MOLA
O anlattığınız mimarî eserler, camiler ve diğer oluşumlar nasıl
bir zihnî yapıdaki insanın eseri, nelerden besleniyorlar?
Nelere dikkat ediyorlardı? O güzelliğin, o estetik değerler bütünün kökü, kaynağı ne idi? Hem teorik olarak ne idi, hem pratikte ne oldu? Bunları, mimarî çerçevesinde açabilir miyiz?
İslamiyet dünyayı güzelleştirmek için bir girişim. Bu girişim her binayı tezyinî niteliğe sahip olacak şekilde tasarlamayı zarurî hale getiriyor. Le Corbusier’nin sözleri de, 16. asırda inşa edilmiş mimarî eserler de bu İslamî inancın, yapılan mimarî eserlerin oluşumunu nasıl etkilediğini gösteriyor. Hıristiyanlığın kilise mimarisine baktığımızda görüyoruz ki, bu ezici mimari doğuştan günahkâr kabul edilen insanı yönlendirerek, onu sevk ederek, onun üstünde yer alarak, günahkâr insanı aydınlatmaya, günahından kurtarmaya yönelik bir görev üstleniyor. İslam dünyasında ise ana ilke; büyük hikmeti, ilahî doğruyu söylemek ve orada durmak şeklindeki tebliğ kuralı, insanın esas itibarıyla iyi olduğu ve dolayısıyla iyi olan insanı gütmek, sevk etmek gibi bir hakka başka insanların sahip olmasının caiz olmadığına dayanıyor.
Çünkü iki ilke var: Birincisi, “halk haktır”. İkincisi Şuayb Peygamber faslında, Füsus’ta bahsedilen varlık meselesidir. Gazalî Tehafütü’l-Felasife’de bunu tartışır ve “varlık ne kadar değişme halindedir?” sorusunu sorar. Orada Gazalî hazretlerinin kendi metninde ârâzın nasıl sürekli değiştiği anlatılıyor. Peki ârâz sürekli değişiyor da, cevher sabit mi kalıyor, yoksa değişiyor mu? Bu tartışılıyor ve Rahman suresinin 29. ayet-i kerimesi ile de nihaî açıklama geliyor. Orada “O her an ayrı bir şe’ndedir” buyruluyor. Yani her şeyi yaratan Allahu Teala, her an ayrı bir şe’nde (ilahî tasarrufta, yaratmada) ise, her şeyin her an yeniden oluştuğu da bir gerçektir. Yani hepimizin organik olarak, fizikî olarak, manevî olarak her an yeniden oluşması gibi, her an her şeyin yeniden oluştuğunu ortaya koyuyor orada. Böyle olunca da, doğrusu, mimari açıdan bir şehrin her an yeniden değişebilecek bir şekilde inşa edilmesi gerekiyor.
* “Paris’i Şehir Zanneden Ahmaktır”, Anlayış 25 (Haziran 2005): 38-42.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO