Musıkiden Müziğe: Osmanlı/Türk Müziği: Gelenek ve Modernlik

Medeniyet Araştırmaları Merkezi ve Sanat Araştırmaları Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği Türk Müziği Konuşmaları üst başlıklı toplantı dizisinin beşinci programında, İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Behar misafir edildi. Behar, Musıkiden Müziğe Osmanlı/Türk Müziği: Gelenek ve Modernlik kitabı üzerine, kitabın yazılış süreci ve içeriğini ana hatlarıyla özetleyen bir sunum gerçekleştirdi. Bu kitabın, esasen kendisinin daha evvel yazmış olduğu, aralarında bir anlatım birliği bulunmayan fakat tematik bir birlik sağlanan metinlerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir derleme eser olduğuna dikkat çekti.

“Musıkiden müziğe” başlığının ironik karakterini dile getirerek söze başlayan Behar, “Biri Latince söylenip Avrupa üzerinden Osmanlı’ya geçmiş; diğeri kadim Grekçe’den  Arapça’ya çevrilip oradan Osmanlı’ya gelmiş, kökü itibariyle -kadim Yunanca’dan gelen- musa’yı imleyen iki kelime arasında bir geçişten bahsetmek ne anlama gelir?” sorusunu tartışarak bu kelimelerin 19. yy.’daki ideolojik tahavvüller sonucu birbirinden farklılaşmış pratikleri çağrıştırdığını aktardı. Behar, bir tarihçi olarak şimdiye dek tarihi yazılmamış bir hususun, Osmanlı Türk musıkisinin tarihini yazma teşebbüslerinin 1986-87 yıllarına isabet ettiğini ve o yıllardan 2005 yılına değin yazdığı makalelerin bir kısmını derleyerek temelde üç ana bölümden oluşan kitabın hazırlandığını ifade etti.

Kitabın ilk bölümünde üç biyografi mevcut. Biri, 17. yy.’dan Ali Ufki Bey’in hikâyesi. Kendisi 1630’larda Tatarlar ve Lehler arasında yapılan savaşlardan birinde esir alınıp Türkiye’ye getirilmiş. Asıl ismi Wojciech Bobowski’dir, daha sonra ihtida ederek Ali Ufki Bey adını alıyor. 1650’lerde birçok eseri notaya alarak bugüne kadar gelebilmelerine vesile olmuş, ayrıca birkaç eserin Türkçe edisyonunu yapmış. Ali Ufki Bey’in yedi dil bildiği ve tercümanlık yaptığı rivayet ediliyor. Behar, Ali Ufki Bey’in 17. yy.’da Avrupa’da artan şarkiyatçı merak sonucu Türkiye’ye gelen, aralarında Antoine Galland’ın da olduğu çok sayıda şarkiyatçıya Türkçe öğrettiği ve vefatından sonra birçok el yazması eserinin Fransa’ya ve İngiltere’ye götürüldüğünü kaydetti. Kitapta yer bulan ikinci biyografi, Fransız sefaretnamesinde görevli Charles Fanton’a ait. Behar, Fanton’un İstanbul’da görevli olduğu sürede önemli musıkişinaslarla beraber bulunarak -kendisi de musiki icra ediyordu- Türk musıkisi hakkında staj raporu niteliğinde 120-150 sayfalık bir risale yazmış. Behar, bu risalenin neredeyse üç asır boyunca (1980’lere kadar) Bibliotek Nasyonel arşivinde gömülü kaldığını, Türkçe’ye kendisinin çevirerek 1987’de yayımladığını aktardı. Kitaptaki üçüncü biyografi ise, klasik usul ney üstadı Hayri Tümer’e ait. Neyzen Hayri Tümer’in esasen Ankara radyosunda müşavirmiş. Tümer’in Türk Neyzenliğinin tarihinde dönüm noktası sayılabilecek 1950’li yıllarda klasik ekolün önemli bir temsilcisi olduğunu vurguladı. Hayri Tümer, ney öğretme metodu üzerine “Hz. Mevlana ve Ney” başlığıyla 25 sayfalık bir risale kaleme alıyor.

Kitabın ikinci bölümünde, ilk bölümdeki iki biyografiyle bağlantılı iki metin yer aldığını ifade eden Behar, üçüncü bölüme Kaynaklar adını vererek Türk musıki tarihi çalışması için üç kategorideki kaynakları bir araya getirdiğini ifade etti. Behar bu bölümde, Londra’da British Library, Fransa’da Bibliotek Nasyonel gibi namütenahi sayıda el yazması eser bulunduran yabancı kütüphanelerden derlediği evraklarla birlikte, Arap harflerinden farklı alfabelerle yazılmış, örneğin Karamanlı Rumlarının kaydettiği metinleri de incelediğini aktardı. Osmanlı Türk musıki geleneğinde güfteler kayıt edilirken müziğin sözlü aktarımından oluşan farklılıklara da değindi.

Behar’a göre kitabın sonunda yer alan iki metin, başlığın işaret ettiği dönüşümü de açıklıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden çeşitli sanayi-i nefiseyi (mimari, resim, heykel, dekoratif sanatlar, müzik, tiyatro, vb.) gözden geçirerek Türk musikisinin 19. yy.’da açığa çıkan tüm modernleşme/batılılaşma eğilimlerine rağmen altın çağını yaşadığını ve bu anlamda diğer sanatlardakinin aksine, benzer bir dönüşüm geçirmeyerek kendini Cumhuriyet’e değin muhafaza ettiğini vurguladı. “Musikiden Müziğe” imasının temel aksını, Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları metninde yer alan iki sayfalık milli musıki ile ilgili anlatıya dayandıran Behar, bu ideolojik darbeden sonra Osmanlı Türk musikisinin kaçınılmaz olarak inkıta’a uğradığını ve bir anlamda yön değiştirerek istikameti şaşırdığını ve dolayısıyla bugün ortaya çıkan Türk sanat musikisinin gelenektekinden farklı bir yerde durduğunu belirtti. Konuğumuz, bizzat musiki formuna, janrlara müdahale edilerek uygulanan bu kırılmanın teknik boyutlarına da değinerek sunumunu sonlandırdı.

EDITOR'S CHOICE

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


FOLLOW US

Add your e-mail address here to be informed about our programs (seminars, symposiums, panels, etc.).