- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 67 YIL: 2008
- Öğrenilmiş Çaresizlik
Öğrenilmiş Çaresizlik
Elif Kara
3 Mayıs 2008
Değerlendirme: Harun Türker Kara
Küresel Araştırmalar Merkezinin Özel Etkinlik programının Mayıs ayındaki ilk konuğu Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi ve Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda doktora adayı Elif Kara idi. “Öğrenilmiş Çaresizlik” konusunun özellikle din psikolojisi alanındaki izdüşümlerini inceleyen konuğumuz Kara ile konunun dinî ve psikolojik boyutları üzerine konuştuk.
Sunumuna 1965’den bu yana “öğrenilmiş çaresizlik” kavramının kullanılmaya başladığını belirterek başlayan Kara, çaresizliğin öğrenilebilmesinin anlamını ele alarak kavramın çerçevesini çizmeye çalıştı. Öğrenilmiş çaresizlik kavramını ilk kez ortaya atan Seligman’ın hayvanlar üzerinde uyguladığı bir deneyi anlatarak kavrama giriş yapan konuğumuz, bu deneyle insan psikolojisinin süreçlerinden birine de ışık tutulduğunu vurguladı. Söz konusu deneyde hayvanlar önce kaçamayacakları, baş edemeyecekleri bir acıya maruz bırakılmışlardır. Denek hayvanlar, bir süre kaçmak için çabalamışlar fakat başarılı olamamışlardır. Bu ilk uygulama birkaç kez yapıldıktan sonra hayvanlara yeni bir acı verici şok, başarabilecekleri kaçma fırsatıyla beraber verilmiştir. Ancak hayvanlar bu defa kaçmayı denememişlerdir.
Öğrenilmiş çaresizlik modeli açısından, bu deneyin önemi, deneklerin “davranışın sonucu etkilemeyeceği”ne dair bir öğrenme kazanmış olmalarıdır. Daha sonra yapılan insan deneylerinde de benzer sonuçlara ulaşılmıştır.
Kara, bunun ancak öğrenilmiş çaresizlik ile mücadele edebilme yollarını gösteren eğitimlerle aşılabileceğini vurguladı. Çaresizlik hissine kapılmanın genel olarak dışsal ve içsel nedenleri olduğunu belirterek, ‘kader’ inancının modelin kurgusu gereği içselleştirilerek daha ciddi çaresizlik algısına yol açtığını söyledi. Kader anlayışını öğrenilmiş çaresizlik ekseninde inceleyen konuğumuz şu saptamalarda bulundu: “Öğrenilmiş Çaresizlik modeline göre, bir birey, ne tür bir davranışta bulunursa bulunsun, belirli bir sonucu kontrol edemediğini öğrendiği takdirde bir başarısızlık beklentisi oluşturacak ve benzer durumlarda, davranışlarıyla sonucu kontrol etmesi mümkün olsa bile gereken davranışları yapmayacaktır.”
“Bazı insanların kişisel kontrol duygusu yüksek iken, bazı insanlar davranışları ile başlarına gelen olaylar arasında bağlantı kurmazlar. Dış kontrol odaklı bireylerin, olumsuz olayların gerçekleşmesini engelleyemeyecekleri düşüncesiyle, iç kontrol odaklı bireylere oranla daha fazla kaygı, stres ve depresyon yaşadıkları görülmüştür. Yaşadığı olayların kontrolünü hiçbir şekilde kendi elinde görmeyecek şekilde bir kader inancına sahip olan kişi, dış kontrol odaklıdır ve bu şekilde başarıyı kendi çabalamasına bağlı düşünmeyen, içsel dinamiklerini değerlendirmeyen kişi çaresizliğe oldukça açıktır.”
“Dinimizde özgür irade ile davranan insan, seçimlerinin sonucundan sorumlu tutulmuştur. Ancak, cebri kader anlayışı, kişilerin çevrelerindeki olaylarda etkili olamayacaklarını, olumlu olumsuz tüm koşullarda kaderin önünde sürüklenen bir yaprak gibi her şeye boyun eğmeleri gerektiği düşüncesini içermektedir. Bu yön göz önünde bulundurularak, bu şekilde inanmanın çaresizliğe itebileceğini söyleyebiliriz. Zira bu modele göre kişinin olaylar üzerinde kontrolü yoktur.”
“Kader inancı değerlendirilirken, çaresizlik içeren düşünce çizgisinde olmamak, psikolojik açıdan ve dinî inanç açısından önemlidir. İnsan hayatında önemli bir yer tutan dinî inanç, inancın özünde sunduğu insanın iyiliği ve gelişimi esasına ters düşecek şekilde yorumlandığında psikolojik yaralar açabilmektedir. Bunun önlemini almak için bu gibi psikolojik çalışmalara ihtiyaç vardır.”
Kara’nın özellikle kader inancını öğrenilmiş çaresizlik açısından ele alması, dinleyicilerden kader inancının çok basite indirgendiği eleştirilerini alsa da bu konuda amprik çalışmalar yapıldığını ve bulguların istatistiki açıdan anlamlı olduğunu vurgulaması ve bu sonuçları paylaşma sözü vermesi tartışmaları hafifletti.
Dinleyicilerin üzerinde durduğu bir diğer husus, özellikle müzakere ve reel politik meselelerde “çaresizliğin öğrenildiği” konusunda bulgular olup olmadığı ise, sonraki çalışmalara ilham verecek bir esin oldu.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ