Yeni Anayasa ve Kürt Meselesi

Mesut Yeğen

12 Haziran 2013 
Değerlendirme:
Abdullah Erboğa

“Türkiye’nin Yeni Toplumsal Sözleşmesi ve Aktörler” konuşma serisinin üçüncü konuğu İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen oldu. Yeğen ile Kürt kimliği, vatandaşlık, Kürt meselesinin anayasal boyutu ve yeni anayasa çalışmalarına yansıması hakkında verimli bir toplantı gerçekleştirdik.

Kürt meselesinin anayasa ile irtibatı üzerinde önemle durulması gerektiğini belirterek konuşmasına başlayan Yeğen, anayasa tecrübelerinin Kürt meselesine nasıl bir katkı yaptığını izah etti. BDP’nin Kürt meselesinde önemli bir aktör olduğuna ve son otuz yıllık süreçte yürütülen siyasi faaliyetlerin sorunun tanınmasındaki etkisine vurgu yapan Yeğen, BDP’nin yeni anayasanın başlangıç kısmına dair Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunmuş olduğu vatandaşlık, bölgesel yönetim ve ana dilde eğitim önerilerini temel alarak konuşmasına devam etti.

Yeğen’e göre, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin tebaasıyla yeni bir ilişki biçimi geliştirmesi gerektiğine yönelik kanaatin belirmesinde Tanzimat mühim bir evredir; Tanzimat’ı “modern mânâda millet kurmaya çalışmanın ilk önemli anı” olarak tanımlamak mümkündür. Bu fikrin tezahürü 1876 Anayasası’nda “Osmanlı milleti” olarak yaşamaya karar verilmesinde görülebilir. Cumhuriyet öncesinde hukuki mânâda bir vatandaşlık anlayışının var olduğunu göstermesi bakımından önem arz eden 1876 Anayasası, millet olma halini etnik kimlik, kültür, inanç ve kanaatlere değil, “Osmanlı yurdunda mukim olma” ve “Osmanlı hukukuna tabi olma” şartlarına bağlar. Yurt ve hukuk temelli millet anlayışının yanı sıra 1876 Anayasası’nda özellikle devlet düzeyinde –resmî dil olarak Türkçenin belirlenmesi (madde 21) ve memur ve mebus olmak için Türkçe bilme şartı– Türklük olarak ifade edilen kültürün baskınlığı da sözkonusudur. 1924 Anayasası ile köklü bir görüş değişikliği yaşanır Yeğen’e göre ve artık Türk olma vurgusu yegâne kabul edilir, yani bir bakıma “Sosyolojik ya da nesnel olarak başka gruplar vardır ama biz onları tanımıyoruz” denir. 1924 Anayasası’nda vatandaşlığı düzenleyen 88. maddenin Türklüğü hukuki bir kategori olarak tanımladığı, bundan vatandaşlık tarifi haricinde ayrımcı bir anlayışın çıkmaması gerektiği, eğer çıkmışsa bunun uygulamalardaki eksikliklerden kaynaklandığı şeklindeki yaygın kanaatin aksine Yeğen, ayrımcı ve asimilasyoncu uygulamaların tümünün meşruiyetini 88. maddeden aldığını belirterek önemli bir iddiada bulunmuş oldu. Yeğen’e göre 1924 Anayasası yurtta meskûn insanları Türkler (Türkçe konuşanlar), müstakbel Türkler (Türkçe konuşmayan ama konuşması beklenenler) ve sözde Türkler (Türk olması beklenmeyen gayrimüslimler) şeklinde üç kategoriye ayırır ve bu bakış açısı 1961 ve 1982 anayasalarında lâfzen değişse bile ruhen aynı kalır. Bu kategorik tasnif Türk olmayan Müslümanların asimilasyona, gayrimüslimlerin ise ayrımcılığa tabi tutulmasına yol açar. Meskûn milletin bu şekilde tasnife sokularak değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gereken varlıklar olarak görülmesi Kürt meselesine zemin teşkil eden en önemli unsurların başında gelir.

Bu arkaplandan hareketle Yeğen, BDP’nin yeni anayasadaki vatandaşlık tarifine yönelik teklifinin 1876 Anayasası’nın ruhuyla benzerlik taşıdığını belirtti. Yeğen’e göre bizim anayasalarımız esas olarak yurttaşlık referanslı anayasalar olmayıp bir kültürel ve dinî aidiyete atıfla tanımlanmış millet anlayışı çerçevesinde inşa edilmiştir. Oysa ahaliyi yani yurtta meskûn olanları esas alan millet tanımına ihtiyacımız var. Ahalinin halk olarak tanımlanması ve halkın da çeşitli, çoğul bir varlık olarak kabul edilmesi gerekir.

Yeğen, bölgesel yönetim konusunda ise “güçlü tarihsel ve güncel referanslar”ımızın olduğunu, hem Osmanlı taşra sisteminin hem de AB hukuku ve küreselleşme gibi süreçlerin getirmiş olduğu zorunlulukların adem-i merkeziyetçi bir idari sistemi mümkün kılabileceğini söyledi. Adem-i merkeziyetçi yapının Kürt meselesinin hallinde önemli bir imkan sunacağı gibi siyasette katılım, idarede etkinlik ve demokrasinin derinleştirilmesi noktasında da mühim bir araç olabileceğini iddia etti.

Ana dilde eğitim konusunda ise daha geniş bir konsensüs olduğunu vurgulayan Yeğen, Kürtlerin bugün artık “ulusal topluluk” haline gelmiş olmasını tanımanın en önemli aşamasının Kürtçe eğitime izin vermekten geçtiğini söyledi. Yeni anayasa çalışmalarında ise muhtemel ve mümkün görüşleri ciddi bir pazarlık sürecinin beklediğini ifade eden Yeğen, Kürt meselesinin çözümünde yeni anayasa yapımının kritik bir değere sahip olduğunu ve önümüzdeki dönemde Türkiye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğinin göstergelerinin başında yine bu sürecin geldiğini belirterek konuşmasını tamamladı.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.