KAM Milliyetçilik Konuşmaları’nın ikincisinde, Cumhuriyet tarihinin birbirini besleyen iki önemli problemini yani Türk milliyetçiliği ve Kürt meselesini bu alanın yetkin isimlerinden Prof. Dr. Mesut Yeğen ile konuşacağız.
ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde lisans (1986) ve yüksek lisansını (1989), University of Essex’te de doktorasını (1994) tamamlayan Mesut Yeğen, hâlihazırda İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. İlgi alanları arasında sosyoloji kuramı, söylem analizi, milliyetçilik, vatandaşlık, Kürt meselesi ve Türkiye modernleşmesi yer alıyor. Özellikle vatandaşlık, Türk milliyetçiliği ve Kürt meselesi konularında yayımlanmış pek çok makalesinin yanı sıra, İletişim Yayınları’ndan çıkan Devlet Söyleminde Kürt Sorunu ve Müstakbel Türk´ten Sözde Vatandaşa: Cumhuriyet ve Kürtler adlı iki kitabı bulunuyor.
***
Mesut Yeğen: ''Türk milliyetçiliği, Kürt meselesini Cumhuriyet'in alt etmesi gereken geçmişi ile özleştirdi''
Değerlendirme:Sabri Akgönül
KAM Milliyetçilik Konuşmalarının ikincisinde, bir söylem, bir ideoloji olarak Türk milliyetçiliğinin Kürt meselesini nasıl algıladığını ve bu algı biçimlerinin uygulama düzlemindeki yansımalarını, alanın önemli isimlerinden İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen ile konuştuk.
Yeğen, öncelikle böylesine karmaşık bir meseleyi ele almanın bazı zorluklarına dikkat çekti: (i) Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkışından yaklaşık 10-20 yıl sonra Kürt meselesi ile karşılaşması, dolayısıyla meselenin uzun bir geçmişinin olması. (ii) Her milliyetçilik gibi Türk milliyetçiliğinin de yeknesak değil, farklı çeşitlerinin bulunması. (iii) Milliyetçiliğin başka ideolojilerle ittifak kuran bir ideoloji olması. (iv) Kürt meselesinin zamanla değişime uğraması ve bunun Türk milliyetçiliğinin algı biçimine yansıması…
Yeğen, farklı tür milliyetçilikler (ana-akım, ırkçı, İslâmcı ve popüler) arasında “İttihatçılarca formüle edilen, Cumhuriyet’i kuran ve 2002’ye kadar neredeyse bütün temel siyasî parti programlarının rehberi olan” ana-akım Türk milliyetçiliğinin, Kürt meselesini nasıl algıladığıyla sınırlandırdı sunumunu. Türk milliyetçiliğinin, temas halinde olduğu ideolojilerden en az liberalizmle ilişki kurarken; Batılılaşma, korporatizm ve halkçılıkla hemhâl olup bu çerçeveden Kürt meselesine baktığını vurguladı. Özellikle ıslahatçılık ve inkılapçılıkla temayüz eden Batılılaşma-Türk milliyetçiliği ittifakına dikkat çekti. Öte yandan Kürt meselesi de hep aynı kalmadı; İmparatorluğun merkezîleşme iradesine gösterilen karşı-irade ile başlayan ve Cumhuriyet’e evirilme sürecinde görece değişmez çekirdeğini alan bu meseleye, 1950’lerde şehirleşme ve modernleşme gibi dinamikler ve bugün de küreselleşmenin getirdiği imkânlar eklemlendi. Yeğen’e göre “bütün bu zorluklar bize gösteriyor ki hem Türk milliyetçiliği hem de Kürt meselesi tarihsel ve ilişkisel kategorilerdir ve bunların teması çeşitlidir.”
Yeğen’e göre, 1890’larda kültürel-linguistik bir hareket olan Türk milliyetçiliği, özellikle Balkan Harbi’nden sonra siyasî bir harekete evirildi ve Osmanlı’nın “büyük dertler”i ile etkileşime girdi. Bu dertler özetle, (i) devletin modernleştirilip merkezî ve verimli bir hale getirilmek istenmesi; (ii) özellikle gayrimüslim tebaanın ayrılıkçı ve/ya reform yönündeki talepleri; (iii) Müslüman Türkleri aslî unsur haline getirmek, yani millîleşmek idi. İttihatçıların kafasını meşgul eden meseleler arasında Kürt meselesi, taliydi ve üç-beş teknik ıslahattan ve bölgedeki sosyal ilişkilerin modernleştirilmesinden ibaretti. 1910’ların başındaki tablo şu şekildeydi: Bir yanda merkezîleşme çabalarıyla kurulan, diğer yanda Kürt ileri gelenlerinin Mebusan Meclisi’nde temsil edilmelerine imkân veren bir ilişki sözkonusuydu. Bu, gerilimli bir ilişkiydi ve bu gerilim üçüncü bir müdahaleyle, yani Türkleri aslî unsur haline getirecek politikalarla çözülecekti. Nitekim 1909’da İttihat ve Terakki etnik saiklerle kurulan bütün cemiyetleri kapatarak Milli Kütüphane, Milli Arşiv, Türk Gücü, Türk Ocağı vs. kurdu; yani başkalarına milliyetçiliği yasaklarken kendi milliyetçiliği için zemin hazırladı. Kürtlerin gösterdiği tepkileri ve direnişi ise, millî bir devlet kurmaya yönelik tepkiler değil; modern devlete yönelik bir direniş olarak okudu.
Yeğen’in sunumunda öne çıkan bir başka tarih ise 1918-24 dönemiydi. Türk milliyetçiliğinin Kürt meselesiyle ilişkilerinde bu dönem oldukça “istisnai” idi. Artık Kürtler, kavmî hakları tanınarak Türklerle birlikte ikinci bir ulus olabilecekti. Ancak 1924 sonrasında bu dönemin “kazaî” olduğu anlaşıldı ve buna verilen en büyük tepki Şeyh Said İsyanı oldu.
Cumhuriyet dönemi Türk milliyetçiliğinin İttihat ve Terakki milliyetçiliğinden tek farkı, Batılılaşma ve millîleşme yolunda daha katı olmasıydı. Şeyh Said İsyanı’nın ardından Cumhuriyet dönemi Türk milliyetçiliği, Kürt meselesini belli başlı kavramlar üzerinden okudu: “Bağımsız Kürdistan’ın teşkili”, “yabancı kışkırtması”, “irtica”, “şeyhler-ağalar-beyler”, “Cumhuriyet hükümeti/ordusu” ve “Cumhuriyet’in ilerleme ve saadet vadeden yolları”. Yeğen, Cumhuriyet’in Kürt meselesini algı biçimlerindeki bu çeşitliliği basite indirgeyerek şu ikili karşıtlık üzerinden okumayı önerdi: Geçmiş karşısında Gelecek. Türk milliyetçiliği kendisini Gelecek’in unsurları -ilerleme, saadet ve refah- ile, Kürt meselesini ise Cumhuriyet’in alt etmesi gereken Geçmiş ile özdeşleştirdi; yani Kürt meselesini bir ulus sorunu değil, Geçmiş ile ilgili bir sorun olarak okudu. Bu minvalde yapılması gereken tek şey ıslahatı derinleştirmekti: Tevhid-i Tedrisat Kanunu, aşiretleri tasfiye politikası, hilafetin kaldırılması, daha merkezî bir idare. Bunun Türk milliyetçiliği açısından getirdiği ise daha fazla Türkleştirme oldu. Toplumu, “Türkler” ve “Müstakbel Türkler”; Kürt meselesini, daha fazla Türkleştirmenin önünde bir engel olarak gördü.
1950’den sonra ise Türk milliyetçiliğinin algısında kökten bir değişiklik yaşandı: Cumhuriyet, Kürt direnişinin askerî boyutunu bertaraf etmeyi başardı; ama 1950 ile birlikte sosyal-iktisadî entegrasyon fikri işlenmeye başlandı. 1950’den önce Kürtler ile Türkler arasında ciddiye alınacak bir birliktelik yoktu. 1950-80 arasında Kürt meselesi tamamen “bölgesel geri kalmışlık ve ekonomik kalkınma” söylemine indirgendi.
Bütün bu algı çeşitliliğine rağmen bunların kesiştiği bir meta-algı olageldi: Kürtler, Türk milliyetçiliği nazarında “müstakbel Türkler”di ve bu davete icabetin çeşitli avantajları vardı. Yeğen’in formülasyonuyla Türk milliyetçiliğinin Kürt algısı, “inkâr (Kürtlüğünü reddetme) karşılığında birinci sınıf vatandaşlık verilmesi”ne dayandı; bu algı, 1990’dan sonra “ikrar fakat ayrımcılığa” dönüşürken, 2005’ten sonra Kürtler artık “müstakbel Türk” değil, “sözde Türk”tü. Yeğen sunumunun sonunda Kürt meselesinin çözümü için uygulanması gereken politikaları da bizimle paylaştı.
Bilim ve Sanat Vakfı (Foundation for Sciences and Arts)
Küresel Araştırmalar Merkezi (Centre for Global Studies)
Adres:Vefa Cad., No: 41, 34134, Vefa/İstanbul
Tel: +90 212 528 22 22 / 801-802
Faks: +90 212 513 32 20
E-Posta: [email protected]