- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 84 Year: 2014
- Kant Felsefesinde Estetik Yargının Epistemolojik Boyutları
Kant Felsefesinde Estetik Yargının Epistemolojik Boyutları
Ahmet Emre Dağtaşoğlu
8 Mart 2014
Değerlendirme: Oğuz Korkmaz
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlemiş olduğu Tezgâhtakiler toplantı dizisinin mart ayındaki ikinci konuğu, doktorasını İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde “Kant Felsefesinde Estetik Yargının Epistemolojik Boyutları” teziyle tamamlayan Trakya Üniversitesi Felsefe Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Emre Dağdaşoğlu idi.
Dağtaşoğlu sunumuna, estetik yargı sorununun her ne kadar üçüncü kritikle ilgili olsa da, malum olduğu üzere Kant’ın eleştirel döneminin temelini birinci kritikte bulmamız hasebiyle ağırlık merkezini birinci oluşturacağı ve “estetik” kelimesinin de bu epistemolojik bağlam içinde anlaşılması gerektiğini hatırlatarak başlayan Dağdaşoğlu, Kant’ın eleştirel dönemindeki bütün düşüncelerinin temelini oluşturan üçlü yapının duyarlılık, anlama yetisi ve akıldan oluştuğunu belirtir.
Bu üçlü yapıyı açıkladıktan sonra Kant’ın sisteminde duyarlık ile anlama yetisi arasında açılan uçurum problemini fark ettiğini; Anlama yetisi ile akıl arasında, her ikisi de zihinsel unsurlar olduğundan böyle bir uyuşmazlık söz konusu olmazken, duyarlılık ile anlama yetisini sistematik olarak telif etmek Kant’ın çözmeye çalıştığı problemlerden biri olduğu tespitini yaptı.Bu problemin ele alındığı yer olan Kant’ın birinci kritiğindeki “şematizm” bahsi Dağtaşoğlu’nun tezinin konusunu oluşturur. Ona göre Kant’taki bu problemi en başarılı bir şekilde ele alan Kant und das Problem der Metaphysik eseriyle Martin Heidegger olduğunu belirterek konuşmasına devam etti.
Kant’ta şematizmin, “Herhangi bir şeyden soyutlanmayan, aynı zamanda zihinde de a priori olarak bulunmayan bir şey” olarak tanımlandığını aktardıktan sonra, şemaların nereden geldiği sorusuna Kant’ın muhayyile ya da imgelem yetileri cevabını verdiğini söyledi.
Dağtaşoğlu, imgelem/muhayyile dediğimiz unsurun şemaları oluşturma sürecinin Kant’ta çok muğlak olduğunu belirtti. Şematizme dair problemlerin üç başlık altında toplanabileceğini ifade eden Dağdaşoğlu, bunların birincisini; kategoriler ile görüler arasındaki bağlantının çok muğlak olması, ikincisini; ampirik kavramların şematizminin gerekli olup olmadığı ve ampirik kavramların nasıl kurulabileceği konusu, üçüncüsünü ise; matematik kavramların şematizmi meselesi olarak sayar. Zira matematik yargılar imgelemin duyarlılığın saf görülerine dayanarak kurulurlar. Şemaları da imgelemin kurduğunu bildiğimize göre burada şematizmin gerekliliği sorunsalını ortaya koyar.
Konuşmacıya göre, bu sorunlar birinci kritikte çözülmeden muğlak bir şekilde bırakılmıştır.Bu açmazlara Kant’ın üçüncü kritiği bağlamında estetik yargı ile yorum kapıları açma çabası olarak gösterilse de bu eserden de çok doyurucu sonuçlara varmak mümkün değildir; çünkü üçüncü kritikte Kant estetik yargının epistemolojik bir temeli olmadığını ifade etmiştir.
Konuşmacıya göre, bu sorunlar birinci kritikte çözülmeden muğlak bir şekilde bırakılmıştır. Bu açmazlara Kant’ın üçüncü kritiği bağlamında estetik yargı ile yorum kapıları açma çabası olarak gösterilse de bu eserden de çok doyurucu sonuçlara varmak mümkün değildir; çünkü üçüncü kritikte Kant estetik yargının epistemolojik bir temeli olmadığını ifade etmiştir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta, Kant’ın bu kritikte estetik yargıyı işlerken kullandığı kavramların, bilgiyi kurarken kullandığı kavramlarla aynı olmasıdır ki, bunlar, anlama yetisi ve imgelemedir. Bu yetilerin üçüncü kritikteki uyumunun Kant’ın tabiriyle “özgür uyum” olarak ele alınması ve imgelem kavramının boyutunun genişletilmesinden yola çıkarak, ampirik kavramların nasıl kurulduğu sorunsalın bu minval üzere tartışılmalıdır. Çünkü Kant’ın da üçüncü kritikte de söylediği gibi, eğer imgelem özgür bir biçimde çalışıyorsa ve aynı zamanda anlama yetisiyle de uyumlu ise, ampirik kavramları da Kant’ın sistemi içinde kalarak bu biçimde inşa edebiliyor muyuz, sorusunun önemli olduğunu, estetik yargının epistemolojik boyutunun tam da burada bulunabileceğini söyleyen Dağtaşoğlu, tezin maksadının da bu çaba olduğunu, belirterek sunumunu sonlandırdı.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO