- HOME PAGE
- PUBLICATIONS
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 60 Year: 2006
- İran Dış Politikası: Diyalogdan Çatışmaya Tarihsel Bir Perspektif
İran Dış Politikası: Diyalogdan Çatışmaya Tarihsel Bir Perspektif
Fred A. Reed
K A M Ö z e l E t k i n l i k
1 Nisan 2006
Değerlendirme: Kazım Baycar
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin özel etkinlikler kapsamında hazırladığı programların bu ayki konuğu, başarılı bir gazeteci ve bir çevirmen olarak kendisinden bahsettiren Fred A. Reed idi. Reed konuşmasının önemli bir kısmını, son günlerin politik gündemde önemli bir yer işgal eden İran dış politikasının Devrim sonrası aldığı şekle ayırdı. Reed 1939 yılında Kaliforniya’da doğdu. Vietnam Savaşı sırasında Amerikan ordusuna katılmayı reddetmesi üzerine ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve Yunanistan’a gitti. Daha sonra da Kanada vatandaşlığına geçti. Şu an Kanada’da çıkan Le Devoir gazetesinde çalışmaktadır. Reed ilk kitabı olan Persian Postguard Iran After KHumeynî’ yi 1994 yılında yayımladı. Bu çalışmasını 1994’te Selonica Terminance, 1999’da Türkçeye de çevirilen Jurrney into hidden Turkey ve Take over Iran başlıklı kitapları takip etti. Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde ilgiyle izlenen Selam İran belgeselinin danışmanlığını yapan Reed başarılı bir çevirmen olarak da üç kez Governer General Literary Awars ödüllerine sahip oldu.
Reed, konuşmasının başında, bir akademisyen ya da bir dış politika uzmanı olmadığını, bu nedenle sözlerinin bir gazetecinin İran gözlemleri olarak değerlendirilmesini istedi. 1978 yılında Şah’ın iktidardan uzaklaştırılması, Batı kamuoyunda oldukça memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirildi. Ancak Devrimin hemen arkasından başa geçen yönetimin İslâmî esaslara dayanan bir yönetim şeklini benimsemesi Batı’da İran’a karşı esen olumlu rüzgârı birden tersine çevirdi. Her iki durumda da Reed’e göre esas sorun, Batı’nın gündeminin halkın kendisinin değil, devletlerin propagandaları tarafından belirlenmesiydi. Reed’e göre İran Devrimi iki meseleden dolayı önem arz ediyordu: Birincisi, bu Devrim bir diktatörlüğü devirmişti; ikincisi, Devrim dünya kamuoyuna yeni ve alternatif bir yönetim tarzı sunmuştu.
Humeynî’nin İslâmî yönetimi İran’ın bağlı olduğu Şii esaslara göre hazırlanmıştı. Buna göre Ayetullah’tan ve Velayet-i fakihten oluşan devrimci yönetim, on ikinci imamın zuhuruna kadar şartları kontrol edecekti. Devrimi gerçekleştiren siyasî kadro kendi düşüncelerinde son derece samimiydi ve yaptıkları işlerden heyecan duyuyordu. Bunda Devrim lideri olan ve Ayetullah olarak adlandırılan Humeynî’nin kişisel karizması da önemli rol oynamıştı. Hayatta kaldığı süre boyunca pek bir sorunla karşılaşılmadı.
İran rejimini sıkıntıya sokan esas süreç Humeynî’nin ölümünden sonra başladı. Nitekim onun yerini alan Ali Hamaney, ne ciddî bir İslâmî ilme ne de -kendisini Ayetullah olarak nitelendirmesine rağmen- Humeynî’nin karizmasına sahipti.
Humeynî’den sonraki dönemde, Devrim sırasında henüz 18-20 yaşlarında bir kısım gençler Devrimin gidişatını sorgulamaya başladılar. Devrim sonrasında ortaya çıkan, önce bütün Sünni dünyayı Şiiliğe, sonra da dünyanın kalan kısmını İslâm devletine dönüştürme ideali artık pek gerçekçi bulunmuyordu.
Bugünün reformcu ve entelektüel kesiminin nüvesini oluşturan bu grup içinde, ismi en fazla zikredilen kişi Said Haceryan idi. Haceryan, İslâmî sisteme daha uygun düştüğünü iddia ettiği özgürlükçü yapının taraftarıydı. Bu amaçla 1997 yılında Hatemî ve kadrosunun aday olmalarını ve reform politikası izlemelerini talep etti. Siyasî anlamda kendisini ilk kez ortaya atan bu reformcu hareket bütün suiistimallere rağmen % 65 gibi bir oyla iktidara geldi. Yeni iktidarın amacı, İran içinde ve dünya ile –daha dar anlamda şeytan-ı bozork diye nitelendirdiği ABD’yle- diyalog kurmaktı. Ancak bu hareket ikisini de başarmaya muvaffak olamadı. Sonuç olarak daha sosyal sorunlara vurgu yapan muhafazakârların lideri Ahmedinejad yönetimi devraldı.
İşin ABD yönünde ise, İran’a karşı olan tutum, konsolosluğun işgal edildiği 1979 yılında keskin çizgilerle belirlenmişti. Bu, içten ya da dıştan herhangi bir müdahale ile bu rejimi sona erdirmeye yönelik politikalardı.
Reed’in bu bilgilendirici konuşması katılımcıların soru ve katkılarıyla son buldu.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO