İsmail Güleç; Modern zamanların insanı, Mesnevî’yi hemen sindirmek istiyor!

SAMSöyleşi
 
Sanat Araştırmaları Merkezi geçen sene olduğu gibi bu sene de İsmail Güleç ile “Mesnevî Okumaları” seminerlerine devam ediyor. Kendisiyle Mesnevî okumaları ve Vakıftaki seminerler üzerine ufak bir söyleşi gerçekleştirdik.
 
Mesnevî yüzyıllardan beri okunageliyor. Sizce Mesnevî okutan hocalarda ve öğrencilerde bu yüzyıllar zarfında ortak kalan noktalar ve değişimler neler olmuştur?
Mesnevî okumak ve dinlemek, yani Mesnevîhanlar tarafından Mesnevî okuma geleneği bir süre kesintiye uğradı. Mesnevîhanlık da yasaklardan nasibini aldı. Devrin mesnevihanları da bu dünyadan göçünce geleneksel anlamda mesnevihanlık yapan kimse kalmadı. Klasik manada Mevlevi asitanelerinin bulunmadığı bir yerde mesnevihanlıktan bahsetmek de mümkün olamaz. Mesnevî okuma geleneği bir bütünün parçasıdır. Hepsi birlikte bir anlam ifade eder. Yani, mevlevihane, şeyh efendi, dede efendiler, mesnevihanlar, canlar ve muhipler. Bunlar şimdi yok. En azından yasal olarak mümkün değil yeniden kurulması.
 
Değişen sadece bunlar da değil. Modern zamanların insanına altı ciltlik bir Mesnevî’nin şerhini on yıl boyunca okutamazsınız; sabredemez. Yani zihniyet de değişti. Günümüz insanı her şeye iktisadî açıdan baktığı için Mesnevî gibi, İhya gibi eserleri kısa zamanda okuyup sindirmek istiyor. Bu da mümkün değil. Burada yapılan gençlerin Mesnevî’yle ilgilenmelerini sağlamak ve biraz da malumat sahibi olmak. Bizim yaptığımız, Mesnevî’yi şerh etmek veya şarihlik değil. Ankaravî’yi, Ahmet Avni Konuk’u ve Tahirü’l-Mevlevî’yi okuduktan sonra “Ben Mesnevî şarihiyim” diye ortaya çıkmak her babayiğidin kârı değil. Bizim yaptığımız sadece gençlere Mesnevî hakkında bilgi vermek ve başarabilirsek biraz da ilgilenmelerini sağlamak. Bir kere bir kimse Mesnevî okumaya başladı mı Mesnevî zaten onu bırakmaz, kendini okutur. Bu yönüyle Mesnevî misyonerliği yaptığımız söylenir.
 
Eskiden Mesnevî şerhleri elle yazılırdı. Geçtiğimiz yüzyıl matbaalarda da basıldı. Şimdi ise matbaacılıktaki gelişmelerin yanı sıra internetin de yaygınlaşması Mesnevî’nin yaygınlaşmasını ve herkes tarafından okunmasını sağladı. Türkiye’de Batı’da moda olan her şeyin moda olması gerçeğinin bir faydası da Batılıların Mevlana ile ilgilenmelerinin, kimi Türklerin de ilgilenmelerini sağlaması. Günümüzde Mesnevî’nin bireysel olarak her dönemden daha çok okunduğunu söyleyebiliriz. Ama aynı derecede anlaşıldığı kanaatinde değilim.
 
Bu bağlamda Vakıfta verdiğiniz seminerleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vakıfta vermeye çalıştığımız seminerler bir nevi fragman. Yaptığımız, -mış gibi yapmak. Ben her ne kadar anlatıcı pozisyonunda olsam da maalesef Mesnevî’nin hakikatlerini içselleştirmiş değilim. Dolayısıyla da yaptığım iş bilgi vermekten öteye geçmiyor. Hâlbuki bu tip seminerler, sohbet havasında olmalı ve erbabı tarafından verilmeli. Yani demek istediğim şu: Yemeğin lezzetini tadan bilir. Tatmayanın anlatması tatmış gibi yapmaktan başka bir şey değildir. Dinleyenlere gelince, benim bütün yetersizliğime rağmen, Hz. Pir’in himmeti ve mevzuun bereketi ile gönüllere kısa süreli de olsa bir neş’e dolduğunu gözlemliyorum. Yalnız şunu da belirtmeliyim. Tasavvuf ehli arasında bazı büyük mutasavvıfların yaptıklarının, yapılamasa da taklit edilmesi tavsiye edilir. Biz de, aslını yapamıyoruz, bari taklit edelim diye giriştik bu işe. Her şeyimizin taklit olduğu bu dünyada biraz da Allah dostlarını taklit etsek ne kaybederiz?
 
Mesnevî’nin farklı açılardan okunması deyince ne anlayabiliriz?
Farklı açıyı, farklı ideolojilerin gözlüğüyle okumak şeklinde anlarsak herkes Mesnevî’de kendince bir şeyler bulur. Zaten Mevlana da tam da bunu söyler: “Herkes kendi zannınca okudu” diyor. Buna yatay bakış açısı dersek bir de dikey bakış açısı olur. O da şudur: Hangi mezhep veya inançta (siz buna ideoloji de diyebilirsiniz) olursa olsun, insanın kendi içinde bir derecesi vardır. Yani çok bileni ile az bileni gibi. Mesnevî olduğu için dindar insanları örnek verelim. Mesela hiçbir tarikata mensup olmayan farzları yerine getirip haramdan sakınan bir insan da Mesnevî’yi okur ve bir şeyler bulur. Bir tarikat şeyhi de Mesnevî’yi okur ve bir şeyler bulur. Yalnız aynı ideoloji veya inançta olsalar bile anlayışları farklı olur. Bu da derece farkıdır. Kısaca Mesnevî her kesimden her düzeyde insana hitap edebilen nadir eserlerdendir.
 
Günümüz insanı veya gençleri Mesnevî’ye sizce nasıl yaklaşıyor?
Gençlerde, en azından bizim seminerlere gelenlerde bir merak ve ilgi var. Bu öğrenmenin ilk şartı; gerisi gelir. Bunun için iki şey lazım. Birincisi, ilginin ve merakın devamı, ki bu kişinin kendinde olur, dışardan alınmaz. Bizim yapmaya çalıştığımız bu ilginin devamını temin ve meraklarını gıdıklamak. İkincisi, kişinin açlığının giderilmesidir ki bu da kendi dışında olan bir şeydir. Bu tip insanları aramaları lazım. Bu durum normal şartlar altında söylenebilecek sözler. Maalesef günümüzdeki eğitim sisteminde yetişen gençler Mesnevî’nin yazıldığı, okunduğu ve anlatıldığı kültür atmosferinden çok uzakta yetişiyorlar. Bu durum Mesnevî’nin iç dünyasına yeteri kadar nüfuz edememe sorununu beraberinde getiriyor. Yani aynı dili konuşmuyoruz bizden öncekilerle. Bunun için, en azından Mesnevî okumayı düşünenler için söylüyorum, bir ön okuma yapmalılar. Kur’an-ı Kerim’in mealini, Peygamber Efendimiz’in siyer-i şerifini, İslâm coğrafyasını ve tarihini ana hatlarıyla öğrenmeliler. Büyük mutasavvıfların menkıbelerinden haberdar olanlar daha iyi anlarlar okuduklarını. Bildiklerini daha ileri noktalara götürebilirler. İslâm dünyasından ve kültüründen soyutlanmış mücerred bir Mesnevî’nin olması muhal olduğundan, Mesnevî’yi anlamak için çağdaş felsefe akımları tek başına yetmez. Buna rağmen Mesnevî’yle ilgilenmek önemlidir. Çünkü sarayın kapısında dolaşmak uzağında olmaktan iyidir. Her zaman içeri girme ihtimali mevcuttur.
 
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Ben daha genel bir şey söyleyeceğim. Bilim ve Sanat Vakfı kültürümüzün temel taşlarının genç nesillere aktarılmasında köprü vazifesi görüyor. Çağdaş ile geleneği buluşturuyor. Mesnevî’nin yanında tarihimizi ve kültürümüzü temsil eden diğer temel taşlarımız olan eserlerin okunabilmesini de sağlaması, amacı istikametinde bir hizmet olacaktır.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.