- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 82 YIL: 2013
- Müzik ve Hafıza
Müzik ve Hafıza
Yalçın Çetinkaya
27 Nisan 2013
Değerlendirme: İbrahim Yavuz Özer
SanatHafıza dizisinin altıncı konuğu İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya oldu. Konuşmasına müziğin insan hafızasını geliştirmede çok önemli bir araç olduğunu vurgulayarak başlayan Çetinkaya, müziğin kendisinin de aynı zamanda bir bellek görevi üstlendiğini söyledi.
Müziğin icra edilmesinde hafızayı harekete geçirenin ne olduğu ve bu müzik hafızasının nasıl aktarıldığı konusu üzerinde duran Çetinkaya, Hindistanlı ünlü müzisyen Ravi Shankar ve kızı Anoushka Shankar’ın “sitar dersleri” olarak bilinen videosunu, müziğin yazılı bir belge olmadan (notasız) nasıl aktarılabildiğine örnek olarak gösterdi. Ravi Shankar’ın bir ragayı (mod, melodi) okuması ve kızı Anoushka Shankar’ın duyduğu sesi sitarla icrasını içeren bu örnek göz önünde bulundurularak, Çetinkaya doğu müziklerinde hafıza ve müziğin ne denli iç içe olduğunun altını çizdi.[1]Örneğin, Hint müziğinde dört yüzün üzerinde raga kutsal addedilerek nesilden nesile yazılı bir kaynak olmaksızın yüzyıllarca hafızaya dayalı bir sistem aracılığı ile aktarılmıştır. Türk müziğinin de benzer bir şekilde zamanımıza intikal ettiğini söyleyen Çetinkaya, örneğin Itri’nin üç yüz yıl önce bestelediği bir eserin hem bir sanat eseri olarak hayatiyetini devam ettirdiğini hem de bestelendiği zamanın hissiyatını, ritmini, düşüncesini, mekân kullanımını ve sanatın icra şeklini hafıza sayesinde bize ulaştırdığını söyledi.
Türk müziğindeki hafıza aktarımının meşk sistemi ile sağlandığını söyleyen Çetinkaya, hafıza ve meşk sisteminin merkezinde ritim olgusunun bulunduğuna dikkat çekti. Hafızanın oluşması ve aktarılmasında frekans üzerinden yapılan değerlendirme ve kabullerin de ele alındığı konuşmada Çetinkaya, frekansın hafıza üzerindeki etkisi ve hafıza oluşturma bağlamındaki anlayışa alternatif olarak usul sisteminin, yani ritmik olgunun daha doğal ve fıtri olduğunu vurguladı. Meşk sistemi ve usta-çırak ilişkisi aracılığı ile herhangi bir yazılı kayıt olmaksızın, sadece hafızaya dayalı bir şekilde, içerisinde tarih, kültür ve medeniyetimizi barındıran bu sanatın günümüze kadar ulaşması hayret verici olmakla birlikte ve takdire ve dikkate ziyadesiyle layıktır. Bunu sağlayan ritim olgusu içerisinde müzik, hafızanın sistematik bir yapıda olmasını ve hayat bulmasını sağlayan en önemli unsurdur.
Tarihte ilk sistematik müzik okulu Safiyyüddîn Urmevî tarafından on üçüncü yüzyılda kurulmuştur. Aynı yüzyılda Batı’da da bir müzik sistemi oluşmaya başlamıştır. Ancak Batı müzik sisteminin farkı, müziğin yazılı olarak on üçüncü yüzyıldan itibaren nota sistemleri ile kayıt altına alınmasıdır. Bu minvalde müzik üzerinden bir Doğu-Batı tahlili yapıldığında, bu iki farklı kutbun müzik özelindeki kabulleri üzerinden insana, doğaya ve sanata bakış ve algı farklılıklarını da görmenin mümkün olduğu söylenebilir. Doğu müziğinin ve özelde de Türk müziğinin koma ve ses zenginliği, anahtarlar üzerinden bir sınıflandırmasının olmaması ve de beste ve icra hususlarında sanatçıyı zorunlu bir kalıba sokmadan, serbest, üretken ve yenilikçi bir anlayış içerisinde olması insan fıtratına daha uygun görünmektedir. Bununla birlikte müzik tarihi boyunca eserlerin kaybolmasını önlemek içgüdüsüyle Nai Osman Dede, Ali Ufki, Hamparsum Efendi, Dimitri Kantemiroğlu gibi bazı isimler tarafından eserler notaya alınmış ancak bu, genel bir anlayışa dönüşmemiştir. Çünkü eser sahipleri eserlerinin kağıtta değil insanların gönüllerinde ve hafızalarında ve yine insan vasıtasıyla yaşamasını ve yer etmesini arzu etmişlerdir. Yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan binlerce eser bu başarının şahidi ve ispatıdır.
Konuşmasının son bölümünde Hermes’in “Allah kâinatta muazzam bir beste, kompozisyon yapmıştır ve bizler sadece bu besteyi icra eden birer enstrümanlarız” sözüne atıfta bulunan Çetinkaya, enstrümanın akordunun bozuk olabileceğini ancak bunun eserin kötü olduğu mânâsına gelmeyeceğini söyledi. Son tahlilde, kendi sesimize, kendi akordumuza, kendi müziğimize ve kendi kültür ve hafızamıza dönmemizin veyahut en azından Tanzimat’tan bu yana oluşan boşlukların, algılama ve hafıza kayıplarının giderilmesinin ne kadar önemli ve aciliyetli bir mesele olduğunun altını çizen Çetinkaya soru-cevap kısmından sonra konuşmasını sonlandırdı.
[1]Sitar lessons olarak bilinen videoya buradan ulaşabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=OuJ2VeIbFOU
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ