- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 78 YIL: 2012
- Klasik İcma Teorisine Modern Yaklaşımlar
Klasik İcma Teorisine Modern Yaklaşımlar
Şule Eraslan
11 Şubat 2012
Değerlendirme: Abdullah Sacid Öksüz
Tezgâhtakiler toplantı serisinin Şubat ayındaki ilk konuğu, Uludağ Üniversitesi SBE İslâm Hukuku Bilim Dalı’nda “Klasik İcma Teorisine Modern Yaklaşımlar” başlığıyla 2011 yılında doktora çalışmasını tamamlayan Şule Eraslan’dı.
Eraslan, konuşmasına modern dönem fikir akımları ve temsilcileri hakkında bilgi vererek başladı. Batı medeniyetinin İslâm inancını ve bu inancın tezahürü olan müesseseleri sorgulaması üzerine, özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra gerek Ortadoğu’da gerekse Hindistan’da İslâm düşünce biçiminin ve müesseselerinin yenilenmesi talebiyle bazı fikir akımlarının zuhur ettiğini belirtti. Eraslan, bu akımlar içinde etkin olanların başında Ortadoğu’da Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’un, Hindistan’da ise Seyyid Ahmed Han’ın bulunduğunu ifade etti. Yenilenme fikrinin etkilerinin Hindistan’da Seyyid Emir Ali, Pakistan’da Muhammed İkbal ve Sudan’da Turabi ile sürdürüldüğünü hatırlatan Eraslan, Muhammed Abduh’un fikirlerinin ise talebesi Reşid Rıza ve onu takip edenler tarafından yaygınlaştırıldığını zikretti.
Tarihsel olguları ve aktörleri bu şekilde tasvir eden Eraslan, klasik icmanın tarifi ve hususiyetleri hakkında bilgi verdi. Klasik mânâda icmanın temel özelliğinin içtihat alanlarının sınırlarını tayin etmek olduğunu vurgulayan Eraslan, klasik mânâdaki icmaya modern dönemde yöneltilen tenkitleri ve icma kavramı hakkında teklif edilen yeni form ve muhtevayı ortaya koyarak bu modern yaklaşımın bir tahlilini yaptı.
Eraslan, klasik icma tanımının tenkit edilmesinin ve yeniden tanımlanmasının, modern dönemde yenileşmeyi mümkün kılacak ve çağdaş dünyaya ayak uydurmada çözüm oluşturacak yöntem arayışlarının özünü teşkil eden içtihat hürriyeti talebiyle yakından ilişkili olduğunu vurguladı. Modern dönemde, klasik icma anlayışı dâhilindeki ittifak kavramı, icmanın belli bir kesime (müçtehitlere) tahsis edilmesi, icmanın gerçekleşmesi ve bilinme imkânı, icmanın değişime açık olmaması (hakkında icma edilen meselenin içtihada kapalı hale gelmesi), icmanın ortaya konulduğu alan (şer‘i hüküm), içtihada olan ihtiyaç ve içtihada kapalı alan vb. konularda eleştiri ve itirazlarda bulunulduğunu belirtti.
Modern dönemde icmayı tenkit edenlerin klasik içtihat anlayışının ve birikiminin müsbet anlamlar yüklediği mezheb bağlılığı ve taklit kavramlarına olumsuz mânâlar yüklediklerini hatırlatan Eraslan, bu kişilerin fıkıh usulünün kaynaklar hiyerarşisini ve metodunu kendi tasarruflarıyla devre dışı bıraktıklarını ifade etti. Konuşmacıya göre sözkonusu tasarruflar, nasların lafızlarına bağlı kalmadan Kitap ve Sünnet’ten serbestçe hüküm istinbat etmenin değişen zaman ve şartların bir gereği olduğunu savunmaktır. Eraslan, içtihadın sınırlarını tayin eden karaktere sahip icmanın, bu modern eğilimle zıt kutuplar teşkil ettiğini söyledi.
Klasik icma teorisinin tenkidinin modern dönem yenilikçileri için hayati önem taşıdığını belirten Eraslan, onların icmayı modern içtihat anlayışının engeli olarak gördüklerini belirtti. Konuşmacı, klasik icma kavramına yönelik tenkitlere bakıldığında bazı müelliflerin kavrama yönelik tenkitlerinin, içtihat hürriyeti önündeki engellerden kurtulmak ve icma kavramını yeniden tanımlamak suretiyle modern siyasî değerleri ve siyaset yapma şekillerini benimsetme amacına hizmet ettiğini ifade etti.
Eraslan, bu modern yaklaşımın beraberinde getirdiği fikirlerin (siyasî içerik kazandırılmış modern icma tanımı, bu tanımın kapsamı genişletilmiş maslahatı temel alması, Müslümanlara benimsetilmeye çalışılan halk egemenliğine dayalı modern parlamenter sistemin müesseseleşmesiyle icmaya kurumsal bir kimliğin kazandırılmaya çalışılması ve İslâm tarihinin ilk asırlarına atıfla bu kimliğin meşrulaştırılması çabaları) bazı çelişkiler ortaya çıkardığını belirtti. Modern dönem müelliflerinin bu çabalarının İslâm tecdid geleneği çerçevesinde değerlendirilebilmesinin güç olduğunu ifade eden Eraslan, ilerlemenin sebebi olduğu varsayılan çağdaş değerlerle ve onun siyasî, sosyal ve ilmî alandaki tezahürleriyle irtibata geçebilme adına yerlerinden edilip içerikleri değiştirilmiş ve yeniden tanımlanmış bu gibi geleneksel kavramları tekrar yerli yerine koyma çalışmasına girişilmesi gerektiğini belirtti.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ