- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 89 Year: 2015
- Osmanlı Dönemi Türk Sinemasında Hukuki Düzen
Osmanlı Dönemi Türk Sinemasında Hukuki Düzen
Ayhan Ceylan
28 Kasım 2015
Değerlendirme: Ayşe Yılmaz
Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi, Kırkambar Tez-Makale Sunumu etkinliği kapsamında “Osmanlı Dönemi Türk Sinemasında Hukuki Düzen” başlıklı sunumuyla Prof. Dr. Ayhan Ceylan’ı ağırladı. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Peyami Çelikcan’ın yaptığı sunumda Ceylan, sözlerine batılılaşmanın etkisiyle resim, fotoğraf ve tiyatrodan sonra sinema sanatının da çok geçmeden Osmanlı topraklarına girdiğini ifade ederek başladı.
Sarayda Sultan II. Abdülhamid’in hususi tiyatrosunda haftanın belli günlerinde temsil ve konser verilmesi ve bir eğlence aracı gözüyle bakılan sinema gösterileri düzenlenmesi dolayısıyla Osmanlı sarayının ilgisi, hatta desteği -bu yeniliklerin başlangıçta seçkin ve belirli çevrelerle sınırlı da kalsa- sinemanın benimsenmesinde etkin bir rol oynar.
Bugün bir asrı aşan Türk sinema tarihinin yaklaşık çeyrek asırlık Osmanlı dönemi tecrübesinde nasıl bir hukuki düzene sahip olduğu konusunda dönem belgeleri dikkate alınarak yapılan çalışmalar yetersiz. Ceylan’a göre sinema literatüründe genelde hukuki düzene çok az değinilmiş, değinilen çalışmaların da bir kısmı eksik, hatalı ya da birbiriyle çelişen bilgiler içermekte.
“Osmanlı dönemi Türk sineması” başlığıyla yaptığı çalışmada yabancılar, gayrimüslim teba veya Müslüman toplum arasında ayrım gözetmeksizin Osmanlı topraklarında gerçekleştirilen sinema faaliyetini ele alıyor Ceylan. Sinema tarihinin 1914 yılı itibariyle başlatılmasını sorunlu bir yaklaşım olarak gördüğünden 1896’nın daha uygun bir belirlenim olacağını düşünüyor. Sunumda sinema tarihiyle paralel şekilde genel hatlarıyla Türk sinemasının kronolojisini de serimliyor.
Ceylan, bu dönemde hazırlanan iki metnin “Memâlik-i Şâhânede Sinematograf Temâşâ Ettirilmesinin Şerâit-i İmtiyâziyesi” ile “Tiyatro, Sinema ve Buna Mümasil Lu‘biyât Mahallerinin Sûret-i Küşâdı ve İdareleri Hakkında Nizamnâme Lâyihası” adlı belgelerin, sinemaya yönelik bakış açısını yansıtması ve dönem uygulamalarıyla da bağdaşması üzerinde durur.
“Memâlik-i Şâhânede Sinematograf Temâşâ Ettirilmesinin Şerâit-i İmtiyâziyesi” adlı ilk şartnamenin arşiv kaydına göre tahmini tarihi 1903 miladi yılına tekabül eder; ancak bu tarihin metnin maddelerinde “sinema şirketinin varlığına işaret eden” ve sonraki bir tarihe ait olması muhtemel bilgi örneğinde olduğu gibi ihtiyatla karşılanması gerekir Ceylan’a göre. Bunun yanında genel bir düzenlemeye işaret etmeyen bu belgenin çoğu yerde yanlış ele alındığını, zira nizamname değil, imtiyaz şartnamesi şeklindeki adlandırmanın daha doğru olduğu gerçeğinin altını çizer. Dili itibariyle de II. Meşrutiyet sonrası döneme ait olma ihtimaline dair şüphelerini paylaşır.
Sinemanın hukuki düzeni matbaa ve basına benzer bir seyir izler ve genel ve soyut bir hukuki düzenleme yürürlüğe konulamaz. Bununla birlikte, bireysel sinema gösterimi taleplerine verilen izinlerden anlaşıldığı kadarıyla, devlet belirli bazı sınırlama esasları da oluşturur. İmtiyaz şartnamesinin maddelerinin içeriğine değinerek genel mahallerde sinema gösterimini imtiyaza bağlamasına, anonim şirket şeklinde bir yapılanmayı zorunlu kılmasına, büyük şehirlerde sinema gösterimi için özel binalar gerektirmesine, sinema filmlerinin gösterim öncesi sansüre tabi olacağını belirtmesine ve imtiyaz sahiplerine bir takım haklar sağlamasına dair maddelerden oluştuğunu ifade eder. Ayrıca, sunulacak sinema gösterilerinde sağlığın korunması, çocukların terbiyesi, aile hayatının korunması ve adap ve ahlaka aykırı olmama gibi denetim kriterleri de öngörülür.
“Tiyatro, Sinema ve Buna Mümasil Lu‘biyât Mahallerinin Sûret-i Küşâdı ve İdareleri Hakkında Nizamnâme Lâyihası” ise sinemanın daha geniş bir kitleye yayılması, bir düzene kavuşturulması çabalarını da beraberinde getirir. 17 Eylül 1916 tarihinde Dahiliye Nezareti tarafından Sadaret’e arz edilen yazıda, “Tiyatrolara İlişkin”, “Sinemalar Hakkında” ve “At ve İp Cambazları ve Hayvanât-ı Ehliye ve Vahşiye Mürebbileriyle Sâir Lu‘biyât Mahallerine Dâir” üç fasıl halindeki 60 maddeden oluşan bu lâyiha hazırlanır.
Lâyihada genel hatlarıyla bina yapımı ve açılması bakımından sinemanın, tiyatro hükümlerine tabi tutulduğu, bir tür denetime işaret eden sinema programının önceden belirli makamlara sunulmasının zorunlu görüldüğü, aynı şekilde gösterime sunulacak sinema filmlerinin sansür edilerek izin alınmasının mecburi hâle getirildiği, mezhep saygınlığı ve toplumu oluşturan farklı unsurların tahkir edilmemesi ve milli değerlerin dikkate alınması, asayişin ihlâl edilmemesi ve edebe aykırı filmlerin sunumunun yasaklanmasının gerektiği gibi konular ele alınır.
Genel bir değerlendirme çerçevesindeki son cümlelerini ise şu şekilde tamamlar:
Modern toplumun bir ürünü olan sinema Batı’ya yönelmekle birlikte hâlâ önemli ölçüde geleneksel değerlerlerle şekillenen Osmanlı toplumunda dikkate değer bir muhalefetle karşılaşmamıştır. Bunda, genel olarak dinen sakıncalı görülmesi ve ilmen yararlı olduğuna karar verilmesi kadar, ortaya çıktığı dönemdeki saray ve Osmanlı seçkinlerinin, hatta toplumun olumlu tavrı da etkili olmuştur.
Ancak Osmanlı dönemi Türk sineması açısından yürürlüğe giren genel düzenleyici bir metin olmamış, yapılan hazırlıklar tasarı düzeyinde kalmıştır. Aynı şekilde, belge olarak metnine rastladığımız İmtiyaz Şartnamesi’nin de uygulamaya geçtiği bilgisine ulaşılamamıştır. Bireysel talep ve başvurular ile uygulama dikkate alındığında devletin bazı ortak kıstaslar geliştirdiği gözlenmiştir. Sinemanın basına nispetle erken dönemde genel ve soyut, hukuki bir metinle düzenlemeye kavuşamamasında; yaygınlığının dönem itibariyle sınırlı olması, Türkler’in nispeten geç dönemde sinemayla tanışmaları, siyasal etki doğuracak bir araç niteliği kazanamaması ve dönemin işgal ve savaş şartları etkili olmalıdır. Sinemanın gelişimindeki bu şartlar, düzenlenişi kadar denetlenmesinde getirilen kriterlere de yansımış; koruma devlete değil, topluma yönelik olarak şekillenmiştir. Osmanlı devleti sinemaya bir takım sınırlamalar getirmekle beraber, başlangıcından itibaren kategorik yasakçı bir anlayış oluşturmamıştır.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO