MOLA
İlk Minare, İlk Ezan
Ramazanın birinci günü akşamı idi. Sekiz vapuruyla köyden İstanbul’a iniyordum. Gurup tamamlanıyordu. Marmara sakin, dalgalar uyumuş, şehir hafif sis perdesi altında gömülüyor, limanın ağzına demirlemiş gemiler fenerlerini yakmışlar, ay, Haliç tarafına çekilmiş, havanın saniyeden saniyeye yorgunlaşan maviliği içinde sönüyor, Yeşilköy, Ahırkapı fenerlerinin duran ve hareket eden ışıkları gözü alıyordu.
Başımı kaldırıp Lodos artığı bir iki serseri nefes yüzümü okşayıp geçti. Dalgınlığımı da beraberinde alıp götürdü… O zaman gördüm ki, Ayasofya’nın minareleri kuşanıyor, daha arkadakiler daha parlak, daha toplu, daha göğe yakın birer ayrı şekil almışlar, yalpırdıyorlar…
Güya ben bunları donanmayacak biliyor imişim de onlar bana yanlışlığımı ihtar etmek için böyle nurlu gösterişlerde bulunmayı kurmuşlar gibi geldi. Kandili minarede yeni görmüş çocuklar gibi sevinçli bir hayrete düştüm.
Artık bakışlarım tepeden tepeye sekiyordu. Beyazıd da yakmış, Nuruosmaniye de yakmış, Şehzade de yakmış, böylece etrafı seyrederken, Süleymaniye’nin dört minaresinden hiçbirinde henüz bir ışık, bir parıltı görmeyince donup kaldım. Vapur Sarayburnu önünde yol kesmiş, ağır ağır iskele tarafına dönüyordu. Köprü ikizli asma lambalarının keskin ışıklarıyla donanmış, karanlık çöktükçe parlıyordu. Fakat benim bakışlarım, [15] Süleymaniye minarelerinin ışıksız duran gecenin üzerlerine ağır ağır serdiği siyah perdenin altına gömülmeye yüz tutan şerefelerine takılıp kalmıştı.
Bu sefer de daha serin bir hava teması başımı itip kaktı. Eyvah… Ön minarelerin birinin külâhı düşmüş… Allah’ın huzurunda baş açık duruyor.
Ne mübarek akşam… Ne hazin bir görünüş… Bu ne terk edilmiş bir manzara? Bu nasıl nur-i zulmet örtüsü? Bu ne varlık içinde yokluk, bu ne hâl? Bu defa da utanç ve acıyla gözlerimden yaşlar geldi. Üzüntüyle ağzımdan şu sözler döküldü:
- Yarabbi! Sen Süleyman ve Sinan’ın ruhlarına teselli ver. Bütün İslam’ın üzerine titrediği bu hükümet merkezinde utanmazlıklara artık bir nihayet yok mu? Biz onları ayetler ve İslami kanaatlerle galip düşmana karşı üstün tutuyoruz, onlar da taş oldukları halde dile gelip hakkımızda şahitlik ediyorlar.
Kaynak: Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri, Kervan Yayınları, ty. , yy. , ss. 14-15
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO