Türk Sosyolojisinde Gençlik Çalışmaları

Demet Lüküslü

15 Mart 2014
Değerlendirme:
Âkife Alan

Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından Türkiye’de Çağdaş Sosyolojik Yönelimler üst başlığıyla gerçekleştirilen toplantı dizisinin onuncu oturumunda Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim görevlisi Demet Lüküslü, “Türk Sosyolojisinde Gençlik Çalışmaları” başlıklı bir konuşma yaptı.

Lüküslü, konuşmasına, gençlik ve çocukluğun modernite ile birlikte ortaya çıkmış kategoriler olduğunu belirterek başladı. Geleneksel toplumlarda çocukluk döneminden anlaşılan ile bugününün çocukluk döneminden anlaşılanın aynı şeyler olmadığını vurgulayan Lüküslü, geleneksel toplumlarda gençliğin ayrı bir yaş kategorisi olmayıp çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi şeklinde ele alındığını, fakat moderniteyle birlikte bu geçiş döneminin giderek uzamaya başladığını ifade etti.

Üretim ve çalışma eksenli olduğu için modern toplumun aynı zamanda yetişkin-merkezli olduğu değerlendirmesinde bulunan Lüküslü, bu nedenle örneğin geleneksel toplumlarda yaşlılık değer atfedilen bir şeyken, üretime herhangi bir katkıda bulunamadığı için modern sanayi toplumunda artık değer verilmeyen bir şeye dönüştüğü tespitinde bulundu. Gençlik ve çocukluk ise, “geleceğin yurttaşları” söyleminde olduğu gibi önem atfedilen, inşa edilmesi gereken kategoriler olarak karşımıza çıkıyor. Burada gençlik için yapılan “gelecek” vurgusu, gençliğin bugüne değil aksine hep geleceğe ait bir şey olarak ele alındığını göstermesi açısından da oldukça önemlidir. Bu anlamda hem modern eğitim sistemi hem de ulus-devlet inşası gençliğin gelecekle ilişkisinin kurulmasında her zaman merkezi bir yere sahip olmuştur.

Lüküslü, bir taraftan geleceği temsil ettiği için gençliğin şekillendirilmesinin geleceğin şekillendirilmesi anlamına geldiğini, diğer taraftan ise “tehlikeli” olduğu düşünüldüğü için kontrol altında tutulması gereken bir şey olarak kabul edildiğini belirtti. Bu noktada Fouacult’nun “disiplin”, “cezalandırma” ve “gözetim” ile ilgi analizlerini hatırlatan Lüküslü, örneğin, henüz yetişkin olmadığı için ne yapacağı kestirilemeyeni ima eden “delikanlılığın”  doğru bir şekilde davranmadığında disiplin altında tutulması veya cezalandırılması gereken bir kategori olarak görüldüğünü ifade etti. Gençliğin, hem geleceğin yurttaşları olarak görülüp önem atfedildiği hem de tehlike barındırdığı için kimi zaman gözetim altında tutulması gerektiği fikri, Lüküslü’ye göre, gençliğin homojen bir kategori olmadığını gösteriyor. Coğrafyaya, sınıfa, cinsiyete ve başka sosyal faktörlere göre değişiklik gösteren gençlik, bu heterojen karakteri dolayısıyla analiz edilirken birçok noktayı göz önüne almayı gerektirmektedir.

Bununla birlikte, “gençlik” diye bir kategorinin gerçekte var olup olmadığı sorusu da ayrı bir öneme sahiptir. Lüküslü, Varisler adlı kitabında eğitim sistemindeki eşitsizlikleri göstermeye çalışan Bourdieu’nun böyle bir kategorinin varlığını reddeden düşünürler arasında sayılabileceğini söyledi. Bourdieu’a göre, üniversite dönemindeki gençler kendilerini bir ara bölgede görürler ve kendilerine kimi zaman yetişkin kimi zaman da çocuk gibi davranılmasını isterler. İş hayatına atıldıklarında ise durum değişir ve artık kendilerine bir yetişkin gibi davranılmaya başlanır. Dolayısıyla, bu açıdan bakıldığında gençlik diye bir kategorinin olmadığı söylenebilir. Fakat Lüküslü’ye göre, bütün toplumsal kategoriler aslında heterojen olduğundan sosyolojik kategoriler oluşturabilmek için ortak noktaların belirlenmesi gerekir ve gençlik de bu sosyolojik kategorilerden biridir.

Meseleyi gençlik sosyolojisi perspektifinden de değerlendiren Lüküslü,  “kuşak” kavramı tartışmaya dahil edilmeden gençliği yetişkinlikten ayıranın ne olduğu sorusuna verilen cevapların hep eksik kalacağını belirtti. Örneğin Karl Mannheim, farklı dönemlerde genç olmanın ne kadar değişiklik gösterdiğini, içine doğulan dönemin ve o dönemin büyük olaylarının gençliği nasıl etkilediğini tartışır. Kuşağı anlamak için o dönemin büyük olaylarını anlamak gerekir. Her kuşağın içindeki farklılıklar, farklı kuşak üniteleri olarak adlandırılmaktadır. Bu farklı kuşak üniteleri kendi dönemlerindeki aynı büyük olaylara farklı tepkiler verebilir. Antropolog Margaret Mead ise kuşak çatışmasının aslında modern bir olgu olduğunu savunur. Mead’e göre, geleneksel toplumlarda kendisine rastlanılmayan kuşak çatışması, ebeveyn yerine kendi kuşağından öğrenmenin doğurduğu bir sonuçtur.

Konuşmasında gençlik üzerine yapılan çalışmaları da değerlendiren Lüküslü, siyaset-merkezli analizlerde 1980 sonrası kuşağın siyasete karşı ilgisiz kaldığı görüşünün baskın olduğundan söz etti. Bunun dışında, sivil toplum kuruluşları, internet ve gönüllülük çalışmaları gibi birbirinden farklı yeni katılım biçimleri aracılığıyla gençliğin siyasete aktif olarak katıldığı şeklinde başka görüşler de mevcuttur. Ulrich Beck gibi üçüncü bir görüşü savunanlar ise, “siyasete karşı ilgili” veya “siyasete karşı ilgisiz” şeklindeki dikotominin dışında başka bir duruş sergilenebilir mi diye sormaktadırlar.

Lüküslü’ye göre, gençliği çalışmanın bir diğer yolu da onu bir geçiş dönemi olarak ele almaktır. Yetişkinliğe geçiş; evlenmek, iş bulmak, çalışmak ve okulu tamamlamak gibi bir takım süreçlerle mümkün hale geliyor. Ayrıca neoliberal dönemde iş bulma söz konusu olduğunda herkes kadar eğitimli gençler de büyük bir sorun yaşamaktadırlar. Önceki kuşaklara oranla hem eğitim süresinin daha uzun olduğu hem de iş bulmanın zorlaştığı bir gençlik dönemi ortaya çıkmıştır.

Son olarak, gençlik sosyolojisi alanında Türkiye’de yapılan çalışmaları değerlendiren Lüküslü, genelde bu alanda bir çok anket çalışması gerçekleştirildiği halde işsizliğin gençlere neler yaptırdığı, onların neler deneyimlediği, genç ve kadın ya da genç ve erkek olmanın nasıl deneyimlendiği ile delikanlılık gibi önemli bir takım konular üzerine çok fazla çalışma yapılmadığının altını çizdi. Lüküslü, İlkay Demir’in Young dergisi için yaptığı çalışma, Ömer Miraç Yaman’ın “apaçi gençlik” üzerine hazırladığı doktora tezi ile 2000li yıllarda gençliğin sorunlarına eğilen Gençlik Halleri adlı kitap gibi çalışmaların bu açığı giderme yolunda atılan önemli adımlar olarak değerlendirilebileceğini belirterek konuşmasını noktaladı.

EDITOR'S CHOICE

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


FOLLOW US

Add your e-mail address here to be informed about our programs (seminars, symposiums, panels, etc.).