- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 83 YIL: 2013
- İmgenin Belleği
İmgenin Belleği
Zeynep Sayın
2 Kasım 2013
Değerlendirme: Zeynep Köroğlu
Sanatın görünürlüğünü ve zaman ile temasını imge üzerinden gerçekleştirmesi imge-hafıza ilişkisini de beraberinde getirir. Sanat Araştırmaları Merkezi’nin SanatHafıza program dizisinin onuncu oturumuna konuk olan Prof. Dr. Zeynep Sayın “İmgenin Belleği” başlığı altında bu ilişkiyi ele aldı. Konuşmasına uzun bir süredir Türkiye’deki güncel sanat ortamının “görsel bilinçaltı” üzerine çalıştığını belirterek başlayan Sayın, “bilinçaltı” ile morötesi ışığa benzer şekilde var olan fakat göremediğimiz bir alanı kastettiğini belirtti. Bir ağacın kesitinden nasıl ki aldığı nem ve ısı miktarını, yaşını okuyabiliyorsak görsel ve yazınsal imgelerin katmanlarından da içinde yer aldıkları geleneğin serüvenini okumak mümkündür. Bugün Türkiye’de açığa çıkan bir imge Orta Asya’dan göç ederek Anadolu’ya gelişin ve Yunan üzerinden Roma ile karşılaşmanın izlerini kaçınılmaz bir şekilde taşıyacaktır. İmge, bellek sahibi, canlı ve canlandırıcı bir varlıktır. Fakat mesela müzede sanat eseri ile seyirci arasındaki ilişki “müze”nin mozole (mezar) ile etimolojik akrabalığına uygun olarak tam tersi istikamette kurulur. Müzeye kapatılan bir imgenin canlılığı elinden alınmıştır.
Sayın, Walter Benjamin’in “diyalektik imge” kavramı üzerinden imgenin canlılığı meselesini ayrıntılandırdı. Benjamin “diyalektik imge”yi Pasajlar kitabında antikacılardaki eşya için kullanır. Bununla antikacıdaki bir nesne üzerinden yüzyılları okumanın mümkün oluşunu kasteder. Kavramın etimolojik hikâyesini anlatan Sayın, Benjamin’in kullanımına “geleceğe açıklığı” da eklediğini belirtti. Diyalektik kelimesi dia ve legeinin birleşimidir. Legein, “toplamak ve ayrıştırmak” suretiyle gerçekleşen bir okumayı anlam olarak barındırır. Almanca yazılmış şarap şişesi etiketlerinde yer alan “weinlese” kelimesi buna örnek olarak verilebilir. Bağbozumunda iyi güneş almış üzüm almamış olandan “ayrılarak toplanır”, “üzüm okunmuş” olur. Dia ise “bir şeyin içinden geçmek” demektir. O hâlde “diyalektik imge” bütün tarihlerin içinden geçerek, kendinin dışında bir şeye geçerek, oradan başka bir şeyi ayrıştırarak, başka bir yerde toplayarak bütün bu yüzyılların birikimini kendi içinde barındıran imge demektir. İmge böylece geçmişi bugüne taşır ve yeni bir bakma biçimi öğreterek yeni bir gelecek önerisinde bulunur.
Sayın, Cihat Burak’ın birkaç resmi ile diyalektik imge meselesini örneklendirdi. İlk örnek I. Ahmet’in Rüyası isimli resimdi. Merkezî perspektife uygun bir resimde “derinlik” resmin içine yerleştirilir. Böylece bakışın alacağı istikamet ve “kaçış noktası” belirlenmiş olur. Seyirci resmin ufuk noktasına egemen bir bakışla yönelir. hâlbuki bariz perspektif “hata”ları taşıyan I. Ahmet’in Rüyası, resimden seyirciye doğru açılıyor gibidir. Figürlerin seyirciye dönük bakışları da bu etkiyi kuvvetlendirir. Seyirci imgeye egemen değildir. Cézanne’ın “gözleri açılan bir kör gibi çizme ve böylece insanların gözlerini açma” isteğini hatırlatan bir edayla seyirciye bakan imge geleceği açmaktadır. Ayrıca resmin bir “rüya”yı tasvir ediyor oluşu da mühimdir. Rüya, tabir edilir. “Tabir” kelimesinin kökü “tebere” ise, hem “köprünün bir yanından öte yanına vadiyi geçmek” hem de “yara yara suyun içinden geçmek” anlamına gelir. Rüya tabir etmek, “burası ile orası arasında aracılık etmek”tir. Burak’ın figürleri bir hayal perdesinden geliyor gibidir. Bu meseleyi “tabir gerektiren rüyalar”, “insanların bu dünyada uykuda oluşu” ve “dünyanın bir hayal perdesi oluşu” konuları ile birlikte düşünmek isabetli olacaktır.
Sayın’ın Cihat Burak’tan gösterdiği ikinci resim 19 Mayıs idi. Burak’ın birçok şölen resminden biridir bu. Cumhuriyet sonrası bir kutlama anını tasvir eden bu resmi anlamak için geriye doğru gitmek ve Osmanlı, Bizans ve eski Yunan’a uzanan bir arkeolojik kazı yapmak gerekmektedir. Eski Yunan’da bayramlar, tanrılar ve insanların buluşma zamanlarıdır. Baharda gerçekleştirilen Dionysos ayinleri ölmeyi ve yeniden dirilmeyi canlandırır. Bu ayinler zamanla Atina denen “polis”in meşruiyet aracına dönüşerek tiyatro biçimini almıştır. Bizans’ta ise hipodrom şenlikleri aynı şekilde Bizans imparatorunun meşruiyet aracıdır. Padişah ailesinin sünnet ve nikâh düğünlerinin hipodrom şenliklerinin mekânı olan Sultanahmet Meydanı’nda yapılması Osmanlı’nın, Bizans’tan devraldığı şenlik alışkanlıklarına işaret eder. Burak’ın 19 Mayıs’ında ise tanrıların yerinde “devlet” vardır. Millî bayramlarda şanlı devlet yeryüzüne inip halkı ile buluşur ve meşruiyetini sağlar.
Sayın sunumunda Burak’a ait Eylemlerimiz ve Kültür Bekçisi isimli resimlerine dair de değerlendirmede bulundu.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ