- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 65 YIL: 2007
- Osmanlı İmparatorluğu’nda Hz. Peygamber Merkezli Dindarlık
Osmanlı İmparatorluğu’nda Hz. Peygamber Merkezli Dindarlık
Gottfried Hagen
2 Ağustos 2007
Değerlendirme: Ayşe Tek Başaran
Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin Sohbet kapsamında hazırladığı toplantıların Ağustos ayındaki konuğu Michigan Ann Arbor Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Gottfried Hagen idi. “Muhammad-Centered Piety in the Ottoman Empire [Osmanlı İmparatorluğunda Hz. Peygamber Merkezli Dindarlık]” başlıklı konuşma Dr. Hagen’ın önümüzdeki yıllarda çıkaracağı kitabın bir bölümünün ön çalışması niteliğini taşımaktaydı.
Dr. Hagen’ın konuşmanın başında vurguladığı en önemli noktalardan biri İslâm’ın birleştirici bir emperyal ideoloji olarak her zaman Osmanlı Devleti’nin merkezinde yer aldığıdır. Bu noktada karşımıza devleti meşru gösterme amacına matuf bir peygamber algısı çıkmaktadır.
Toplu bir dindarlık anlayışı (collective piety), belirgin bir Osmanlı kimliği kazanmış ve Hz. Peygamberin şahsında yoğunlaşmıştır. Bu kimliğin üç tezahürü, temsil (representation), anma (commemoration) ve taklit (imitation) başlıkları altında incelenebilir. Temsilden kasıt anlatının en ince detayına kadar işlendiği dramlar ve efsanelerdir ki bunlar Peygamber’i halk tabakasına taşımak ve bir nevi sosyalleştirmek gibi bir amaca hizmet ederler. Dr. Hagen bu minvalde Kısas-ı Enbiya’yı örnek verir.
Anma fonksiyonu ise akademik çevrenin Hz. Peygamber’i anlatmada itibar ettiği soyut ve estetik anlatıdır. Dr. Hagen’ın buradan çıkardığı ilk tez, bu metin anlatısı geleneğinin yavaş yavaş daha sonraki gelişmelerin altyapısını teşkil ettiği ve bu vesileyle Peygamber’in kişiliğine dair bilincin oluştuğu tezidir. Kutsal Emanetlerin Topkapı Sarayı’na girişi, Hz. Peygamber’in imparatorluğun merkezine oturup Sultanın arka plana itildiğinin sembolik işaretidir. Bu nokta-i nazardan bakıldığında XVI. yüzyılın sonundan itibaren Kutsal Emanetlerin Osmanlı hanedanının dindarlığını temsil eden bir kült haline geldiği iddia edilebilir. Hagen’a göre bu şekilde Hz. Peygamber adeta bir “Osmanlı ulusal azizi [Ottoman national saint]” haline gelmiştir. Ayrıca toplumsal anma hareketlerinden yola çıkılarak III. Murad’la beraber Mevlid’in resmî kutlamalara dönüştürüldüğü de görülür. Önceleri devlet dışında kutlanan Mevlid, 1589 itibariyle hanedan tarafından benimsenip Sultan’ın Peygamber’e bağlılığını göstermesinin başka bir aracı şeklinde tezahür eder.
Dr. Hagen’in önem atfettiği başka bir mesele, Birgivi’nin her türlü kurtuluşa çare olarak yalnızca Peygamber’in sünnetine dönmeyi öneren Selefi akımıdır ki bu akım Kadızadeliler hareketinin başlangıcı kabul edilmektedir. Bu çarenin ortaya atılışı yeni olmamakla birlikte Birgivi buna yeni bir form kazandırmıştır. Yani Peygamber’in taklit edilmesi geniş, toplumsal çapta, ilk kez Birgivi tarafından yaygınlaştırılırken devlet tarafından da benimsenip katı Sünnî disiplini sağlamanın bir aracı olarak kullanılmıştır. Bu şekliyle bazı araştırmacılar tarafından püritenlikle kıyaslanmaktadır.
Bu iddiaların ışığında Dr. Hagen, Hz. Peygamber üzerine geliştirilen yazılı geleneği göz önüne almadan XVI. yüzyıldaki dindarlığın açıklanamayacağını savunur. Konuşmasının bitiminde gündeme getirdiği kapsamlı sorular; Osmanlı İmparatorluğu ve diğer İslâm ülkeleri arasında yaptığı kıyaslamalar ve Kahire’deki XVI. yüzyıl Mevlid kutlamalarının, diğer taraftan Batı’da Katolik Kilisesinde vuku bulan günah çıkarma pratiklerinin daha geniş bir sürecin parçası olup olmadığı üzerinedir.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ