Nüfus Mübadelesi: Kayıp Bir Kuşağın Hikayesi

Mehmet Ali Gökaçtı

TAM Bir Kitap-Bir Yazar

24 Ocak 2005
Değerlendirme:
Fatma Yıldırım

Türkiye Araştırmaları Merkezi, Bir Kitap Bir Yazar adı altında düzenlediği etkinlikte Ocak ayında Mehmet Ali Gökaçtı’yı misafir etti. Toplantıda, Sayın Gökaçtı’nın değerlendirmeye konu olan Nüfus Mübadelesi: Kayıp Bir Kuşağın Hikayesi başlıklı, 2004 yılında İletişim yayınlarından çıkan kitabı çerçevesinde nüfus mübadelesinin Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve demografik etkileri tartışıldı.
Yazarın ifade ettiğine göre kendisini böyle bir çalışma yapmaya sevk eden iki neden var: birincisi, Rumeli kökenli olması ve bu mübadeleye maruz kalan aile büyüklerinin anlattıkları anılar ile büyümesinin getirdiği duygusal boyut. Bir diğer neden ise 2003 yılına gelindiğinde mübadeleden bu yana 80 yıl geçmiş olmasına rağmen mübadele sürecini yaşayan Türklerin yaşamları hakkında henüz derli toplu bir çalışma yapılmamasının getirdiği bilimsel gereklilik.
Yazar bu çalışmasında mübadil kimliği ile karşımıza çıkan Türklerin günlük yaşamlarını, kültürel değerlerini, siyasî düşüncelerini ve dinî inanışlarını inceleyerek Balkanlarda ve adalarda yaşayan Osmanlı insanının panoramasını çıkarmayı amaçlamaktadır.
30 Ocak 1923 yılında Yunanistan ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri arasında imzalanan antlaşma ile Yunan topraklarında yaşayan Müslümanların (Batı Trakya’dakiler hariç) ve Türk topraklarında yaşayan Rumların (İstanbul’daki Rumlar hariç) karşılıklı olarak yer değiştirmelerine karar verildi. Gökaçtı, bu kararın altında yatan gerçeğin homojen bir toplum yaratma düşüncesinden kaynaklandığını ileri sürmektedir.
Yazarın belirttiğine göre, bu mübadele sonucu Anadolu'dan yaklaşık 1.300.000 kişi Yunanistan'a gitti ve bu sayı Yunanistan nüfusunun yaklaşık %30-35 'ine tekabül etmekteydi. Türkiye’ye ağırlıklı olarak Selanik, Girit ve Yanya’dan yaklaşık 700.000 kişi göç etti ki bu sayı Türkiye nüfusunun %5’i kadardı. Osmanlı’da uygulanan iskan politikasının getirdiği yüz yıllık tecrübe ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bu göçün getirdiği zorlukları aşmasının Yunanistan'a nazaran daha kolay olduğu gözlenmektedir.
Öte taraftan günümüze kadar mübadele süreci hakkında yazılan eserlerin türlerini de değerlendiren Gökaçtı, bunların roman ve araştırma ağırlıklı olduğunu dile getirdi. Burada göze çarpan husus Yunanistan’da Meryer isimli bir çiftin, Avrupa’dan ve Yunan hükümetinden aldığı maddî destek ile Yunanlı mübadillerin yaşamlarını inceleyen bir proje başlatmasıdır. Bu projenin neticesi olarak bugün, Yunanistan’a gelen Rumların mübadeleden önce ve sonraki yaşamlarını içeren yaklaşık 300 bin sayfalık kayıt, Küçük Asya Araştırma Merkezi’nde mevcuttur. Helenizm’i askerî ve siyasî olarak yaşatma fırsatını kaybeden Yunanistan’ın, kültürel faaliyetlerle Helen ruhunu canlı tutmayı amaçladığı için bu çalışmaya destek verdiği düşünülmektedir.
Cumhuriyet Türkiyesi’nde ise tersi bir düşünce süreci gelişti. Osmanlı İmparatorluğu ile olan tüm bağlar koparılarak Misak-ı Milli sınırları içinde ulus devlet kurma çabası yaşandı. Bu nedenle bugün elimizde mübadele sürecini yaşayan Türkler hakkında kayıtlara geçmiş yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Bu boşluk, aynı zamanda, mübadillerin bu konuda yazmamalarından da kaynaklanmaktadır. Mübadele ile ilgili en önemli kaynak, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, olgunluk çağındaki kişilerin anlattıklarıdır. Reşat Tezal’ın babasının mübadele döneminde yaşadıklarını anlattığı Selanik’ten İstanbul’a kitabı, bu konu üzerine yapılmış sayılı çalışmalardan bir tanesidir. Bir diğer kaynak dönemin dergi ve gazeteleridir ki, o dönemin gazete ve dergilerine bakıldığında mübadillerin gelişinden hüzün ve coşku karışımı bir heyecan ile bahsedildiği görülür.
Gökaçtı son olarak şunlara değindi: İstanbul, İzmir ve Mersin limanlarına gelen mübadiller burada sağlık kontrolünden geçtikten sonra iç bölgelere gönderildiler. Fakat bu dağıtımda mübadillerin meslekleri, yaşları, eğitim durumları ve daha önce yaşadıkları yerlerin koşulları gözönüne alınmadı. Ailelerin parçalanması sözkonusu oldu. Yerleştikleri yerden memnun olmayanlar ikinci bir göç yaşadılar. Mübadillere, göç eden Rumların boşalan evleri ve arazileri verildi. Yerli halkın bu mekânlara mübadillerden önce yerleşmesi ve hükümetin yerli halkı bu meskenlerden çıkarmak için zor kullanması yerli halk ile mübadiller arasında yıllarca süren bir gerginliğe yol açtı. Yunanlıların yakıp yıktığı şehirlere günlük hayatlarında Yunanca konuşan mübadillerin yerleştirilmesi, kültürel ve sosyal farklılıklar gerginliği iyice tırmandırdı. Bu sorun ancak ikinci kuşağın okula gitmesi ile aşıldı.
Türkiye'den Yunanistan'a giden Rumların ticaret ve zanaat erbabı olmaları bu alanda boşluk yarattı. Özellikle Ege bölgesinin ziraat ile uğraşan Rumlar vasıtasıyla dünya ekonomisine eklenmesi hükümeti bu konuda ek tedbirler almaya yöneltti.
1938 yılına kadar bu kitleye, özellikle Selaniklilere, bürokraside önemli yer verildi. II. Dünya Savaşı ile birlikte Turancı eğilim öne çıktı. Hükümetin Hitler Almanyası’na sempatisi kültürel alana da yansıdı. Orkun dergisinde yayınlanan "Türkiye’yi yönetmeye ehil olmayanlar" listesinde Rumeli kökenliler ikinci sırada yer aldı ve İnönü orta düzey bürokrasiden Rumeli kökenlileri dışladı.
Yazar, Türk mübadillerle ilgili yeterince arşive ulaştığında çalışmasını genişletmeyi amaçladığını belirterek konuşmasını tamamladı.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.