İran’da İslâm Felsefesi(Dünü, Bugünü)

Abuzer Dişkaya

1 Mart 2008                  
De­ğer­len­dir­me: Erdal Yılmaz
 
Me­de­ni­yet Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi ta­ra­fın­dan ter­tip edi­len Dî­van top­lan­tı­la­rı­nın Mart ayı ko­nu­ğu olan İran’da İs­lâm Fel­se­fe­si ve Ke­la­mı alanında lük­sek li­sans yapan Abu­zer Diş­ka­ya, “İran’da İs­lâm Fel­se­fe­si (Dü­nü, Bu­gü­nü)” baş­lık­lı su­nu­mu­nu din­le­yi­ci­ler­le pay­laş­tı.
Diş­ka­ya, İs­lâm Fel­se­fe­si iba­re­si­nin kul­la­nı­mı ko­nu­sun­da bir mu­ta­ba­kat oluş­ma­ma­sı ha­se­biy­le ih­ti­yat­lı dav­ran­mak ge­rek­ti­ği­ni söy­le­ye­rek söz­le­ri­ne baş­la­dı. İran’da İs­lâm fel­se­fe­si­nin na­sıl bir se­yir ta­kip et­ti­ği­ni an­lat­ma­dan ön­ce ge­nel ola­rak İs­lâm fel­se­fe­si­nin geç­mi­şi­ne da­ir kı­sa bir de­ği­ni­de bu­lun­ma­nın iyi ola­ca­ğı­nı ifa­de ede­rek şun­la­rı söy­le­di: “İs­ken­de­ri­ye’de An­tik Yu­nan’dan ka­lan mi­ras üze­ri­ne ya­pı­lan çe­şit­li ça­lış­ma­lar, hic­rî ikin­ci yüz­yıl­la bir­lik­te İs­lâm dün­ya­sı­na ak­ta­rıl­mış­tır. Bu çe­vi­ri­le­rin ön­ce­sin­de, Mu‘te­zi­le adıy­la anı­lan Müs­lü­man dü­şü­nür­le­rin, ak­lı te­mel ala­rak nas­sı açık­la­ma ça­ba­la­rı­nın so­nu­cun­da oluş­tur­duk­la­rı bi­ri­kim, fel­se­fey­le meş­gul olan­la­ra önem­li im­kân­lar sağ­la­mış­tır. Müs­lü­man fi­lo­zof­la­rın il­ki ola­rak ka­bul edi­len Kin­dî, ge­nel­lik­le fel­se­fe te­rim­le­ri­ne Arap­ça kar­şı­lık­lar bul­ma­ya ça­lış­mış, Fâ­râ­bî ise Kin­dî’nin ha­zır­la­dı­ğı ze­min­de da­ha da iler­le­ye­rek ken­di­sin­den son­ra ge­le­cek olan İbn Sî­nâ için uy­gun or­ta­mı oluş­tur­muş­tur. Meş­şâî fel­se­fe ge­le­ne­ği­nin zir­ve is­mi olan İbn Sî­nâ, ken­di­sin­den ön­ce­ki bi­ri­ki­mi bir üst nok­ta­ya ta­şı­ya­rak fel­se­fî bir sis­tem için­de tu­tar­lı bir şe­kil­de iş­le­me­yi ba­şar­mış­tır.”
Meş­şâî fel­se­fe­nin te­mel özel­li­ği­nin, is­tid­la­lî akıl­la ya­ni man­tık ku­ral­la­rı­na ria­yet eden akıl­la bü­tün var­lık kat­man­la­rı­nın ha­ki­ka­ti­nin el­de edi­le­bi­le­ce­ği dü­şün­ce­si ol­du­ğu­nu söy­le­yen Diş­ka­ya, bu fel­se­fe ge­le­ne­ği­nin söz ko­nu­su özel­li­ğin­den do­la­yı mu­ta­sav­vıf­lar ve mü­te­kel­lim­ler ta­ra­fın­dan eleş­ti­ril­di­ği­ni be­lirt­ti. Ke­lam­cı­la­rın eleş­ti­ri­le­ri­nin ge­rek­çe­le­ri­ni ise şu se­bep­le­re da­yan­dır­dı: “Bi­rin­ci­si, Meş­şâî fel­se­fe ge­le­ne­ği­nin bur­ha­nî yön­tem­le, Al­lah’ın il­mi, âle­min ka­dim olup ol­ma­dı­ğı ve cis­ma­nî haşr me­se­le­le­rin­de el­de et­ti­ği so­nuç­la­rın ke­lam­cı­la­rın an­la­dı­ğı din­le ör­tüş­me­me­si; bir di­ğe­ri ise ak­lın ba­zı me­ta­fi­zik ha­ki­kat­le­ri el­de et­me ye­ti­si­ne sa­hip ol­ma­ma­sı­dır.” Gaz­zâ­lî’nin, is­tid­la­lî akıl ile tüm var­lık mer­te­be­le­ri­nin ha­ki­ka­ti­nin keş­fe­di­le­me­ye­ce­ği eleş­ti­ri­si­nin Gaz­zâ­lî son­ra­sı İs­lâm dün­ya­sın­da git­tik­çe ka­bul gör­me­ye baş­la­dı­ğı­nı be­lir­ten Diş­ka­ya, bu eleş­ti­ri­nin dik­kat çek­ti­ği ek­sik­li­ği va­hiy yo­luy­la ta­mam­la­ma­ya ça­lı­şan Fel­se­fî Ke­lam Oku­lu ile yi­ne bu ek­sik­li­ği keşf, şü­hûd ve mü­şa­he­de yo­luy­la gi­der­me­ye ça­ba­la­yan İr­fa­nî Okul’un or­ta­ya çık­tı­ğı­nı di­le ge­tir­di. Bu iki oku­lun fel­se­fe­ye dı­şa­rı­dan yap­tı­ğı eleş­ti­ri­le­re içer­den bir üçün­cü­sü, ya­ni Süh­re­ver­dî’nin eleş­ti­ri­si­nin de ka­tıl­dı­ğı­nı be­lirt­ti. Diş­ka­ya, Süh­re­ver­dî’nin te­mel gö­rü­şü­nü ise şöy­le özet­le­di: “Süh­re­ver­dî, is­tid­la­lî akıl­la ula­şı­la­ma­ya­cak ha­ki­kat­le­re, nef­sin, ri­ya­zet yo­luy­la gü­nah­lar­dan arın­ma­sı so­nu­cu ula­şa­bi­le­ce­ği­ni id­di­a et­miş, is­tid­la­lî ve kı­ya­sî bir yön­tem üze­ri­ne şü­hû­dî bir fel­se­fe kur­muş­tur.” Meş­şâî fel­se­fe­ye içe­ri­den ve dı­şa­rı­dan ya­pı­lan eleş­ti­ri­le­re, bu ge­le­ne­ğe men­sup İbn Rüşd ve Na­sî­rud­dîn Tû­sî gi­bi isim­le­rin ce­vap­lar ver­di­ği­ni ifa­de eden Diş­ka­ya, an­cak Tû­sî’nin Ko­ne­vî’ye is­tid­la­lî ak­lın ir­fa­nî ha­ki­kat­le­ri keş­fet­me­de ye­ter­li ola­ma­dı­ğı şek­lin­de­ki iti­ra­fı­nın da gös­ter­di­ği gi­bi, Gaz­zâ­lî ta­ra­fın­dan bu ge­le­ne­ğe ya­pı­lan eleş­ti­ri­nin iyi­ce yer­leş­miş ol­du­ğu­nun gö­rül­dü­ğü­nü be­lirt­ti.
İs­lâm fel­se­fe­si­nin İran’da­ki se­rü­ve­ni­nin özel­lik­le on be­şin­ci yüz­yıl­da Şi­raz Oku­lu’nun or­ta­ya çık­ma­sıy­la be­lir­gin­lik ka­zan­dı­ğı­nı söy­le­yen Diş­ka­ya, bu okul­dan has­sa­ten Saa­ded­din Deş­te­kî, Gı­ya­sed­din Deş­te­kî ve Ce­la­led­din Dev­vâ­nî’nin isim­le­ri­ni zik­ret­ti ve bun­la­rın ay­nı za­man­da din ada­mı ol­ma­la­rı­nın öne­mi­ni vur­gu­la­dı. İran’da İs­lâm fel­se­fe­si­nin sey­ri­nin, Sa­fe­vî Rö­ne­san­sı dö­ne­min­de Sün­nî ilim mer­kez­le­ri olan Bağ­dat ve Ni­şa­bur’un kar­şı­sı­na bir Şiî ilim mer­ke­zi ha­li­ne ge­ti­ri­len İs­fa­han Oku­lu’nun çı­ka­rıl­ma­sıy­la de­ğiş­ti­ği­ni söy­le­di. Çün­kü İs­fa­han, bir­çok Şiî âli­min ge­le­rek ders ver­me­ye baş­la­dı­ğı ve Mol­la Sad­ra’ya or­tam ha­zır­la­yan, özel­lik­le Mir Da­mad, Mir Fin­di­ris­kî ve Şeyh Ba­ha­ud­din gi­bi önem­li isim­le­rin ika­met et­ti­ği bir yer ol­muş­tur. Diş­ka­ya, bu isim­ler­den Mir Da­mad’ın “ma­hi­yet’in asıl vü­cûd’un iti­ba­rî ol­du­ğu” il­ke­si ile hu­dûs-ı deh­rî (son­suz ya­rat­ma) öğ­re­ti­si­nin Mol­la Sad­ra açı­sın­dan önem­li ol­du­ğu­nun al­tı­nı çiz­di.
Diş­ka­ya’ya gö­re söz ko­nu­su oku­lun en önem­li si­ma­sı, Gaz­zâ­lî ile baş­la­yan sü­re­ci ken­di sis­te­mi için­de ni­hai nok­ta­sı­na ulaş­tır­mış olan Mol­la Sad­ra’dır. Çün­kü Mol­la Sad­ra ken­di­sin­den ön­ce ya­pı­la­ma­ya­nı yap­mış; ya­ni ke­lam, akıl ve ir­fa­nı bir ara­ya ge­tir­miş­tir. Bu­nu na­sıl ba­şar­dı­ğı­na ge­lin­ce, iki bi­lim da­lı­nın bir­bi­rin­den ay­rı­mı­nın ya ko­nu­su ya yön­te­mi ya da ama­cı iti­ba­riy­le ol­ma­sı ge­rek­ti­ği ge­nel ku­ra­lı­nı ak­ta­ran Diş­ka­ya, Mol­la Sad­ra’nın ke­la­mı, ir­fa­nı ve fel­se­fe­yi amaç­ta bir­leş­tir­di­ği­ni ifa­de et­ti. Va­hiy­le bil­di­ri­len, is­tid­la­lî akıl­la kav­ra­nan ve şü­hûd­la keş­fe­di­len ha­ki­ka­tin ay­nı ha­ki­kat ol­du­ğu­na ina­nan Mol­la Sad­ra, bu ha­ki­ka­ti fel­se­fe­si­nin en te­mel il­ke­si olan asa­let-i vü­cûd il­ke­si ile açık­la­ma­ya ça­lış­tı. Diş­ka­ya, bu il­ke­nin ne an­la­ma gel­di­ği­ni özet­le şu şe­kil­de açık­la­dı: “Mol­la Sad­ra, bu­ra­da­ki ma­hi­yet’i ta­ma­men zih­nî bir kav­ram ola­rak ele alı­yor, vü­cûd’u da mut­lak yok­lu­ğun kar­şı­tı ola­rak kul­la­nı­yor ve dış âlem­de var olan şe­yin de vü­cûd ol­du­ğu­nu, ma­hi­yet ol­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor. Ha­ki­ka­tin tek ol­du­ğu­nu onun da var­lık ol­du­ğu­nu, ama mu­ta­sav­vıf­la­rın an­la­dı­ğı an­lam­da bir de­ğil, mer­te­be­ler­den olu­şan bir bir­lik ol­du­ğu­nu, bu­nun da kı­sa­ca çok­luk­ta bir­lik ve bir­lik­te çok­luk iba­re­siy­le özet­le­ne­bi­le­ce­ği­ni zik­re­di­yor.” Da­ha son­ra Diş­ka­ya, Mol­la Sad­ra’nın cev­he­rî ha­re­ket ya­ni “Var olan her şey za­tı iti­ba­riy­le ha­re­ket edi­yor” il­ke­si ile “it­ti­had-ı akıl ve ma­kûl (akıl ve ma­kûl bir­li­ği)” il­ke­si­ne de kı­sa­ca de­ğin­di.
Mol­la Sad­ra’dan son­ra İran’da İs­lâm fel­se­fe­si­nin iki yüz­yıl bo­yun­ca bir du­rak­la­ma dev­ri ya­şa­dı­ğı­nı ifa­de eden Diş­ka­ya, bu fel­se­fe­de, Sad­ra şa­ri­hi ve bü­tün fel­se­fe ko­nu­la­rı­nı ele alan Man­zu­me ad­lı ki­ta­bın mü­el­li­fi Seb­ze­va­rî’nin ça­lış­ma­la­rıy­la bir­lik­te tek­rar bir can­lan­ma­nın ya­şan­dı­ğı­nı söy­le­di. Bu ge­le­ne­ğin, son­ra­ki dö­nem­ler­de Mu­ham­med Hü­se­yin Ta­ba­ta­baî eliy­le Kum eği­tim müf­re­da­tı­na so­kul­du­ğu­nu be­lirt­ti. Diş­ka­ya, Ta­ba­ta­ba­î’nin S. Hü­se­yin Nasr ve Mur­ta­za Mu­tah­ha­rî gi­bi öğ­ren­ci­ler ye­tiş­tir­di­ği­ni ve bun­la­rın en önem­li özel­lik­le­ri­nin Ba­tı fel­se­fe­siy­le İs­lâm fel­se­fe­si­ni mu­ka­ye­se­li ola­rak ele al­ma­la­rı ol­du­ğu­nu ifa­de et­ti. Ta­ba­ta­ba­î’nin bir di­ğer öğ­ren­ci­si­nin, gü­nü­müz­de İran Dev­ri­mi’nin res­mî ide­olo­ji­si­nin ya­ni ve­la­yet-i fa­kih öğ­re­ti­si­nin ide­olo­ğu ha­li­ne ge­len Mis­bah Yez­dî ol­du­ğu­nu di­le ge­ti­ren Diş­ka­ya, yi­ne ge­le­nek­sel tarz­da fel­se­fe ya­pan bir baş­ka is­min Ce­mal Amu­lî ol­du­ğu­nu söy­le­di.
Ge­le­nek­sel tarz­da fel­se­fe ya­pan­la­rın kar­şı­sın­da, üni­ver­si­te­ler­de Ab­dul­ke­rim Sü­ruş, Mus­ta­fa Me­lik­yan ve Müç­te­hid Şe­bus­te­rî gi­bi fel­se­fe­ci­le­rin bu­lun­du­ğu­nu, bun­la­rın mo­der­nist ol­ma­la­rı­nın ya­nı sı­ra ge­le­ne­ği de bir şe­kil­de önem­se­yen, ona mo­dern ha­yat­ta bir yer ver­me kay­gı­sı ta­şı­yan isim­ler ol­du­ğu­nu söy­le­yen Diş­ka­ya, bu an­lam­da üni­ver­si­te­de bu­lu­nup da İs­lâm fel­se­fe­si­ni sa­vu­nan İb­ra­him Di­na­nî ve Teb­riz­li bir Aze­ri olan Yah­ya Yes­ri­bî’ye dik­kat çek­ti. Bu­gü­nün İran’ın­da İs­lâm fel­se­fe­siy­le il­gi­li ki­tap­la­rın aşa­ğı yu­ka­rı ay­nı içe­ri­ği yan­sıt­tı­ğı­nı ve fel­se­fe­nin ke­la­ma bir mu­kad­di­me ola­rak oku­tul­du­ğu­nu be­lir­ten Diş­ka­ya’nın, İs­lâm fel­se­fe­si­nin özel­de İran hav­za­sın­da­ki se­rü­ve­ni­ni ko­nu edi­nen ke­yif­li su­nu­mu, ka­tı­lım­cı­la­rın so­ru­la­rı ve kat­kı­la­rıy­la ni­ha­ye­te er­di.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.