- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 89 Year: 2015
- Avrasyalı Müslüman Bir Âlimin Entelektüel Arayışları: Murad Remzi (1855-1935)
Avrasyalı Müslüman Bir Âlimin Entelektüel Arayışları: Murad Remzi (1855-1935)
A. Sait Aykut
5 Eylül 2015
Değerlendirme: Esra EVSEN
Tez-Makale sunumlarında A. Sait Aykut ile “The Intellectual Struggle of Murad Ramzi (1855-1935)” başlığıyla Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezi çerçevesinde, Kazan’da doğmakla beraber, 19-20. yüzyıl âlim ve mutasavvıfı Murad Remzi’ye dair bir sohbet gerçekleştirdik. İmam-ı Rabbâni’ye ait Mektûbat adlı eser ülkemizde ve bütün İslâm dünyasında çokça okunmasına rağmen eserin mütercimi Murad Remzi, Türkiye’de pek tanınmıyor. Mütercimliği yanında, müderris ve Nakşi şeyhi olması sebebiyle dikkat çekici bir şahsiyettir ve ilginç bir çevreye sahiptir. Ruslara karşı kültürel alandaki mücadelede rol alan öncü ailelerden birine mensuptur. İlk eğitimini ailesinin yanında almıştır. Ardından Kazan, Buhara, Taşkent gibi şehirlerde bazı alimlerden ders okuduktan sonra Afganistan’a ve Hindistan’a geçerek Bombay üzerinden Cidde’ye ulaşmış, Medine’de ve Mekke’de bulunmuştur. Medrese ve sonrasındaki tahsili esnasında İstanbul’dan Kazan’a, Endonezya’ya ve Pakistan’a kadar bütün İslâm coğrafyasında tedavüldeki bazı Arapça eserleri okumuştur. Ancak Tataristan civarı Musa Carullah ve Kursâvî gibi önemli alimlerin çıktığı bir yer olmasına rağmen, Murad Remzi’nin benzer bir ilgi görmemesi gariptir. Zeki Velidi Togan’ın bütün dini temeli ve Türkleri sınıflandırma konusundaki fikirleri aynı zamanda akrabası da olan Murad Remzi’ye dayanmaktadır denilebilir.
Aykut, tezinde daha çok Murad Remzi’nin geçirdiği büyük dönüşüme; sufi iken milliyetçiliğe doğru seyreden fikir dünyasına yer vermektedir. Cabiri’nin irfan-beyan-burhan üçlemesi çerçevesinde Murad Remzi’nin entelektüel biyografisini ortaya koyan Aykut’a göre İslâm âlimlerinin hemen hepsi hayatlarının farklı dönemlerinde bu kavramlar arasında gidip gelmişlerdir ve önemli olan bunların üçü arasında denge sağlayabilmektir. Murad Remzi’nin özellikle Mekke’de iken telif ettiği eserlerindeki irfani bakışı görmek mümkündür. Bunun sebebi de şüphesiz bu dönemde sufi tarikatların etkisinin çok büyük olmasıdır. Özellikle sufi eserlerinde net bir işraki bakış olduğu da dikkat çeker. Hayatında en önemli ve etkili dönem olan Mekke yıllarında farklı milletlerden bir çok sufi müslümanla ilişkiler kuran Remzi’nin kitaplarını burada tanıştığı Endonezyalı bir müslüman Malay diline de çevirmiştir. Bu nedenle Endonezya ve Malezya’daki Nakşilik yorumları incelendiğinde Murad Remzi’nin kitabından etkilenmiş yorumlara rastlanır. İrfana önem verdiği bu dönemlerindeki eserlerinde ilhamı temel alan İbn Arabî’nin yaklaşımına sahiptir. Sirhindi, Ortadoğu’da kendisini mesih olarak görmekle, Hindistan’da İbn Arabî’ye aykırı olmakla suçlanırkan Murad Remzi bu iki eleştiriye de karşı çıkarak aksine, kendisinin İbn Arabî’nin bir tür revizyonist talebesi olduğunu ifade eder.
Mektûbat tercümesinden dolayı daha çok sufi yönüyle bilinen Murad Remzi, bu tercümesinin ardından çok ciddi bir değişim geçirmiş, burhan merhalesine intikal ederek milliyetçi fikirleri öne çıkmaya başlamıştır. Bu döneminde ciddi bir milliyetçi altyapıyla kaleme aldığı Türklerin ve Tatarların tarihine dair eserinde daha önce Nakşi şeyhlerinden verdiği örneklerin yerini bizim bölgemiz dediği Tatarlar ve Başkurtların örnek kişileri almıştır. Burhan temelli düşünmeye başladıktan sonra,kimi zaman irfan döneminde kendi yazdıklarını eleştiren Murad Remzi’nin dini ilimlere bakışı da bu dönemde değişmiştir. Daha önce önem verdiği Fahreddin Râzî ve Gazzalî gibi müelliflere karşı çıkarak açıkça ifade etmese de Kur’an’a bakışında Şâtıbî’nin usûlünü tercih edip ayetlerin anlaşılabilmesi için anlamına, Arap dilinin o dönemdeki yapısına ve ayetlerin çevreyle ilişkisine bakılması gerektiğini söylemiştir. Murad Remzi’nin Kur’an’ın anlaşılmasında ilimlerin öne çıkarılmasına karşı olduğunu açık şekilde ifade ettiğini söyleyen Aykut’a göre, bu düşünceleri, Musa Carullah’la yaptıkları tartışmaların neticesinde ondan etkilendiğini göstermektedir.
Dini konularda oldukça gelenekçi bir tavrı olan Murad Remzi burhan merhalesine intikalinin ardından modernist bir tavrı benimser; mesela bu dönemde teknolojiyi övmektedir. Ancak teknolojiyi ele alırken dini ve geleneksel değerlerimizin değişmemesi gerektiğini de ilâve eder. Tarih konusuna da burhan temelinde sorularla yaklaştığı görülür. O, tarihi usûlen yazılan bir şey olarak değil toplumun değiştirilmesi, genç zihinlerin aydınlatılması için geleceği inşa eden bir çaba olarak görmüş ve bu nedenle tarih yazımında akla önem vermiştir. Aykut’a göre onun tarih algısında bir romantizm hissedilir ve eşitlik fikri merkezdedir. Ancak bir kahraman ve stratejinin var olması durumunda bir milletin tarih yapabileceğini söyleyen Murad Remzi’nin Thomas Carlyle’ın 19. yüzyılda kahramanların büyüklüğü üzerine ortaya koyduğu tezlerinden etkilendiği ve daha çok elitist sufizm olarak nitelendirilebilecek seçkin insanların önderliğinde kurtuluşun mümkün olacağı fikrini savunduğu görülür.
Tercümelerinde kendisinden önceki mütercimlerin yöntemine sadık kaldığını ifade eden Aykut’a göre, Abbasilerden beri İslam dünyasının bir çok yerinde kullanılan manâ çevirisi usûlünü Murad Remzi de kullanır. Tezinde Murad Remzi’nin hangi kitaplardan ve kişilerden etkilendiğine, metnini nasıl ürettiğine, tercüme yaparken nereye başvurduğuna da değinen Aykut, özetle Murad Remzi’nin sufizmle ilgili metinlerinde İbn Arabî yolundan gittiğini, tarih alanında kendi dönemindeki bazı tarihçileri, İbn Haldun ve Ahmet Cevdet Paşa’yı taklit ettiğini, akıl ve din gibi konularda ise William Draper’i örnek aldığını belirtiyor. Eserlerini halk için yazdığını söylese de, Arapça ve özel baskı olarak az sayıda yayınlanan eserlerinden sadece belli bir kesimin istifade edeceği muhakkak olan Murad Remzi’nin yine eserlerinin içinde avamın birçok şeyi anlamayacağını ifade etmesi de bir çelişki gibi görünüyor. Sufiliği terk etmeyen, ancak koyu milliyetçi fikirlere doğru keskin bir kırılma ve dönüşüm yaşayan bu âlim ve mutasavvıfla ilgili sohbetimiz, onun bu dönüşümünün sebeplerini anlamaya yönelik sorularla nihayete erdi.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO