Ortadoğuda IŞİD Sorunu

Mehmet Ali Büyükkara

8 Aralık 2014
Değerlendirme:
Mesut Özdil

Küresel Araştırmalar Merkezi “Ortadoğu Konuşmaları” toplantı dizisinin yirmi birincisinde İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, “Ortadoğu’da IŞİD Sorunu” konulu bir sunum yaptı. Sunumunda IŞİD’in sosyal ve siyasi zeminine dikkat çeken Büyükkara, Ortadoğuda’ki IŞİD algısını dini, siyasi ve sosyolojik açıdan değerlendirdi. IŞİD’in ortaya çıkışına dair çeşitli uluslararası aktörleri de dahil ederek ortaya konulan komplo teorilerinin gerçekliği yansıtmadığını tarihi örnekler vererek sunumuna başladı. Büyükkara, Irak ve Suriye’nin belirli bölgeleri ele geçirildikten sonra IŞİD’in tüm ümmeti kapsamak iddiasıyla İD (İslam Devleti) adını aldığını belirtti. Kendini selefi olarak nitelendiren IŞİD diğer sünni damarların (ve şiiliğin) ehl-i sünnetin dışında, ehl-i bidata tabi olduğu görüşünü kabul etmektedir. Selefiye destekçilerin tarafından “selefin anladığı şekilde, mezhepler ve tarikatlar öncesi ilk iki neslin yaşadığı gibi yaşamak” anlamında kullanılmaktadır. Bunun yanında Büyükkara, sünni kaynaklarda yer alan halifelik makamının ve halifeliğin önemine değinerek, halifeliğin IŞİD’in çekim gücünün bir parçası haline geldiğini belirtti. IŞİD kendi liderini halife seçerek olayı farklı bir boyuta taşımıştır. Türkiye’den de çok sayıda ailenin Halife topraklarında (Daru’l-İslam) yaşamak için göç ettiği iddiasını ele alan Büyükkara, IŞİD’in bunun vacip olduğunu dayattığını sözlerine ekledi. Bağdadi’nin bir hutbesinde kendisinin Halife olduğunu ve fetihlerin önünde kimsenin duramayacağını ve tüm müslümanlara düşen görevler sıraladığını; IŞİD sözcüsü Adnani’nin ise hilafetin ilanıyla tüm İslami organizasyonların fesholunduğunu ve hepsinin halifeye biat etmesi gerektiğini açıkladığını ekleyen Büyükkara, ayrıca Bağdadi’nin kendisinin Peygamber hatta Hz. Hüseyin soyundan geldiğini ima ederek meşruiyetini güçlendirme yönünde hareket ettiğini ifade etti. Ancak IŞİD, kendisi de bir selefi hareket olan El Kaide tarafından Haricilik ile suçlanmıştır. Haricilikte Selefilikten daha aşırı bir anlayış olarak Allah’a şirk koşanların doğrudan dinden çıkıp, can ve mallarının helal olduğu anlayışına değinen Büyükkara, Selefilerin ise ara formüller bulunduğunu belirtti.

Büyükkara’nın aktardığına göre, IŞİD köken olarak El Kaide’ye dayanır. Örgütü El Kaide’nin ikinci kuşağına mensup Ebu Musab Zerkavi kurmuştur. 1988 de Zerkavi Afganistan da Ebubekir el-Makdisi ile tanışır. 1990 yılında Ürdün’de “Tevhid ve Cihat” örgütünü kurarlar. Sonrasında Zerkavi Ürdün’de hapse girer, Ürdün Kralı’nın affıyla dışarı çıkar, tekrar Afganistan’a gider ve Şam merkezli yeni bir örgüt kurar. Taliban rejimi çökünce Tahran’a geçiş yapar ve Hikmetyar’ın çiftliğinde kalır. 2003’te Irak’a gider ve Şii Muhammed Bakır el-Hakim’e suikast düzenleyerek şöhrete kavuşur. El Kaide’de olmayan kafa kesme görüntüleri yayınlanır. Bunlar Zevahiri’yi çok rahatsız etmektedir ve gücünü ABD ve Şiiler için kullanması konusunda uyarılarda bulunur. 2006 yılında lider Zerkavi öldürülmeden önce El Kaide ismini terk edip ‘Irak İslam Devleti’ni kurduğunu açıklar. Yerine çok önceleri Saddam Hüseyin’in ordusunda subaylık yapan Ömer el-Bağdadi  geçer. Ömer el-Bağdadi 2010 yılında ölünce yerine Ebubekir el-Bağdadi geçer. Ebubekir ve kadrosunu meşhur eden olay 500 civarında El kaide militanını Ebu Gureyb hapishanesinden kurtarması olmuştur. Ancak Irak’ta El Kaide ile anlaşamayan ve ABD tarafından da silahlandırıldığı iddia edilen Sahve (uyanış) güçlerinin varlığı IŞİD’in tutunmasını engellemiştir. IŞİD ancak Suriye savaşı çıktıktan sonra Suriye’nin belli kısımları ve sonradan da Irak’ta yaşama alanı bulabilmiştir. IŞİD, Nusra ve Ahrar’ı daha sonradan Sahve’yle aynı safta yer almakla suçlamıştır.Zevahiri’nin stratejisi El Kaide şemsiyesi altında Irak ve Suriye de ayrı ayrı savaşıp daha sonra birleşmekti. Fakat Ebubekir El Bağdadi’nin “Bizler Nusra’yı tanımıyoruz, El Kaide’nin hakemliğini de tanımıyoruz. Sizler I. Dünya Savaşı’ndaki Emperyalistlerin çizdiği sınırlara göre bizi örgütlüyorsunuz” demesiyle işler değişir. IŞİD’in diğer yapıları zayıflatmasıyla savaş muhacirlerinin kendisine sığındığı sıkça konuşulan bir durum. 81 ayrı ülkeden 15000-20000 kişinin katıldığı tahmin ediliyor. Bu arada Suudiler Şiilere karşı Zerkavi’yi desteklemiştir. İran’ın ise ABD karşıtlığı için Tahran’da Zerkavi’nin militanlarını barındırdığı söylenir. Hatta Irak Baas’ı, Suriye Baas’ı ve Zerkavi grubunu biraraya getirmiştir. Yani Büyükkara, IŞİD’in arkasındaki aklın “Baas” olduğunu, Baas’ın arkasındaki aklın ise İran olduğunu iddia eder. IŞİD’in bu çerçevede belli noktalarda farklı zeminlerden destek aldığını söyleyen Büyükkara, Irak’taki IŞİD’in arkasında Suudilerin, Suriye IŞİD’in arkasında ise doğrudan olmasa bile İran olduğu söylenmektedir. Çünkü Suriye’de IŞİD Esat karşıtlarına savaş açmıştır ve IŞİD’in Ayn el-Arap’a kadar gelmesi Halep’in neredeyse düşmesine neden olacaktır. Arap devrimleriyle birlikte demokratik İslamcılığın da hezimete uğraması Radikal İslam fikrini kuvvetlendirmiştir. Sunumunun son kısmında  savaş muhacirlerinin ciddi sayıya ulaştığını, Suriye, Irak, Suudi Arabistan hariç tutarsak en fazla katılımın Kuzey Afrika coğrafyasından olduğunu belirten Büyükkara, tüm bu savaş nüfusunun yanında IŞİD’e katılımların demokratik İslamcılığın yarattığı hayal kırıklığıyla yakından alakalı olduğunu ifade etti. IŞİD’e tüm katılımların Selefi kesimlerden olmadığını, geleneksel cemaat yapılarının yaygın olduğu uzak yörelerden de çok miktarda katılım olduğunu belirtir. Ayrıca İnternet üzerinden de ciddi bir iletişim ağı olduğunu belirten Büyükkara, buna “İnternet Ümmeti” adını verir. IŞİD İnternetağlarını çok iyi kullanmak ve büyük çoğunluğu Batı ülkelerinde topluma entegre olamamış, kimlik sahibi olamamış göçmenleri(yaklaşık 2000 kişi) saflarına kattığını söyledi. Bunun yanında Orta Asya coğrafyasında özellikle demir perdeninçöküşünden sonra  Suudi Arabistan’ın desteklediği yollardan İslam’ı öğrenen kesimlerin IŞİD çağrılarına cevap verebilecek kıvama getirildiğini sözlerine ekledi.

Sonuç olarak Büyükkara, İsrail’in olayları dışarıdan takip etmekte olduğunu, Esat muhaliflerinin birbirlerini sindirmesine şahit olduğumuzu, Irak’taki Şii hükümetin düşmesinden Suudi Arabistan’ın memnun olduğunu ve Suriye’deki durumun İran’ı memnun ettiğini iddia etti. Mevcut durum itibariyle bölgedeki en sıkıntılı ülkenin ise Türkiye olduğunu sözlerine ekleyerek sunumunu tamamladı.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.