- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 80 Year: 2012
- Gölge Oyunu Karagöz
Gölge Oyunu Karagöz
Murat Pay
15 Eylül 2012
Değerlendirme: Aybala Hilâl Yüksel
Murat Pay, sinemanın bu topraklardaki muhtemel yorumlarını tartışan “Gölge Oyunu, Karagöz ve Sinema” başlıklı yüksek lisans tezini Eylül ayında Kırkambar Tez ve Makale Sunumu etkinliği kapsamında ilgililerle paylaştı. Özgün bir film dili arayışı ile yola çıkan Pay, çalışmasında Karagöz’ün yeniden diriltilmesinden ziyade kültür hafızamızdaki Karagöz’ün bugünün sanat türlerine nasıl bir fikrî miras bıraktığı üzerinde duruyor. Ayrıca, Karagöz ve sinema arasında kurduğu çeşitli benzerlikler ışığında Karagöz’ün birikiminin sinemada nasıl tecessüm edebileceğine dair önemli tespitlerde bulunarak dikkate değer sorular soruyor.
Murat Pay, çalışmasında öncelikle Karagöz oyununun fikrî yapısını ele alıyor. Derinlikli bir fikrî arka planı olan oyunun muhatabıyla kolaylıkla iletişime geçebilmesini ve belki bu sebepten basitmiş gibi algılanmasını oyunun biçimi ile içeriği arasındaki uyum ile açıklıyor. Oyunun başında okunan perde gazelleri ile Karagöz’ün tasavvufî zemininin açıkça dile getirildiğini hatırlatıyor. Pay’a göre böyle bir bağlamda açılan hayal perdesinde beliren gölgeler “gölge sahibine” işaret ettiği kadar seyirciye tutulan bir ayna olarak da görülebilir; böylece perde bir ibret perdesine dönüşmektedir. Aynı bakış açısı ile gölge oyunundaki Hacivat’ın mürşit (ideal tip), Karagöz’ün ise mürit (ideale ulaşma potansiyeline sahip tip) olarak okunabileceğini dile getiriyor. Oyun boyunca Karagöz’ün Hacivat eşliğinde bir yolculuğa çıktığını; bu yolculuğa seyircinin kendi tecrübesi ile ortak olduğunu tespit ediyor. Pay, tezinde Karagöz’ün anlam dünyasının oyunun formuna yansımalarını da inceliyor. Biçime dair en önemli hususun formun seyirci ile birlikte inşa edilmesi olduğunu belirtiyor. Bu noktada olay örgüsünün olabildiğince basitleştirilmesini ve belirli kalıplar ile tekrar eden unsurların korunmasını, seyircinin dahline müsaade eden tercihler şeklinde niteliyor. Biçimdeki bu esnekliğin seyircide sürekli bir bilinç hali uyandırdığını, yani oyunun oyun olduğunu hatırlatarak muhatabın oyunun inşa eden fikre temasını kolaylaştırdığını ifade ediyor. Murat Pay tezinde bir Karagöz oyununu baştan sona tahlil ederek, tespitlerini örnek üzerinde somutlaştırdı.
Tezin “Karagöz Oyunu ve Sinema” başlıklı ikinci bölümünde ise ilk bölümde tespit edilen Karagöz’ün fikrî unsurlarının sinemadaki muhtemel yansımaları tartışmaya açılıyor. Pay, farklı zaman ve mekânlarda doğmuş bu iki seyirlik sanatın arasında, “hareket” temel malzemesi üzerine bina olması bağlamında bir akrabalık yakalıyor. Ancak Karagöz hareketi “gölge” ile temsil ederken, sinemanın hareketi “gerçek” ile temsil ettiğini de belirtti. Bunu da gölge oyununun sözlü kültür içinde, sinemanın ise yazılı kültür içinde inkişaf etmesi ile açıkladı. Sözlü kültürün hayal gücüne daha fazla yer açan ve dolayısıyla muhataba daha fazla söz hakkı veren yapısının Karagöz sanatına nüfuz ettiğini ifade etti. Gölge oyunundaki döngüsel yapının sinemadaki özdeşleşme/yabancılaştırma diyalektiğine yeni bir imkân sağladığını vurguladı. “Sürekli farkındalık” diyebileceğimiz bu imkânın seyircinin filme kendi tecrübesi ile katılmasına olanak sağladığını ve filmin tesirinin bu şekilde derinleşeceğini tespit etti. Formda inşa edilen bu “sürekli farkındalığın” örneklerinin günümüzün İran sinemasında ve Dreyer, Ozu, Bresson, Godard sinemalarında gözlemlenebileceğini belirtti. Pay, buna ek olarak Karagöz’ün formda yakaladığı sadeliğin, seyirci üzerinde tahakküm kurmaktan kurtarması açısından sinemaya katkı sağlayacağını sözlerine ekledi. Ayrıca Karagöz oyununda gördüğümüz ideal tip ve ideale ulaşma potansiyeline sahip tip denkleminin de sinemada uygulanabilir olduğunu hatırlattı. Bu hususta sinemada alışılanın aksine “karakter” yerine “tip” kavramını kullanmasını ise bir kahramanı tipikleştirmenin “temsil” kabiliyetini arttıracağı sebebiyle tercih ettiği notunu da düşmek gerek.
Murat Pay’ın “Gölge Oyunu, Karagöz ve Sinema” başlıklı çalışması sinemada geleneksel sanatlarımızın yorumlanması konulu tartışmaya yalnızca biçimsel veya içeriksel değil “fikrî” bir zeminde eğildiği için önemli ve ayrıcalıklı bir yerde duruyor. Yerli unsurların ve farklı kültürlerin giderek görünmez olduğu günümüz dünyasının en güçlü iletişim araçlarından sinema sanatının buraya has ve özgün dilinin nasıl şekillenebileceği üzerine düşünüyor. Arkasındaki fikriyat ile bütünlüklü bir form ve içerik dünyası inşa eden gölge oyununun sinemaya nasıl bir miras bırakabileceğine dair zihin açıcı sorular soruyor. Film üretimlerinin giderek birbirine benzeten zamanımız hastalığının merhemini samimi bir muhakeme ile arıyor.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO