- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 88 YIL: 2015
- Platon ve Kant’ın İdea Kavramından Hareketle Yeni Bir Medeniyet Önerisi
Platon ve Kant’ın İdea Kavramından Hareketle Yeni Bir Medeniyet Önerisi
Asım Aliş Sağıroğlu
23 Mayıs 2015
Değerlendirme: Harun Süzgün
Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi'nin Tezgâhtakiler toplantı dizisinin Mayıs ayındaki üçüncü konuşmacısı, Galatasaray Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Asım Aliş Sağıroğlu oldu. Sağıroğlu, yakın dönemde tamamladığı doktora tezi üzerinden, Platon ve Kant'ın “idea” kavramlarını temel alarak yeni bir “medeniyet” kavramı önerisinde bulundu.
Sağıroğlu konuşmasına, Türkiye’nin önemli bir entelektüel meselesi olarak gördüğü “medeniyet” kavramının ve bu kavram algısından hareketle başka medeniyetlerle ilişkimizin tesis edilmesi sorunu bağlamında gelişen tartışmaların altını çizerek başladı. Ardından, Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışmasıadlı eserinin hem tezinin gelişim sürecine etki ettiğini hem de önemli bir referans kaynağı olduğunu belirten Sağıroğlu, Türkiye’de son 15-20 senedir “Medeniyetler İttifakı” adı altında gerçekleştirilen bir dizi projenin altında yatan temel saikin Huntington’un Batılı olmayan medeniyetlere meydan okuyucu niteliğindeki bu çalışması olduğunu ifade etti.
Medeniyetin, evvel emirde bir fikir (idea) olduğundan söz eden Sağıroğlu, bu çerçevedeki tartışmalar incelendiğinde belirgin bir kavram kargaşasıyla karşılaşıldığını ve çoğu düşünürün “medeniyet” kavramının ne olduğu sorusuna çok zor cevap verebildiklerini vurguladı. Sağıroğlu’na göre, bu kavram kargaşasının sebeplerinden biri, bizatihi idea kavramının kendisinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, “medeniyet ideası”nı konuşabilmek için öncelikle ideanın ne olduğunun aydınlatılması gerektiğine dikkat çekti.
Felsefi açıdan bu kavramdan tam olarak ne kastedildiği ve gerçeklikte neye tekabül ettiği konularında tereddütlerin bulunduğuna işaret eden Sağıroğlu, her ne kadar “medeniyet ideası” üzerine bir çalışma olsa daideanın tanımlanması bağlamında tezinde yeni bir ontoloji önerisinin bulunduğunu ifade etti. Zira, yeni bir medeniyet ideası kurulabilmesi için yeni bir idea tanımı yapılmalı ve bunun gerektirdiği ontoloji de yeniden kurulmalı.
Sağıroğlu, daha sonra tezin üç kısmını açıklayarak sunumuna devam etti. İlk bölümde, Batı felsefesi geleneğiyle olan zorunlu diyaloğu ele alan Sağıroğlu, bu geleneğin iki önemli temsilcisi olması bakımından Platon ve Kant’ta idea kavramının gelişimini incelediğini ifade etti. “Parmenides” ve “Meno” diyaloglarında yoğun olarak işlenen ideaların ne olduğu ve görünür nesnelerle nasıl bir ilişkiye sahip oldukları gibi meselelerin Platon felsefesinde muğlak olduğunu belirten Sağıroğlu, bu ve benzeri nedenlerden ötürü Platonik anlamda bir “medeniyet ideası”yla medeniyet kurmanın mümkün olamayacağını savundu. Kant’ta ise, idealar bilinemeyen nesnelerdir. Konuya dair görüşlerini özellikle üçüncü kritik olan Yargı Yetisinin Eleştirisi’nde ele alan Kant, özel tipte idealardan bahsederve ideaların doğrudan bilinmeyeceğini savunur. Kant’a göre idealar insan zihninin erişimine açık olmadıkları için bilinemezler; diğer bir deyişle, onlar bilgi nesneleri değillerdir. Bu nedenle Kantçı anlamdabir “medeniyet idea”sının kuruluşundan da söz edilemez.
Tezin ikinci bölümünde Sağıroğlu, Batı felsefe geleneğinin idea kavramını şekillendirme sürecinin problemli olduğu tespitinden hareketle, idea kuramının nasıl temellendirilebileceğine cevap aradığını ve yeni bir ontoloji önerisinde bulunduğunu belirtti. Sağıroğlu, ideanın bir ve çok (vahdet ile sonsuzluk) arasındaki gizemli ilişkiye anlam verebilmek için felsefe tarafından icat edilmiş bir varsayım olduğunu ifade etti. Ona göre, pratikte, idea bir tasnif meselesidir. Anlam veremediğimiz veya tespit edemediğimiz birçok gelişme ve olayı, belli bir grup altında düşünmek, düzenlemek yahut tasnif etmek için kullanılmıştır. Bu anlamda, ideadan beklenilen; başarılı bir tasnif, karışıklığı düzenleme, karmaşıklığı azaltma ve anlaşılır kılma işlevini yerine getirmektir. Benzer şekilde, “medeniyet ideası” da bir medeniyet tesisi sürecinde içinde yaşanılan coğrafyanın ve yüzyılın öngörülemeyen karışıklıkların azaltılmasını, düzensizliğin tasnif edilerek düzene sokulmasını sağlama amacına matuftur. Yeni bir ontoloji önerisi sunan Sarıoğlu; bu ontolojinin temelini oluşturan ideayı, bir grup nesneyi düzenleyebilmek için somut/cismani bir nesne olarak düşündüğünü ve kabul ettiğini ifade etti.
Son bölümde, cismani bir ontoloji önerisinden hareketle, medeniyeti bir şehir olarak düşündüğünü belirten Sağıroğlu, bu şehrin sadece inşaatı, betonu, yolları, tekkeleri ile değil, içinde barındırdığı kurumlarla, sunduğu işleyişle ve âdet, görenek, yaşantı ve tavırlar bütünüyle ilişkili olduğunun altını çizdi. Sağıroğlu, sunumunun devamında “medeniyet ideası”nın üç sacayağı olduğunu ileri sürdüğü normlar, estetik ve evrensellik üzerine açıklamalarda bulundu.
Son olarak, farklı medeniyetlerin fay hatlarında olmaları dolayısıyla Meksika, Rusya ve Türkiye’nin ikili veya şizofren medeniyet sistemlerine sahip olduğunu ve bu sistemleriyle devam etmeleri durumunda da tarih sahnesinde yok olacaklarını öne süren Huntington’dan bahseden Sarıoğlu, düşünürün bu iddiasına kesinlikle katılmadığını ifade etti. Zira, bu durumun Türkiye’yi zayıflatmaktan ziyade güçlü kıldığına dikkat çekerek konuşmasını nihayete erdirdi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ