- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 73 Year: 2010
- Sovyetlerden Bağımsızlık Sonrasına Azerbaycan Ulusçuluğu
Sovyetlerden Bağımsızlık Sonrasına Azerbaycan Ulusçuluğu
Şammas Salur
15 Haziran 2010
Değerlendirme: Mehmet Sabri Akgönül
Hakkındaki bütün kehanetlere rağmen milliyetçilik günümüzün en mühim ve en tartışmalı konularından birisi olmaya devam ediyor. Son zamanlarda özellikle Karabağ meselesiyle Türkiye kamuoyunu meşgul eden Azerbaycan-Ermenistan geriliminin önemli bir kolu olan Azerbaycan ulusçuluğunu ve onun Sovyetlerden günümüze uzanan değişim ve dönüşümünü Fatih Üniversitesi öğretim üyelerinden Şammas Salur ile konuştuk.
Başlarken, milliyetçiliğin toplumdaki “yüksek değerler”e eklemlenen bir ideoloji olduğunun ve her devletin milliyetçi bir altyapısı bulunduğunun altını çizen Salur, ulus-devletlere ait “kutsallar”ın sadece asker-bürokrat-polisten ibaret olmadığını, öğretmenlerin de bu ideolojinin aktarılmasında ve benimsetilmesinde ciddi roller oynadığını hatırlattı. Öğretmenlerin üstlendiği bu aktif role binâen kaynak olarak ders kitaplarını ve okullardaki görsel malzemeleri incelediğini ve semboller üzerinden bir milliyetçilik okuması yaptığını ifade etti.
Azerbaycan ulusçuluğunun doğuşunda 1813, 1828 ve 1830 tarihlerinin oldukça önemli olduğunu kaydeden Salur, tarihî arkaplanı şu şekilde özetledi: Mezkur tarihlerde Rus Çarlığı’nın bölgede dizayn çalışmaları vardı; birtakım spot Ermeni yerleşim yerleri oluşturuldu ve Ermeniler buralara göç ettirildi. Azerilerin algılarındaki “yakın öteki”nin Ermeni olmasında göç, “uzak öteki”nin ise Rus olmasında Rusya’nın sınırını güvenceye alma çabaları etkili oldu. 1905’te Erivan’da Müslüman sayısı Ermeni sayısından çok daha fazla olduğu gibi, Bakü’de de Ermeni nüfusu Müslümanlardan oldukça fazla idi. Rusya’da 1905-1917 yılları arasındaki otorite boşluğu millî duyguların “yükselme”sine imkân sağladı. Daha sonra Sovyetler döneminde Erivan’ın Ermenileştirilmesi ve Bakü’nün Azerileştirilmesi gibi politikalar uygulandı. Kruşçev (1953-1964) döneminde belli bir kültürel canlanma sözkonusu oldu. Stalin’in paranteze aldığı, tamamen yasakladığı ve içini boşalttığı kültür formlar canlandı; onun döneminde (1922-1953) öldürülen aydın ve kanaat önderlerine iade-i itibar verildi ve bu insanların kendilerini yeniden “keşfetme”sine olanak sağlandı. Gorbaçov döneminde (1985-91) “Bırakınız kendi yollarına gitsinler” diye özetlenen politikayla ulusal sosyalizmlerin kurulabileceği düşüncesi, Azerbaycan ulusçuluğunun tarihinde önemli bir etki yaptı.
Sembollerin meta-linguistik bir değeri vardır. Sembollerin bu etkisine dayanarak milliyetçiliğin Azerbaycan okullarında ve ders kitaplarında nasıl işlendiği hakkında Salur şunları söyledi:
Milliyetçiliğin sözel ve görsel yansımalarında (ikonografiler ve duvarlarda asılı olan sözler) çok bariz tutarsızlıklar fark edilmesine rağmen temel tutarlılığın Ermenilerin ötekileştirilmesine yönelik olduğunu gözlemledim. Yakın öteki olarak Ermenileri, uzak öteki olarak da Rusları düşmanca hedef alan birçok ikonografik malzeme gördüm.
Salur, ders kitaplarında Ermenilerle olan tarihsel düşmanlık, Ermeni ve Azerilerin bir araya gelmelerinin sosyolojik açıdan mümkün olmadığı gibi temaların işlendiğini; ayrıca Türklerin misafirperverliği, Mete’nin düşmanlarıyla nasıl “kahramanca” savaştığı gibi konuların bulunduğunu aktardı. Kısaca Azerbaycan’da tarih, daima düşman ve savaş üzerinden ya da Azerilerin/Türklerin cesurluğu üzerinden öğretiliyor.
Son olarak Salur, Türkiye’de Azerbaycan milliyetçiliği üzerine yazılan metinlerde varolan bir eksiklikten bahsetti:
Haydar Aliyev döneminde (1993-2003) Azerbaycan milliyetçiliği için farklı bir kavram ortaya çıktı. Devletin resmî ideolojisi hâline gelen bu kavram, devlet milliyetçiliği ya da Azerbaycancılık ideolojisi olarak betimleniyor.
Bu dönemde Azerbaycan’da “Azerbaycanlıların etnogenesisini kim(ler) oluşturuyor?” tartışmalarının baş gösterdiğini ifade eden Salur, bu soruya verilen farklı cevapları şöyle sıraladı: Bu yapıyı, (i) tarih öncesinde arayan perspektif, (ii) Moğol İstilası sonrasına götüren anlayış ve (iii) İslâmiyet’le karşılaşılması sonrasına götüren bakış açısı.
Sunumunun ardından soru-cevap faslında Salur, Karabağ meselesine, Ermenistan-Azerbaycan arasındaki sorunlara ve Türkiye’nin bu sorunlar karşısındaki tutumuna dair soruları cevapladı.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO