanatının vahdete işaret ettiğini ve “hayatının sanatı, sanatının da hayatı” olduğunu söyledi. Sanatçıyla ilgili anılarına da yer veren Lekesiz, Aycın’ın bir yerden geçerken, o yeri geçmişi ile birlikte soluyarak yaşayan, çokça tefekkür eden mizacına değindi. Aycın’ın zaman içinde zaman, mekân içinde başka âlemlere geçebilen ve bunları yine aynı zamanda, mekânda birleştirebilen yanına atıfta bulunan Ömer Lekesiz bu özelliğinin sanatında özellikle Sâhipkırân’ın yapısında çok net görülebildiğini ifade etti. Hasan Aycın’ın çizimlerindeki simgelerin ontolojik kaynağının İslâm tasavvufu olduğuna dikkat çeken Lekesiz, bu simgelerden bazılarının özellikle üstünde durdu. Ömer Lekesiz ayna ve gölge simgelerini ele alarak aynanın, insan/âlem gerçeğinin tezahürü veyahut gerçekliğini bozmuş, örtmüş insan metaforları olarak kullanılmasından; gölgenin de, insanı kendi gerçeğine yaklaştıran ve uzaklaştıran bir metafor olarak kullanılmasından bahsetti. Sözü buradan Furkan suresinin 45. ve 46. ayetlerine bağlayan Lekesiz, Aycın’ı sünnetullahtan yani gölgenin uzatılması ve kısaltılmasından beslendiğini belirtti. Zaten bir gölgeleme eylemi olarak nitelendirdiği çizgilerini de bu çerçevede ortaya koyduğunu ifade etti.
Son olarak İhsan Kabil, Aycın’ın çizgilerini, canlandırma sineması bakımından ele aldı. Seçmiş olduğu yirmi beş çizgiyi hem çizgi film senaryosu bağlamında, hem de çizgilerin ifade ettikleri anlamlar bağlamında değerlendirdi. Pulcu ve Lekesiz’in de işaret ettiği gibi, İhsan Kabil de Aycın’ın bazen oldukça sade, bazen de girift çizimlerinden örnekler gösterdi. Hasan Aycın’ın kalemini görünen, görünmeyen ve katmanlaşan âlemlerde oynatarak, gerçek ve gerçekliğe dair gerek siyasî gerek gündelik hayattan bir kesiti ne derece kuvvetli kullandığını vurguladı.
Panelin sonunda ise 1970’te Tonguç Yaşar ve Sezer Tansuğ tarafından hazırlanmış Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü adlı animasyon film seyredildi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ