- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 82 YIL: 2013
- Uluslararası Hukuk ve Koruma Sorumluluğu
Uluslararası Hukuk ve Koruma Sorumluluğu
Halil Rahman Başaran
25 Mayıs 2013
Değerlendirme: Ahmet Selçuk Aslantaş
KAM “Özel Etkinlik” programının elli beşincisinde İstanbul Şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil Rahman Başaran’ı misafir ettik. Başaran konuşmasında “koruma sorumluluğu (responsibility to protect)” ile ilgili tarihsel ve kavramsal açılımı yaptıktan sonra kavramı gündemde tutan Libya ve Suriye örneklerini inceledi.
Başaran “koruma sorumluluğu”nun tarihsel gelişimini özetle şu şekilde aktardı: 2001 yılında Kanada’da toplanan geçici bir komisyon (ICISS) tarafından ortaya konan bu kavram 2005’te Birleşmiş Milletler’e üye olan bütün devletlerin toplandığı bir zirvede konsensüsle desteklendi. Bu zirve sonrasında birkaç kez BM kararlarında atıf yapılan bu kavram, 2011’de Libya müdahalesinin önünü açan 1973 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla daha çok tartışılmaya başlandı. Libya müdahalesinde rejim değişikliği gibi öngörülemeyen sonuçların ortaya çıkması nedeniyle hâlihazırda yaşanan Suriye Krizi’ne “koruma sorumluluğu” baz alınarak yapılacak bir müdahale tartışmalı hale geldi.
“Koruma sorumluluğu”nun kavramsal gelişimine gelince, 2001’de geçici komisyonun toplanmasındaki başat âmil 1990’lı yıllarda yaşanan katliamlar ve soykırımlar, yani insanlık suçlarıydı. Komisyonun toplanması, uluslararası sisteme zarar vermesi pek muhtemel olan bu durumlara uluslararası sistemin temel aktörlerinin kayıtsız kalamamalarının doğal bir sonucuydu. Komisyon tarafından ortaya konan ve 2005’teki BM zirvesinde desteklenen “koruma sorumluluğu”, dört suç türünden herhangi birinin –insanlık suçu, savaş suçu, etnik temizlik ve soykırım– meydana gelmesi halinde bundan suçun işlendiği yerde bulunan hükümeti aslen sorumlu tutmaktadır. Hükümet tarafından gereken yapılmadığı takdirde “uluslararası kamuoyu” müdahale etmekle yükümlüdür. Bu müdahaleden kasıt, sadece somut bir “askerî müdahale” değildir; sözkonusu durumun ortaya çıkmasına “mani olma”, yani müdahaleden önce sorunu çözebilecek eylemler ve ayrıca somut bir müdahale sözkonusu olduğu takdirde müdahaleden sonra “yeniden inşa etme” faaliyetleri de “koruma sorumluluğu”nun kapsamındadır.
Kavramın içeriğinde bulunan “mani olma”, “uluslararası kamuoyu”nun üzerinde hemfikir olduğu, BM sisteminde yeni bir durum ortaya çıkarmayan, öteden beri diplomasi yoluyla uygulanan bir eylem türüdür. “Yeniden inşa etme” meselesi de uluslararası hibelerle ve teknik, askerî, idari, iktisadi ve kültürel programlarla –tıpkı “mani olma” gibi– öteden beri uygulanmaktadır. Ancak somut “askerî müdahale” meselesi, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan BM sisteminde bulunan güç kullanma yasağı ve istisnaları açısından önemli bir sorun teşkil etmektedir ve aslında “koruma sorumluluğu”na yönelik itirazlar ve tartışmalar da bu noktada yoğunlaşmaktadır. Şöyle ki, BM sistemine göre herhangi bir devlette yaşanan karışıklıklar o “devletin iç meselesi”dir ve “devletin egemenliği” ilkesi çerçevesinde karışıklıklara müdahale etmek mümkün değildir. Ayrıca bu sistemde “güç kullanma yasağı” mevcuttur, yani devletler uluslararası sistemin diğer aktörlerine karşı askerî müdahalede bulunamazlar, meğerki BM Güvenlik Konseyi kararı veya meşru müdafaa durumu bulunmasın. BM sisteminin bu önermeleriyle beraber düşünüldüğünde “koruma sorumluluğu”nun sözkonusu önermelerde değişiklikler öngördüğü anlaşılmaktadır. Bu değişikliklerden ilki egemenlik anlayışındadır. “Koruma sorumluluğu”nun yeniden yorumladığı egemenlik anlayışı, eskisi gibi güç odaklı olmaktan çok halkın doğal afetler, savaşlar, iç karışıklıklar gibi zarar verici durumlardan korunmasıyla sağlanan bir egemenlik türü olup egemenlik ile insan haklarını bağdaştırma çabasının bir ürünüdür. Çünkü mevcut egemenlik anlayışına göre insan hakları çerçevesinde müdahale etme imkânı bulunmamaktadır. “Koruma sorumluluğu”nun yaptığı ikinci değişiklik ise güç kullanma yasağına üçüncü bir istisna getirmesi ve bunu yazılı bir metne dökmesidir. Aslında daha önce Ruanda, Somali ve Haiti örneklerinde yukarıda bahsedilen iki istisna dışında güç kullanımı gerçekleşmiş; ancak bunlar istisnai durumlar olarak kabul edilerek yasağın üçüncü istisnası haline gelmesi engellenmişti.
Uluslararası aktörlerin bir kısmına göre güç kullanma yasağına “koruma sorumluluğu” ile üçüncü bir istisna getirmek uluslararası sistemin dengesini bozacaktır. Zira kavramlar içeriği yeterince doldurulmadığı takdirde suiistimale açıktır. “Koruma sorumluluğu” kavram olarak yazılı hale getirilirken yaşanan tartışmaların ve itirazların temel sebebi de budur. Özellikle Üçüncü Dünya ülkeleri “koruma sorumluluğu”nu Batı’nın kendilerine yeni bir müdahale aracı olarak görmektedir. Buna ısrarla karşı duran ülkeler arasında bulunan Brezilya’nın, Rusya’nın ve Çin’in itirazları da bu bağlamda anlaşılmalıdır. Çünkü onlar da “koruma sorumluluğu”nu Batı’nın yeni bir müdahale ve güç elde etme aracı olarak görmektedir. Bunların yanı sıra “koruma sorumluluğu”nun BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla uygulanabileceğinin öngörülmesi, Konseyin yapısal sorunlarını da ayrıca gündeme getirmekte ve bu, “koruma sorumluluğu”na ilişkin bir başka itiraz noktasını teşkil etmektedir.
Son olarak “koruma sorumluluğu”nun Libya ve Suriye örneğinde uygulanması konusunda Başaran özetle şunları söyledi: Muammer Kaddafi uluslararası arenada yalnız olduğu ve Libya’da bir rejim değişikliği öngörülmediği için kimse itiraz etmemiş ve uygulama kolaylıkla gerçekleşmişti. Suriye örneğinde ise Esed rejimi uluslararası arenada Rusya, Çin ve İran’ın desteğine sahip olup önceki müdahalenin Libya’da yol açtığı rejim değişikliği “koruma sorumluluğu”nun bu ülkeye uygulanmasını engellemektedir.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ