BSV Notlar 17 Çıktı-'Islamophobia Konuşmaları'

24 Aralık 2009 Perşembe

“Islamophobia” kavramı 1980’li yıllarda kullanılmaya başlandı ancak daha popüler bir biçim alması 1997 yılında İngiltere’de yayınlanan Runnymede Raporu ile oldu. Müslümanlara karşı ayrımcılık ve dışlamaya varan temelsiz nefret ve korkuyu ifade eden Islamofobya terimi, Runnymede Raporu’nda birbiriyle ilişkili sekiz algılama etrafında tanımlanıyordu. Bu algılamalara göre İslam, “değişime direnç gösteren statik ve yekpare bir blok” olarak görülüyor, başka kültürlerle ortak hiçbir değeri paylaşmayan “öteki” olarak tanımlanıyordu. İslam medeniyeti tarihte hiçbir kültürle etkileşime girmemiş, onları etkilemediği gibi onlardan da etkilenmemişti. “Barbar, irrasyonel ve ilkel bir din” olarak algılanan İslam, Batı medeniyetinin üstünlüğü karşısında daha alçak olanı temsil ediyordu. Bu algılamalarda “şiddet yanlısı, saldırgan ve terörizm üreten” bir din olarak sunuluyor, medeniyetlerarası çatışmada bir tarafı temsil ediyordu. Tüm bu algılamalardan dolayı Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılıklar meşru hale geliyor, Müslümanlar toplumdan dışlanıyordu. Dolayısıyla Müslümanlara karşı oluşturulan düşmanlık da doğal ve normaldi.

 

Gittikçe artan Islamofobya tehdidi, Batı ve İslam dünyası arasında diyalog kurulmasının önündeki en önemli engeldir. Bu tehdide uygun bir biçimde cevaplar üretilmezse dünya barışının sağlanması mümkün olmayacaktır. Batı’da İslam karşıtlığının artışında siyasi liderlerin ve medya kuruluşlarının önemli payları bulunmaktadır. İslamofobya sorunu üzerine çalışan pek çok insan özellikle bu iki unsurun rolüne dikkat çekmektedir. Müslümanlarla ilgili medyada çıkan tek taraflı haber ve yorumlar İslamofobik söylem ve davranışları tetiklemekte ve onlara meşruiyet kazandırmaktadır. İslam ve Müslümanlar hakkındaki olumsuz imajlara televizyon tartışmalarında, siyasi ve dini söylemlerde sık sık rastlamak mümkündür.

 

Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin “İslamophobia Konuşmaları” başlığı altında yayınladığı Notlar, son dönemde konu üzerine yapılan tartışmalara dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. 2007-2008 yıllarında Küresel Araştırmalar Merkezi’nin davet ettiği Prof. Hans Koechler, Dr. Saied Reza Ameli ve Shenaz Bunglawala’nın Vakıf’ta yapmış oldukları konuşmaları içeren bu çalışma, islamofobyanın çok yönlü doğasını anlamak açısından önemli açılımlar sağlamaktadır.

 

Insbruck Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Prof. Hans Koechler “İslamofobya ve Avrupa’nın Çelişkileri” başlıklı konuşmasında, kavramın tarihi arka planı, terminolojisindeki problemler, çok yönlü doğası ve “Avrupa’nın çokkültürlülük ikilemi” olarak tanımladığı çelişkilerine yoğunlaşmaktadır. Koechler’in özellikle terminolojiye yönelik olarak getirdiği eleştiriler önemlidir. Ona göre “Islamophobia” olgusu, terimin ifade ettiği masum bir korku ve endişe durumundan çok daha karmaşık toplumsal, siyasal ve psikolojik boyutları içermektedir. Aslında bu terim yerine var olan realiteyi tam olarak tanımlamak için anti-islamism kavramını kullanmak daha uygundur.  Tahran Üniversitesi Medya Enstitüsü’nden Dr. Saied Reza Ameli ise islamofobya olgusunu “çifte ayrımcılık” kavramsallaştırması etrafında ele almakta ve çifte ayrımcılık nedir? Nasıl ve neden ortaya çıkar? Ayrımcılığın olduğu bir ortamda azınlık ile çoğunluk arasındaki ilişki nasıl olmalıdır? Çifte ayrımcılıktan karşılıklı tanınmaya ve karşılıklı saygıya nasıl geçebiliriz? Çifte ayrımcılık neden önemlidir? sorularına cevap aramaktadır. Ameli, Çifte ayrımcılığın oluşmasında medya imajlarının ürettiği “sanal gerçeklikler”i sorgulamakta ve bunların zihinlerde oluşturduğu ayrımcılığa dikkat çekmektedir. London School of Economics’den Shenaz Bunglawala ise “İngiltere Müslümanları: Kimlik ve Siyasi Angajman” başlıklı konuşmasında 7 Temmuz olayları sonrasında İngiliz hükümetinin teröre karşı önlemler çerçevesinde Müslümanlarla etkileşimi artırma yönünde geliştirdiği politikalarını değerlendirmektedir. İngiliz hükümetlerinin başarılı bir entegrasyon için mutlaka Müslümanların depolitize edilmesi gerektiği şeklindeki yaklaşımlarının, Müslümanlar tarafından sorgulandığını söyleyen Bunglawala,  hükümetin söz konusu müdahalelerinin Müslümanları yabancılaştırdığını ileri sürmektedir.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.