- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 67 YIL: 2008
- Üniversite ve Eleştirel Düşünce
Üniversite ve Eleştirel Düşünce
Süleyman Seyfi Öğün
3 Temmuz 2008
Değerlendirme: Osman Safa Bursalı
Yaz seminerlerinin dördüncü gününde ilk sunum Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Süleyman Seyfi Öğün tarafından gerçekleştirildi. Üniversitenin eleştirel düşünce ile aynı şeyi ifade edip etmediğini sorgulamakla konuşmasına başlayan Öğün, konunun oldukça geniş bir tartışma alanını içerdiğini belirtti. Öğün’e göre eleştirel düşünce üniversitenin bir kurucu ilkesi/değeridir. Bu değeri vurgulamak önemlidir fakat üniversitenin müesses bir varlık olmasından dolayı, kurucu ilkeyle doğrudan bağlantılı olmayan ilkeler de söz konusu olabilir. Müesses dünyada işlemler ve işleyişler mevcuttur, bu faaliyet sırasında kurucu ilke üzerinde tekrar tekrar işlem yapılmamalıdır. Hep eleştirel düşünce endişesiyle günlerimizi geçiriyorsak, işin ethosunu fazla abartmış ve pathosunu göz ardı etmiş oluruz. İlke ve işleyiş arasındaki gerilimin ortaya çıkardığı en temel problem ise, eleştirel düşünceyi daha müesses kılmanın imkânlarının nasıl aranacağıdır.
Bu probleme yaklaşmak babında üniversite-eleştirel düşünce ilişkisinin akraba kavramlarını hatırlamanın ve bu ilişkiler hakkındaki hükümlerimizin ne derece doğru olduğunu tartmanın faydalı olduğunu düşünen Öğün, ilk olarak üniversite-özgürlük münasebetini ele aldı. Özgürlük pozitif anlamıyla, yani zamandan ve zeminden bağımsız olma bakımından düşünüldüğünde, üniversiteyi özgür sayamayız. Çünkü üniversite esasında ebedî bir mahkûmiyettir. Çileci (asketik) bir yoldur. O müesseseye giren kişi özgürlükle engellenmemelidir. Eğer özgürlüğün negatif (ilişkisel) anlamı nazara alınırsa, üniversitenin belli bir seviyede özgür olduğu söylenebilir. Üniversitenin de bağlantılı olduğu müesseseler birbirlerine müdahalede bulunmamalıdır. Bunlardan anlaşılması gereken şey, üniversitelerin özgür olmadığı, fakat ‘özerk’ olduğudur. Özerklik iki anlam taşır: Bağlantılı müesseselerin birbirinin müdahalesinden uzak olması ve müessese içindeki kişilerin birer yaşam tarzı (modus vivendi) haline getirdiği sorumluluklar taşımaları. Özerklik aynı zamanda üniversite mensubunun mahkumiyet halini daha iyi ifade etmektedir.
Bir diğer akraba kavram ‘bağımsızlık’tır. Öğün’e göre eleştirel düşüncenin bağımsız düşünceyle eşleştirilmesi bir fetişizmdir; zira bu dünyada kimse bağımsız değildir. En önemli bağımlılıklar da kendi yaşamımızın, kendi biyografimizin başkalarınınkiyle ve sosyal biyografya ile iç içe geçmiş olmasıdır. Bu durumdan kurtulmamız mümkün gözükmediğinden bağımsız düşüncenin var olması güçtür. Fakat insanın tümden bağımlı düşünmesi de gerçekçi olmayacaktır.
Konuşmacı bağımlı düşünce yerine ‘bağlı’ düşünceyi teklif ederek ara bir yol bulmaya çalıştığını belirti. Nihayet, eleştirel düşünce “tarafsız düşünce” ile aynı şey değildir. “Tarafsız düşünce” diye bir şey olmayacağını söyleyen Öğün, üniversitede taraflı düşüncenin nasıl geliştirilebileceğinin öğrenilmesi gerektiğini önerdi. Ona göre üniversite, anlama isteğimiz yanında taraflı olma isteğimizi ikinci plana düşürmenin metotlarını gösterir. Akraba kavramları toparlamaya çalışan Öğün şunu söyledi: “Üniversite bağımlı olmadan bağlı olmayı, özerkliği özgürlükle karıştırmamayı ve taraflılığımızı nasıl disipline edebileceğimizi öğrendiğimiz bir yerdir.”
Bu ilişkileri gösterdikten sonra konuşmacı, bütün bu faaliyetin niçin yapıldığı sorusunu sordu ve cevap olarak, insanda basit bir merak olan anlama isteğine işaret etti. Anlama işini insan aklı sağlar, dolayısıyla üniversiteyi akıl kurar. Fakat bu akıl belli işlere indirgenmiş olan değil, tüm şubelerinin hesaba katıldığı bir akıldır. Anlama isteğinin ödülü ise, merakın tatmininden başka bir şey değildir.
Öğün, anlama faaliyetinden neyi kastettiğini daha iyi göstermek için, bilim konusuna değindi. Ona göre eleştirel düşünce-bilim ilişkisi toptan reddedilmelidir. Üniversite ile bilim aynı şey değildir; sanılanın aksine üniversite bilim yuvası hiç değildir. Eleştirel düşüncenin olduğu yerde bilimi barındırmak mümkün olmaz, bilimin ayrı bir örgütlenmeye sahip olması gerekir. Çünkü bilim adamı belli varsayımlarla faaliyet gösterdiğinden, araştırma konusu yaptığı nesneleri eleştiriye tâbi tutamaz. Oysaki konusu beşerî haller olan düşünce, eleştiriye açıktır. Meselesi nesnel değil, beşerî nitelikte olan şeyler eleştiriye yer açar, yani eleştirel düşünce üretmek için odağa insanı koymak gerekir.
Üniversitenin anlamlandırma faaliyetlerini içerdiğini belirten Öğün, üniversite hocasının aslında bir ‘hikâye’ anlattığını savunmaktadır. Fakat bu hikâye basit değil, çok katmanlıdır. Başka anlatıların nasıl anlatıldığı üzerine yoğunlaşan bir anlatıdır. Aynı zamanda doktrinerdir. Belli bir metoda, disipline bağlı olarak ortaya çıkar. Dogmatik değildir, eleştiriye açıktır. Doktrin sayesinde başkalarının (içeriğine katıldığımız ya da katılmadığımız) anlamlandırmalarını anlamlandırırız. Ama her hikâyeye de inanmak zorunda değiliz. Öğün’e göre bize anlatılan hikâyenin “niçin o şekilde anlatıldığı”nı, “anlatılmadan kalan şeyin niçin anlatılmadığı”nı sormak en tabii hakkımızdır. Böylelikle kendi anlamlandırmamızı yapma imkânı elde ederiz, doktrinimizi ortaya koyabiliriz. Konuşmacı hikâyeleri içeriden çok iyi anlamaya vurgu yaparak, söyleneni söylenmeyen şeylerle ve başka şeylerle yorumlama faaliyetinin, her hikâyeye inanmamanın bir gereği olduğunu belirtmektedir. Zaten eleştirel düşünce esasında bu mantıkta yatmaktadır. Öğün konuşmasını böylece bitirdikten sonra, dinleyicilerin daha ziyade üniversite-bilim ilişkisi hakkında yönelttiği soruları cevapladı. Bir buçuk saati aşan bu sunum üniversite-eleştirel düşünce-bilim ilişkisinin eleştirel bir nazarla incelenmesi vurgusunun önemli olduğunu gösterdi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ