Cumhuriyet Döneminde Muş ve Diyarbakır Mele Kurumu ve Evrimi

Seçil Bozkurt

12 Ekim Pazartesi 2015

Değerlendirme: Ferzan Payan

Türkiye Araştırmaları Merkezi bünyesinde gerçekleştirdiğimiz Sözlü Tarih Konuşmaları’nın beşincisinde, konuğumuz Seçil Bozkurt, 2014 yılında Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’nda ve esas itibari ile sözlü tarih görüşmelerine dayalı olarak yazdığı “Cumhuriyet Döneminde Muş ve Diyarbakır’da Mele Kurumu ve Evrimi” başlıklı tezi çerçevesinde bir sunum yaptı. 

Bozkurt, tez konusunu belirlerken bir motivasyonunun da Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Kürtlere ve dindar Müslümanlara karşı geliştirilen ötekileştirmenin yansımalarını ortaya koymak olduğunu dile getirdi. Bozkurt, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ve sonrasında tekke ve zaviyelerin kapatılması ile kanun dışıhâle gelen Kürt medreseleri hocalarının (mele) medrese geleneğini sürdürmeye gayret ederlerken yaşadıkları dönüşümü, Kürt ve Müslüman kimlikleriyle yaşadıkları zorlukları onların tanıklıkları eşliğinde gün yüzüne çıkarmaya çalışmış.

Ana malzemesi Diyarbakır, Muş ve Norşîn’de gerçekleştirdiği sözlü tarih görüşmelerinden oluşan tezde, medreseli hatıratlarından; İsmail Kara, Martinvan Bruinessen, Şerif Mardin gibi akademisyenlerin çalışmalarından ve gazete haberlerinden faydalanan Bozkurt, sözlü tarih çalışmalarında önemli zorluklardan birinin görüşmeler ve yazılı kaynaklardan edinilen verilerin iç içe geçmiş olmasında ve bu bilgilerin bütünlüklü hâle getirilmesi safhasında yaşandığına işaret etti. 

Medreselerin tarihinin Hz. Muhammed döneminde birkaç kişilik “halka”larla yapılan Kur’an öğretimine kadar dayandırıldığını belirtmesinin ardından Kürt coğrafyasında Büyük Selçuklu’da ve Osmanlı’da devlet eliyle kurulan sistemli eğitim kurumları hâlini alan medreselerden farklı bir geleneğin hakim olduğuna vurgu yapan Bozkurt, yatılı eğitim veren bu medreselerin işleyişini ve öğrencilerin orada bir günü nasıl geçirdiklerini anlattı. 

Cumhuriyet’in laik ulus-devlet inşası sürecinde birer tehdit olarak algılanan medreseler ve medreseliler; uzak taşrada bulunmaları ve her türlü ihtiyaçları bakımından kendilerine yetebilmeleri, siyasi merkeze muhtaç olmamaları dolayısıyla kontrol altında tutulamadılarsa da, özellikle tek parti döneminde ‘istibdat’ nitelemesini yapacakları derecede yoğun baskılara maruz kalmışlar. Çok partili demokrasiye geçilmesiyle beraber, görece rahat bir ortam oluştuysa da iki askerî darbe sonrası gelinen 1980’li yıllarda pek çok medresenin kapısına mühür vurulmuş, kimi âlimler gözaltına alınmışlar ve işkencelere maruz kalmışlar. Eğitim faaliyetini sürdürmeye devam edebilenler de 28 Şubat sürecinden nasiplerini almışlar ve medrese eğitimi melelerin cesareti ve azmiyle çok daha zor koşullarda, çoğunlukla âlimlerin evinde sürdürülmüş. 

Tarihi açıdan Türkiye’nin siyasi hayatı ile paralel olarak gelişen anlatıda 2000’li yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ile kapalı medreselerin açıldığı, fiili olarak büyük bir rahatlama yaşandığı, hatta Diyanet İşleri Başkanlığı’nca bin kadar meleye kadro verildiği; ancak melelerin yasal düzenleme taleplerinin bu dönemde de karşılanmadığının üzerinde duruluyor.

Kürt medreselerinden çıkan iki önemli figür kabul edilen Şeyh Said ve Said Nursi’ye dair görüşmecilere sorular yönelten araştırmacı, Said Nursi’ye ve risalelere saygı duyulmakla birlikte, eserlerinin medreselerde okutulmadığı; Şeyh Said ile ilgili olarak da ona yakınlığıyla bilinen köylerdeki medreselerin daha ağır baskılara maruz kaldığı bilgilerine ulaşmış. 

2013 yazında gerçekleşen görüşmelerin katkısıyla 2014 yılında yazılan teze dair sunum, melelerin ‘Barış Süreci’nde de gündeme gelen kanaat önderi vasfının geçmişte ve günümüzde nasıl bir karşılığı olduğunun anlatılması ile noktalandı.

Kemalizm, askerî vesayet ve milliyetçilik eleştirisi olarak da okunabilecek bu çalışma, ilgili literatürün zayıf olmasının avantajı ile beraber, doktora tezini besleyebilecek bir kapsamı, yüksek lisans tezine sığdırmak gereğinden doğan kısıtların dezavantajını da barındırıyor. Bunun farkında olan Bozkurt, daha fazla görüşmeciye ulaşarak daha önce değinme fırsatı bulamadığı konularda da veri toplayarak çalışmasını genişletmeyi hedefliyor. 

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.