Küresel Araştırmalar Merkezi ile Medeniyet Araştırmaları Merkezi'nin birlikte düzenleyeceği özel etkinlikte, Michigan State University Muslim Studies Programı Koordinatörü Prof. Mohammed Ayoob ile "The Myth of Islamic Exceptionalism: Religion and Politics in Muslim Societies" üzerine konuşacağız.
MOHAMMED AYOOB, (Ph.D, University of Hawaii; Political Science), University Distinguished Professor of International Relations. He holds a joint appointment in James Madison College and the Department of Political Science. A specialist on conflict and security in the Third World, his publications on the subject have included conceptual essays as well as case studies dealing with South Asia, the Middle East, the Persian Gulf, and Southeast Asia. He has also researched, taught and published on the intersection of religion and politics in the Muslim world. He has been awarded fellowships and research grants from the Ford, Rockefeller, MacArthur, and MSU Foundations, the Institute of Southeast Asian Studies, Singapore, and the East-West Center, Honolulu, Hawaii. He has acted as a consultant to the International Commission on Intervention and State Sovereignty, the High Level Panel on Threats, Challenges and Change appointed by the UN Secretary General, and the Ford Foundation. He has held faculty appointments at the Australian National University and Jawaharlal Nehru University in India, and visiting appointments at Columbia, Sydney, Princeton, Oxford, and Brown Universities and at Bilkent University in Ankara, Turkey. He has authored, co-authored, or edited 12 books and published approximately 90 research papers and scholarly articles in leading journals such as World Politics, International Studies Quarterly, International Studies Review, Foreign Policy, International Affairs, International Journal, Survival, Orbis, Asian Survey, World Policy Journal, Global Governance, Alternatives, Third World Quarterly, Washington Quarterly, Middle East Policy, International Journal of Human Rights, Australian Journal of International Affairs, and as chapters in edited volumes. His books include The Third World Security Predicament: State Making, Regional Conflict, and the International System (Lynne Rienner, 1995), India and Southeast Asia: Indian Perceptions and Policies (Routledge, 1990) and The Politics of Islamic Reassertion (St. Martins, 1981). His latest book is titled The Many Faces of Political Islam: Religion and Politics in the Muslim World (University of Michigan Press, 2008). It is featured on the press's website. His most recent article published in the Winter 2007 issue of International Studies Review is titled Challenging Hegemony: Political Islam and the North-South Divide. He is also the Coordinator of the Muslim Studies Program housed in International Studies and Programs and Coordinator of the Muslim Studies Specialization administered by James Madison College.
http://www.jmc.msu.edu/faculty/show.asp?id=2
***
Mohammed Ayoob: '' 'Model Türkiye' algısını, son yıllarda yerini 'İslam Dünyası ile Batı arasında seçim yapması gereken Türkiye' algısına bıraktı''
Değerlendirme:Asena Demirer
Küresel Araştırmalar Merkezi ile Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği “Özel Etkinlik” çerçevesinde Michigan State Üniversitesi Muslim Studies Programı Koordinatörü Prof. Mohammed Ayoob, İslâm’ın istisnailiği miti üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Ayoob, Bush yönetiminin son dönemlerine hâkim olan “Müslüman toplumların takip edebileceği bir model olarak Türkiye” algısının, son yıllarda yerini “İslâm Dünyası ile Batı arasında seçim yapması gereken Türkiye” algısına bıraktığı tespitiyle başladı konuşmasına. Batı’nın Türkiye algısındaki bu kaymanın, İsrail’le ilişkilerin bozulmasıyla ilgisi olmakla beraber, kökeninde “İslâm’ın istisnailiği miti”nin yattığını vurgulayan Ayoob, bu konuda şunları söyledi:
Bu mit İslâm’ın özsel olarak demokrasi ve çoğulculuğa karşı olduğunu varsayıyor. Ancak mesela ABD, Evanjelik Hristiyanlığın ciddi anlamda yükselişine; İsrail, devlet kimliğini ırksal-dinî terimlerle tanımlamasına; Hindistan, Gujarat’taki Müslümanlara karşı 2002’de devlet destekli pogrom uygulamasına rağmen hâlâ demokratik ve çoğulcu olabiliyor da sözkonusu İslâm olduğunda durum değişiyor! Demokrasi ve çoğulculuktan sapma olarak düşünülebilecek bütün bu durumlar Hristiyanlık’a, Yahudilik’e ya da Hinduizm’e içkin olarak düşünülmemesine karşılık, sıra Müslümanlığa geldiğinde her şeyin İslâm’a yüklenmesi, İslâm’ın istisnailiği mitinden kaynaklanıyor.
Bütün bu analizlerin arkaplanında, demokrasi ve çoğulculuk kaygısından ziyade, Müslüman Dünyanın Batı’nın empoze ettiği düzenin meşruiyetini reddetmesi yatıyor. Hem barış hem de savaş sanatında asırlar boyunca Batı karşısında son derece üstün olan Müslümanlar, Batı sömürgeciliğinden –Afrika ve Asya’nın diğer toplumlarına kıyasla– çok daha fazla rahatsız oldular. Dahası bu durum, diğerlerinden üstün olduğunu varsayan Müslümanlar açısından doğal düzenin tersine çevrilmesi anlamına geliyordu. Bu sebepledir ki Müslüman coğrafyalarda İslâm, sömürgeciliğe direncin bir ideolojisi hâline geldi. 19. yüzyılda Cezayir’de Emir Abdülkadir’in, Sudan’da Mehdi’nin, Somali sahillerinde Muhammed Abdullah el-Hasan’ın ve Kuzey Hindistan’da Şah İsmail Şehîd’in ön-milliyetçi cihad hareketlerinde İslâmî bir terminoloji kullanıldı.
İslâm’ın Batı’ya karşı bir direniş ideolojisi olarak kullanımı, 20. yüzyılda da sürdü ve Batı ile İslâm Dünyası arasındaki ilişkinin arkaplanını oluşturdu. Tüm diğer milliyetçi cihad hareketleri Batı karşısında başarısızlığa uğrarken, sadece Anadolu cihadı yani Türk İstiklal Savaşı başarıya ulaştı.
Ayoob “Neden Batı’da İslâm’a yönelik muazzam bir korku var?” sorusunu, (i) İslâm’da siyaset ve dinin ayrılamazlığı, (ii) İslâm’ın demokrasiyle bağdaşmazlığı ve (iii) İslâm’ın ulus-aşırıcılığı mitleri çerçevesinde yanıtladı:
“İslâm’da siyaset ve dinin ayrılamazlığı miti”nin yaygın kabul görmesi, Hz. Peygamber’in hem dinî hem de dünyevî bir lider olmasının bir model teşkil etmesinden ve Müslümanların bu modelden sapamayacakları düşüncesinden kaynaklandı. Oysa İslâm’ın klâsik döneminde –Arap Hilafeti ve Osmanlı İmparatorluğu–, siyasal ve dinî alanlar arasında Ortaçağ Hristiyanlığından çok daha net bir farklılaşma sözkonusuydu. Ulema ile dünyevî yöneticiler arasında yazılı olmayan bir sözleşme vardı; ulemanın etrafında oluşan kalabalığa siyasal olarak sessizliklerini korumaları tavsiyesinde bulunmalarına karşılık devlet de toplumla ilgili konulara gayet düşük oranda müdahale ediyordu. Bu siyasal sessizlik davranışı, dinî ve dünyevî alanların büyük oranda birbirinden ayrılmasını mümkün kıldı.
İslâm’ın yüksek derecede siyasallaşması, Batı ile etkileşimine bir reaksiyon ve aynı zamanda Batı ile etkileşiminin bir ürünü. Avrupa’nın Müslüman Dünyayı sömürgeleştirme süreciyle Müslümanların Müslümanları yönettiği eski paradigma ortadan kalktı ve yabancı siyasî baskıya direnme, dinî bir vazife olarak görülür hâle geldi. Bu gelişmeyle beraber İslâm Dünyasında önsel-reformasyon yaşanmaya başlandı ve beş mezhebin hiçbirini taklit gereğine inanmayan âlimler ortaya çıktı. Bugün İslâmcılık ya da siyasal İslâm dediğimiz olgunun 19. yüzyılda ortaya çıkışı da bu önsel-reformasyonun etkisiyle oldu.
“İslâm’ın demokrasi ve plüralizmle bağdaşamazlığı miti”ne gelince, bu mit Kur’an ve hadislerin demokrasi ile bağdaşmadığı varsayımına dayanıyor. Oysa Eski Ahit, Yeni Ahit ya da herhangi bir dinî metinin de hiçbir yerinde bir 19.-20. yüzyıl olgusu olan demokrasiden bahsedilmez, bahsedilmesini beklemek de anlamsız. Diğer taraftan, bugün Müslüman Dünyanın üçte ikisi muhtelif demokratik rejimlere göre yönetiliyor. “Demokrasi açığı” büyük oranda bir Arap olgusu ve bunun kökenleri de İslâm’ın istisnailiğinde değil, Arap toplumlarının kendi bağlamlarında aranmalı.
Siyasal İslâm’ın, ulusal sınırları aşan yaygın ve topyekûn bir ağ olduğunu öngören “İslâm’ın ulus-aşırıcılığı miti” de inandırıcılıktan çok uzak. Nitekim Müslüman Dünyada tek bir İslâmî model yok; kendilerini İslâmî yönetim modeli olarak sunan İran ve Suudi Arabistan kadar birbirinden farklı iki siyasal sisteme rastlamak zor. İslâmî hareketler ise çok daha büyük farklılıklar taşıyorlar ve hepsi de kendi bağlamlarının ürünleri. İslâm’ın gerçek yüzü gibi sunulan el-Kaide ve benzeri hareketler de İslâm Dünyasındaki farklı toplumların ve siyasî yapıların kaygılarını temsil etmekten oldukça uzak.
Bilim ve Sanat Vakfı (Foundation for Sciences and Arts)
Küresel Araştırmalar Merkezi (Centre for Global Studies)
Adres:Vefa Cad., No: 41, 34134, Vefa/İstanbul
Tel: +90 212 528 22 22 / 801-802
Faks: +90 212 513 32 20
E-Posta: [email protected]