MOLA
Öyleyse, her şeyin her an yeniden oluştuğu alemde şehirlerimizin de aslî felsefeyi muhafaza ederek değişmeye, geçmiş mirası korurken ona bir şeyler ekleyerek gelişmeye elverişli olması gerekiyor değil mi?
Kesinlikle. Doğrusu bu bana çok daha önemli gözükmeye başladı. Yani iktisatçılara karşı bir savaşı gerekli hissediyorum. Onlar iktisadî olay düzenlenirse neticede her şey düzelir diyorlar. Bu son iki asrın en büyük yanlışı. Sömürgecilik bataklığı içinde yüzen Batı dünyasından böyle bir rezaletten başka bir şey beklenmezdi zaten. Ama İslam dünyasına baktığımızda da pek parlak bir tablo göremiyoruz maalesef. İşte demiryolları yaparak kurtulacağını sanan Abdülaziz. Teknolojiyi bizim de kullanacağımızdan söz ediyorlar. Doğrusu, bir kere teknolojiyi birileri getiriyor, halk getirmiyor. Velhasıl hepsinin ötesinde halkın gerçekten hak olduğunu bilerek, hakkın da ne olduğunu tanımlayarak ilerlemek çözüm getirecektir. Bu çözüm de her şeyin her zaman değişmesi imkanına açık bir varlık tasavvuru ile ulaşılabilecek bir sonuçtur.
1960’lı yıllarda tanıdığım Amerikalı bir şehircilik profesörü: “Bütün dünya şehirlerini gezdim. Türkiye’ye geldim, sen Bursa’dan bahsediyordun, gidip gördüm ve kanaat getirdim ki dünyada yalnız iki şehir var: Birisi Floransa, diğeri Bursa” diyerek hayranlığını belirtmişti. Bursa, ama 60’ların Bursa’sı. Yani her köşesi kültür bilinci ile bir araya getirilmiş ama eklenerek oluşmuş. Yani ekleme imkanının var olduğu bir ortamda oluşmuş. Varlığın sürekli değişme halinde olduğu ilahî yapıya uyan bir çözümleme. Buna uymazsanız, insanlar trafiğin ıstırabına, sefaletin ıstırabına mahkum. Ayrıca değişmeyen bir dünyanın yanlışlarını da gelecek nesillerin yaşama mahkumiyeti…
* “Paris’i Şehir Zanneden Ahmaktır”, Anlayış 25 (Haziran 2005): 38-42.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO