- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 67 YIL: 2008
- Pınar Yayınları
Pınar Yayınları
Cevat Özkaya
14 Nisan 2008
Değerlendirme: Şeyma Şahinoğlu
Türkiye Araştırmaları Merkezi, Türkiye araştırmaları bünyesinde değerlendirilebilecek, Türkiye üzerine yayın yapan dergi ve yayınevleriyle Türkiye’ye dair yayıncılık yapmanın problemlerini, bugününü ve geleceğini tartışmaya devam ediyor. Bu minval üzere düzenlenen TAM Sohbet programının üçüncü konuğu Pınar Yayınları’ndan Cevat Özkaya idi. Söyleşide Pınar Yayınlarının kuruluşundan, dönemin siyasî şartlarına uzanan bir serüveni dinleme imkânı bulduk.
Özkaya, öncelikle yayıncılık maceralarının nasıl bir serüven takip ettiğinden bahsetti. “Yayıncı olalım” diye yayıncılığa başlamadıklarını ifade eden Özkaya’nın vurguladığı üzere “yayıncılık”ları aslında, 1980 öncesi süreçte Türkiye’deki gruplaşmaların bir sonucuydu. Özkaya, o dönemde, 64’lerde bir öğrenci hareketi şeklinde başlayan ve devletle bir biçimde bağlantıları bulunan Yeniden Milli Mücadele Hareketi içinde olduklarını belirtti.
Yayıncılık faaliyetinden önce bir süre öğretmenlik yapan Özkaya, İstanbul’a geldikten sonra bir anlamda kendini yayın dünyasının içinde bulmuş. Konuşmasına 80 İhtilalinin yayın dünyasında bıraktığı etkilere dair ilgi çekici tespitlerle devam eden Özkaya’ya göre, o dönemde darbe yanlısı olmayan insanlar bile darbe beklemeye başlamışlardı. Çünkü, çocuğunu okula gönderen anne-baba, çocuğunun eve sağlam dönmesini istiyordu. Konuğumuz, darbenin yayın dünyasıyla ilişkisini de şu şekilde dile getirdi:
“Bizim hareketimizde de o dönemde bir sarsıntı başladı. Biz o dönemde Yeni Ortam diye bir gazete çıkardık. Aynı dönemde Bizim Anadolu gazetesi var, Yeni Asya var, Babıâli’de Sabah var. Necip Fazıllar, İrfan Atagül ağabeyler vs. var camiada. Fakat ‘bizim’ diyebileceğiniz basının hepsini toplasan öbür basının onda birine bile denk gelmiyordu. Bizim gençliğimiz İnkılab, Aka ve Remzi yayınevlerinin kitaplarıyla geçti. Biz de bu basın hayatına girmek istiyorduk. Gazete çıkarmaya gücümüz yoktu ama yayın yaptırabilirdik. Böyle düşünüyorduk. İnsanlar bunun için parasal yardımda bulundular. Bu insanların çoğu şirketin ortağı bile olmadı, sadece parasal yardım etti. Bizde kitap aslında tebliğ vasıtasıdır ve tebliğe konu olan bir şeyin para ile satılması da bizim alışık olduğumuz bir şey değildir. Ancak insanların nezdinde kitabı kıymetli hale getirmenin yolu kitabı parayla satmaktı. Hareket gevşemeye başladığında ise çok fazla kendi kendimize kaldığımızı fark ettik. MTTB ile binamız karşı karşıya olduğu halde hiçbir MTTB’li arkadaşı tanımadığımı fark ettim. Bu sadece bizim için böyle değildi, her grup kendi içinde dönüyordu. Ama ihtilalden sonra etrafımızdaki halkalar yıkılınca sudan çıkmış balığa döndük ve bir dağılma süreci başladı. Biz de o dağılma sürecinde, Anadolu’ya gidecek olan bu arkadaşları en azından iyi işler yapan arkadaşlar olarak gönderelim istedik. Birilerine bir şeyler anlatalım istedik ve bu düşüncemiz bir kitapevi kurmayla kendini gerçekleştirdi. Oraya gençler gelir, derlenir toparlanır yayınevi de kendini devam ettirmiş olur, diye düşündük. Bu şekilde başladık.”
Özkaya, konuşmasına yayınevi çevresinden isimlere dair hatıralarını paylaşarak devam etti. Söyleşi, soru cevap faslıyla nihayet buldu.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ