- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 69 Year: 2009
- Çizgidışı bir Çizerle Çizgiler Üzerine
Çizgidışı bir Çizerle Çizgiler Üzerine
Dağıstan Çetinkaya
18 Şubat 2009
Değerlendirme: Neslihan Demirci
Sanat ne için gereklidir, sanatçı ne için yaratır? Bu soruların cevapları, bu yazının sınırlarını aşıyor olsa da, -Gombrich’in Sanatın Öyküsü’nün girişindeki“Sanat diye bir şey yoktur aslında. Yalnızca sanatçılar vardır” sözünü de hatırlayarak- sanatçıların kendi serencamlarından aktaracakları anlara kulak vermek bu sorulara bizi bir adım yaklaştırabilir.
Duygu evrenini ifade etmek için çizgileri seçmiş bir sanatçı Dağıstan Çetinkaya. Askeri okuldan kaçmasıyla başlayan sürecin okuldan atılmasıyla sonuçlanması, profesyonel çizgi dünyasının yollarını döşemiş. Sanatçı “Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir!” ilkesini benimseyen kişiliğiyle çizmeyi heves aşamasında bırakmamaya karar vermiş ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitimine başlamış. Tam da burada bütün sanat dallarıyla meşguliyet açısından kafalara takılan bir soru beliriyor: “İyi sanatçı olmak için diploma veya ‘okulluluk’ şart mıdır?” Çetinkaya, kabiliyeti inkâr etmemekle beraber, sanat eğitimi alınmazsa zaman içinde bir kısır döngüye düşüleceğine, kişinin kendini tekrarlamaya başlayacağına inanıyor; “Eğitim, çizeri bir üst noktaya taşımaya yarar” diyor. Yoksa bir sanatçı, yayıncıya diplomasıyla değil; koltuğunun altındaki ‘iş’leriyle başvurur. Sihirli kelime kabiliyete ise -her sanat alanında olduğu gibi- çizerin de fazla sırtını dayamaması gerektiğini söylemeye gerek var mı?! Çetinkaya’nın söyleşi boyunca üstüne basa basa vurguladığı unsur, yetenek değil, emekti; yani mebzul miktarda alın teri ve elinde kalem kâğıtla nasıl sabahlandığı bilinmeyen geceler…
Dağıstan Çetinkaya’nın çizmekle ilişkisi kıskanılacak cinsten; hangi duyguyu aktarmaya çalışırsa çalışsın, çizerken sükûna erdiğini dile getiriyor. Sanatçıyı hem çocuklar için çizdiği illüstrasyonlar, hem de güncel/siyasi konuları yansıtan karikatürlerinden tanıyoruz. İkisi arasında nasıl bir fark gözettiğini sorduğumuzda, çocuklar için çizmenin kendisine daha fazla haz verdiğini; çünkü çocuklara çizerken, kendini resim çizen bir çocuk kadar rahat hissettiğini itiraf etti. “Çocuklarınki, sizin hayal dünyanıza karşılık gelen bir dünya aslında. Orada istediğiniz kadar hayallerinizi palazlandırabilirsiniz.” Tabii ki çocukların karşısına resmin kurallarını kenara bırakarak çıkabilmenin serazatlığı yanında, bir ilkeyi ihlal etmeme zorunluluğu var: “Onların bilinçaltını kirletmemek.” Bu da bir tezhip ustasının titizliğini gerektirebilir.
Dağıstan Çetinkaya’ya göre herkes çizebilir; yani çizmek öğretilebilir. “Mesele çizginize karakter vermek… Çizgi diliniz oluşmuşsa, işiniz zaten imzanızdır.” Bunun için de üç temel ilkeyi benimsiyor: işini çok sevmek, azimle emek vermek ve -hepsinden önemlisi- gerçek bir hedef belirlemek.
Bugünkü nesli, ‘arayış’ içinde olmaları ve kendilerine sunulanı ‘sorgulama’ları itibariyle olumlayan Çetinkaya’ya göre, bu neslin kendisine ‘para’ ve ‘kariyer’ gibi hedefler belirlemesi bir hatadır; zira bu tür hedeflerin kişiyi zamanla hayal kırıklığına uğratması yüksek bir ihtimaldir.
Bir çizerin kendini eğitirken ana hatlarıyla geçireceği gelişim evreleri; el, göz, beyin koordinasyonunu geliştirmesi, sonraki aşamada işin içine kalbini de katarak resmin son şeklini vermesiyle özetlenebilir. Çetinkaya’ya üreticiliğini nelerle beslediği sorulduğunda bir sanatçıya farklı bakış açısı kazandıran şeyin okumak olduğunu söyledi:
Hep aynı pencereden bakarsanız aynı manzarayı görürsünüz. Her insan size yeni bir pencere açar, dünyasına girebildiğiniz herkes size yeni bir zenginlik katar.
Çizer, bugün hepimizi yoran ruh kirliliği karşısında çizgileriyle acı bir tebessüm bırakmak istiyor; bu çabası mesaj vermek gibi bir kaygıyı barındırmıyor. Çetinkaya, zaten içine mesaj katılmış işlerin suni kaçtığını, bilhassa çocukların bunu hemen fark ettiklerini ve sunilikten hoşlanmadıklarını sözlerine ekledi.
Dağıstan Çetinkaya, kendisinin sesli düşünmesi kadar verimli bulduğu söyleşide, samimiyetle dışa vurduğu zihin dünyasıyla dinleyicilere yepyeni pencereler açtı.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO