Türkiye Mimarlığı Çağdaş Mimarimiz, Gelenek ve Tektonik Kültür: Betonarme Yapının Sınırları

Yusuf Civelek

30 Nisan 2010
De­ğer­len­dir­me: Kübra Turangil
 
Gü­nü­müz­de bir­ço­ğu­muz için apart­man ha­ya­tı pek de ca­zip bir şey de­ğil. Özel­lik­le nü­fu­su yo­ğun kent­ler­de es­ki­den ol­du­ğu gi­bi müs­ta­kil tip ko­nut­lar da­ha ya­şa­nı­la­sı bu­lu­nu­yor ar­tık, bir es­ki­ye yö­ne­liş söz­ko­nu­su. Es­ki ev­le­ri­miz çok gü­zel; ye­ni­le­ri çir­kin, ama ne­den? Es­ki­den bu­gün­kü tek­no­lo­ji­ye gö­re da­ha ba­sit şe­kil­de in­şa edi­len ya­pı­lar gü­nü­müz­de­ki­le­re na­za­ran ne­den da­ha gö­ze hi­tap eder bu­lu­nu­yor? Su­nu­mun­da bu ve ben­ze­ri bir­kaç so­ru ile yo­la çı­kan Ulu­dağ Üni­ver­si­te­si Mi­mar­lık Fa­kül­te­si öğ­re­tim gö­rev­li­si Dr. Yu­suf Ci­ve­lek gü­nü­müz­de sı­nır­la­rı aş­ma­nın da­ha ko­lay ol­du­ğu bir dün­ya­da ya­şa­dı­ğı­mı­za vur­gu ya­pı­yor. Özel­lik­le mi­ma­rî alan­da bu du­rum oran kav­ra­mıy­la ve do­la­yı­sıy­la es­te­tik­le ala­ka­lı. Geç­miş­te fi­zik­sel ve ya­pı­sal çev­re­nin özel­lik­le­ri ka­nık­san­mış hâl­dey­ken gü­nü­müz­de ar­tık biz­ler için bi­rer gü­zel­lik nes­ne­si ol­ma­ya baş­la­dı­lar. Ci­ve­lek, oran me­se­le­si­ni çe­lik­ten de son­ra or­ta­ya çık­mış en son tek­to­nik kül­tür ol­ma özel­li­ği­ne sa­hip be­to­nar­me­ye ve be­to­nar­me­leş­me sü­re­ci­ne bağ­lı­yor.
Ta­rih­sel sü­re­ce şöy­le bir göz gez­di­re­cek olur­sak; 19. yüz­yıl or­ta­la­rın­da Al­man mi­mar­lık dü­şün­ce­sin­den kay­nak­la­nan bir söy­lem tek­to­nik kül­tür. Meâ­len bir şey­le­ri bağ­la­mak, üst üs­te koy­mak de­ni­le­bi­lir kı­sa­ca. Ge­nel ola­rak iki­ye ay­rı­lı­yor: Bi­rin­ci­si yığ­ma üze­ri­ne ku­ru­lan bir sis­tem; top­rak, taş, ker­piç ve tuğ­la vs. İkin­ci­siy­se çat­kı­cı­lık üze­ri­ne, ah­şap ve son dö­nem­ler­de de çe­lik kul­la­nı­lı­yor. Bu iki un­su­run her top­lum­da oluş­tur­du­ğu ge­le­nek­sel tek­to­nik kül­tür ya­pı­sı­na de­ği­nen Ci­ve­lek, biz­de gö­rü­len bağ­da­dî du­var­lar, ah­şap ev­ler, kar­ma tek­no­lo­ji­ler gi­bi un­sur­la­rın her bi­ri­nin ya­pı­yı mey­da­na ge­ti­ren bil­gi bi­ri­ki­mi ve kül­tür­le bağ­lan­tı­sı­na, kı­sa­ca­sı bir coğ­raf­ya­ya na­sıl yer­le­şe­ce­ği­niz­le il­gi­li ol­du­ğu­na vur­gu ya­pı­yor. Tür­ki­ye’nin bu ko­nu­da çok zen­gin ol­du­ğu­nu, do­ğu­sun­dan ba­tı­sı­na far­kı uy­gu­la­ma­lar gör­me­nin im­kâ­nı­nı an­la­tan Ci­ve­lek, tek­to­nik kül­tür ile doğ­ru­dan kül­tü­rün bir­bi­riy­le ala­ka­lı ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor. Be­to­nar­me ya­pı­nın ken­di il­ke­le­ri­ni or­ta­ya koy­ma­sın­dan son­ra ya­pı­sal çev­re­yi al­gı­la­yış tar­zı­mı­zın da de­ğiş­ti­ği­ni söy­le­yen Ci­ve­lek, Fran­sız­ca “güç­len­di­ril­miş be­ton” an­la­mı­na ge­len be­to­nar­me­nin do­ğuş hi­kâ­ye­si­ni de şöy­le an­la­tı­yor: 19. yüz­yıl­da ya­şa­nan kriz­le ya­ni Av­ru­pa’da kla­sik dü­şün­ce­nin çök­me­ye baş­la­ma­sıy­la be­ra­ber dev­rin mi­mar­la­rı bun­dan böy­le ya­pı­la­rı han­gi üs­lûp­ta in­şa ede­ce­ğiz di­ye dü­şü­nür ol­muş. O es­na­da çok fark­lı dü­şün­ce­ler or­ta­ya ko­nul­muş. Ki­mi ne­ok­la­sizm­den ya­na, ki­mi­si ne­ogo­tik, ki­miy­se ek­lek­tik­ten ya­na ol­muş ve aka­bin­de ma­ter­ya­lizm or­ta­ya çık­mış. Tüm bu ge­liş­me­ler ya­şa­nır­ken Al­man Karl Bött­cher ya­şa­dı­ğı dö­nem­de ar­tık ta­şın kul­la­nı­la­bi­lir­li­ği­nin bit­ti­ği, taş­la ya­pı­la­bi­le­cek bir şey kal­ma­dı­ğı ve ge­le­cek dö­nem­de ye­ni bir mal­ze­me ol­ma­dan ye­ni bir mi­ma­rî üs­lû­bun ya­ka­la­na­ma­ya­ca­ğı te­zi­ni sa­vun­muş. O dö­nem­de Fran­sa ve İn­gil­te­re’de de­mir kul­la­nı­la­rak ya­pıl­mış önem­li ya­pı­lar mev­cut. Crystal Pa­la­ce’ın 1851 yı­lın­da Jo­seph Pax­ton ta­ra­fın­dan çe­lik ve me­tal mal­ze­me kul­la­nı­la­rak Lon­dra’da in­şa edil­me­si Av­ru­pa’da bü­yük yan­kı uyan­dı­rı­yor ör­ne­ğin ve Bött­cher de bu du­ru­mu mi­ma­ri­nin ge­le­ce­ği ola­rak de­ğer­len­di­ri­yor. Şüp­he­siz ki Bött­cher bu ko­nu­da ya­nıl­mı­yor­du. 20. yüz­yıl­da çe­lik önem­li bir mi­ma­rî mal­ze­me; bu­gün da­hi pek çok ge­liş­miş ül­ke be­to­nar­me­den zi­ya­de çe­li­ği ter­cih edi­yor. An­cak il­ginç­tir ki mo­der­nizm akı­mı­nı or­ta­ya çı­ka­ran un­sur çe­lik de­ğil de be­to­nar­me olu­yor. İler­le­yen dö­nem­de Le Cor­bu­si­er be­to­nar­mey­le il­gi­li beş il­ke öne sü­rü­yor: (i) Bi­rin­ci­si ser­best plan ya­ni ko­lon­lar­dan ba­ğım­sız bir böl­me sis­te­mi dü­şü­ne­bil­me­nin ra­hat­lı­ğı. (ii) İkin­ci­si ser­best cep­he, dış du­var­la­rın ya­pı­yı ta­şı­ma iş­le­vi ol­ma­dı­ğı­na gö­re pen­ce­re­le­ri is­te­di­ği­miz şe­kil­de ko­num­lan­dı­ra­bil­me ser­bes­ti­si ve bu­na bağ­lı ola­rak (ii­i) üçün­cü il­ke ya­tay bant pen­ce­re il­ke­si, cep­he ser­best ko­num­da ol­du­ğu­na gö­re pen­ce­re­yi de bant şek­lin­de ya­pa­bil­me ko­lay­lı­ğı su­nu­yor. (iv) Dör­dün­cü­sü yük­sel­til­miş ze­min­dir; zi­ra Cor­bu­si­er’e gö­re tüm kö­tü­lük­ler yer­den gel­mek­te­dir. Ha­şe­re­ler, ru­tu­bet ve sa­ir et­ken­ler­den do­la­yı ki o yıl­lar­da, 1920-1930’lar­da mo­der­nist­ler için hij­yen ol­duk­ça önem­li bir ko­nu. O hâl­de ze­mi­ni yer­den yük­selt­ti­ği­miz tak­dir­de bi­na­nın alt kıs­mı­nı da ra­hat­lık­la kul­la­na­bi­li­riz. (v) Be­şin­ci ve son il­ke ça­tı bah­çe­si, pi­to­resk bir gö­rün­tü ver­di­ği için yer­de kay­be­di­len bah­çe­yi ça­tı­da kul­la­na­bi­li­riz. Bu bir kı­rıl­ma nok­ta­sı çün­kü ar­tık ge­le­nek­sel tek­to­ni­ği de­vam et­tir­me­me yö­nün­de önem­li bir ilk adım.
Av­ru­pa’da sü­reç böy­le iş­ler­ken Tür­ki­ye’de­ki be­to­nar­me­leş­me sü­re­ci­ne ba­ka­cak olur­sak, 19. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da Türk ko­nut ti­pi­nin yan­gın­la­ra kar­şı da­ya­nık­sız ol­ma­sı ve hij­ye­nik açı­dan kul­la­nış­sız­lı­ğı­na vur­gu ya­pıl­dı­ğı­nı gö­rü­rüz. 1865 yı­lın­da İs­tan­bul’da mey­da­na ge­len Ho­ca­pa­şa Yan­gı­nı aka­bin­de bü­tün bir ma­hal­le kâr­gir ola­rak ye­ni­den in­şa edi­li­yor ve 1866 yı­lın­da o böl­ge­de ah­şap in­şa­at ya­pı­mı ya­sak­la­nı­yor. Bi­rin­ci Ulu­sal Mi­mar­lık akı­mı­nın ön­de ge­len isim­le­rin­den Mi­mar Ke­ma­led­din Bey’in ge­le­nek­sel tek­to­nik kül­tü­rü mo­der­ni­ze et­me ça­ba­sıy­la 1922 yı­lın­da İs­tan­bul’da in­şa et­ti­ği Ha­rik­ze­de­gân (Tay­ya­re) apart­man­la­rı ise ilk be­to­nar­me ya­pı ör­nek­le­ri­dir. 1927 yı­lın­dan iti­ba­ren ta­ma­mıy­la mo­dern mi­ma­ri­ye ge­çiş­le be­ra­ber ge­le­nek­sel tek­to­nik kül­tür de Tür­ki­ye’de ar­tık ter­ke­dil­miş olu­yor. 1930’lu yıl­la­rın mo­der­nizm an­la­yı­şıy­la be­ra­ber Bi­rin­ci Mil­li Mi­ma­ri Dö­ne­mi­ne ulaş­tı­ğı­mız­da Ke­ma­led­din Bey ve Ve­dat Tek za­ma­nın­da kul­la­nı­lan kub­be­ler ve ke­mer­ler di­nî kül­tü­rü ifa­de eden form­lar ola­rak ka­bul edi­lip ca­mi mi­ma­ri­si ola­rak ay­rı tu­tu­lu­yor. Bu nok­ta­da Se­dad Hak­kı El­dem’in “Türk evi” Türk mo­dern­leş­me ide­olo­ji­sin­de çok önem­li bir yer tu­tu­yor ve Türk’e has, İs­lâm’la il­gi­si ol­ma­yan, se­kü­ler ya­pı­lar ola­rak be­nim­se­ni­yor.
1940’la­ra ge­lin­di­ğin­de mo­der­niz­min özel­lik­le Al­man­ya’da bas­kı al­tı­na gir­me­siy­le be­ra­ber Türk mo­dern­leş­me­sin­de me­lez­leş­me ih­ti­ma­li do­ğu­yor ve bu yön­de geç­miş­te­ki bağ­la­rın­dan ta­ma­mıy­la ko­par­tı­lıp bir im­ge, bir es­te­tik nes­ne ola­rak mo­dern­leş­ti­ri­li­yor, be­to­nar­me­leş­ti­ri­li­yor. Be­to­nar­me­nin ko­lay ev­ri­le­bi­len ya­pı­sı, tak­lit gü­cü ve taş­la, ah­şap­la uy­gu­la­ya­bil­di­ği­niz he­men her for­mu ala­bil­me ye­te­ne­ği sa­ye­sin­de ko­lay­ca ter­cih edi­len bir ya­pı­ya dö­nü­şü­yor. Be­to­nar­me de­di­ği­miz öy­le bir ya­pı ele­ma­nı ki is­ter te­mel ya­pı mal­ze­me­le­ri­ni, is­ter sem­bo­lik bi­çim­le­ri, is­ter­se­niz de ti­po­lo­jik ele­man­la­rın her bi­ri­ni be­to­nar­mey­le ger­çek­leş­ti­re­bil­mek müm­kün ve bu nok­ta­da ak­la ta­kı­lan so­ru şu: Bu den­li ba­sit, öğ­re­til­me­si ve in­şa edil­me­si ko­lay bir mal­ze­me eli­miz­de ol­ma­sa idi da­ha baş­ka bir tek­to­nik kül­tür ge­liş­ti­rip bu­na da­ha uyum­lu bir çev­re oluş­tu­ra­bi­lir miy­dik? Zi­ra ah­şa­bın, kâr­gi­rin hat­ta çe­li­ğin bi­le ül­ke­miz­de ve ge­liş­mek­te olan bir­çok ül­ke­de tam mâ­nâ­sıy­la ge­li­şe­me­den kal­dı­ğı âşi­kar. Be­to­nar­me­nin bu imi­ta­ti­ve ko­lay­cı­lı­ğı­nın di­ğer tek­to­nik kül­tür­le­rin za­ra­rı­na iş­le­di­ği söy­le­ne­bi­lir. Ge­le­nek­sel tek­to­nik kül­tür­de çok fark­lı us­ta­lık alan­la­rı var­dı ve in­san­lar o kül­tü­rün içe­ri­sin­de us­ta-çı­rak iliş­ki­si içe­ri­sin­de ye­ti­şi­yor­lar­dı. Be­to­nar­me­de ise böy­le bir za­na­at söz­ko­nu­su de­ğil; çok kı­sa sü­re­de öğ­re­ne­bi­li­nir bir sis­te­me sa­hip be­to­nar­me.
Ko­nuş­ma­sı­nı bi­ti­rir­ken Tür­ki­ye’nin sık­lık­la yüz yü­ze gel­di­ği dep­rem ger­çe­ği­nin bir ge­ti­ri­si ola­rak çe­li­ğe yö­ne­li­şin söz­ko­nu­su ol­du­ğu­nu di­le ge­ti­ren Ci­ve­lek, tek­to­nik kül­tür dü­şün­ce­si­ni Türk mi­mar­la­rı ara­sın­da ve Türk top­lu­mu içe­ri­sin­de yay­gın­laş­tır­ma­ya ve mi­ma­ri­yi bir de bu yön­de al­gı­la­ma­la­rı­nı sağ­la­ma gay­re­ti­nin öne­mi­ne de­ğin­di. Ci­ve­lek, an­cak o sa­ye­de şe­kil­le­rin dı­şın­da baş­ka bir pers­pek­tif­ten mi­ma­ri­yi gör­me­nin müm­kün ola­bi­le­ce­ği­ne da­ir inan­cı­nı ifa­de ede­rek su­nu­mu­nu ni­ha­ye­te er­dir­di.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.