Uluslararası Hukuk Çerçevesinde BM Güvenlik Konseyi’nin Yeniden Yapılandırılması

Selman Öğüt

1 Şubat 2014
Değerlendirme:
Ahmet Aslantaş

Küresel Araştırmalar Merkezi’nin daha evvel Vasilika Sancin ve Halil Rahman Başaran ile gerçekleştirdiği yuvarlak masa toplantılarında özellikle Koruma Sorumluluğu (R2P) kapsamında BM Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin uluslararası müdahalelere yönelik tavrı tartışılmıştı.Bu toplantı ise, Selman Öğüt’ün 2013 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde hazırladığı “21. Yüzyılda Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Yeniden Yapılandırılması” başlıklı doktora tezi çerçevesinde bizatihi bu kurumu ve reform tartışmalarını konu aldı. Öğüt’ün Türkiye’de şimdiye kadar bu alanda yapılmış en kapsamlı doktora tezi niteliğindeki çalışması, bu yıl içerisinde aynı adla On İki Levha Yayıncılık tarafından kitap olarak basıldı. Selman Öğüt’ün sunumu uluslararası hukukla ve BM gibi belirli bir hukuki metin üzerine inşa edilmiş bir kurumla ilgili olması hasebiyle, öncelikle buna dair hukuki bilgileri açıklamak, ardından sözü edilen hukuktan kaynaklanan sorunlar çerçevesinde BM’ye getirilen eleştirileri ortaya koymak konunun anlaşılabilmesi için elzemdir.

Cari olan uluslararası hukukta güç kullanma yasağı vardır. Bu yasağa göre meşru müdafaa hali ve BMGK kararı olmaksızın bir devlet diğer bir devlet üzerinde fiilî kuvvet kullanamaz. BMGK’nın uluslararası düzen açısından böylesine önemli kararları almaya yetkili olması, onu mevzuatıyla, yapısıyla ve üyeleriyle tartışmaların odak noktasına taşımaktadır.

BMGK’yı önemli kılan, yukarıda belirttiğimiz gibi uluslararası hukuk açısından sonuç doğuran -tavsiye niteliğinde veya uluslararası bağlayıcılığı olan- kararlar almasıdır. Konsey 15 üyeden 9’unun olumlu oyuyla karar almakla birlikte daimi üyelerden birinin (Çin, Rusya, Fransa, Amerika, İngiltere) olumsuz oy kullanması veto anlamına gelir ve önerge reddedilir.

BMGK ve karar alma mekanizmasını bu şekilde kısaca açıkladıktan sonra eleştiri ve reform taleplerinin yöneldiği noktalara değinmek yerinde olur. Buna göre veto hakkı, BM kurulurken o zamanki uluslararası güç sistemini dizayn eden devletlere tanınan bir haktır. Dolayısıyla kaynaklandığı nokta hukuki değil, siyasidir. Bu siyasilik sebebiyle veto hakkını kullanırken BMGK’nın daimi üyeleri genel hukuktan kaynaklanan bazı kaidelerle bağlı değillerdir. Bunlardan biri de hakların kullanımına temel teşkil eden “dürüstlük kuralı”dır. Bu kurala göre, kimse hukuktan kaynaklanan bir hakkını açıkça kötüye kullanamaz; bu kötüye kullanılan hakkı da hukuk düzeni korumaz. Ancak daimi üyeler veto hakkını siyasi bir hak olduğu için kötüye kullanabilmektedir. Karar alınması gereken konunun aciliyeti göz ardı edilerek sistemi tıkayacak şekilde daimi üyeler tarafından veto hakkının kullanılması BMGK’ya yöneltilen eleştirilerden biridir. Karar alma sürecinin şeffaf bir biçimde değil de kapalı kapı diplomasisiyle yürütülmesi ise diğer bir eleştiri konusudur. BM kurulduğunda bu karar alma süreci tüm üye devletlere açıkken zamanla bu şeffaflık ve katılım oranı azalmıştır. Ayrıca bu kararlar açısından BMGK’nın hesap verebilirliği de yoktur ve dolayısıyla benzer olaylara dair aldığı farklı kararlar sorgulanamamaktadır.

Öğüt, konuşmasında sistemi tıkayacak şekilde veto hakkının kullanıldığı durumlarda BM’nin Genel Kurul eliyle aldığı bazı tarihî kararlara değindi. 1950’de gerçekleşen Kore gerilimine dair alınan karar bunlardan biriydi. Veto hakkıyla Güvenlik Konseyi’nin işlemez hale gelmesi üzerine Genel Kurul, (BM Şartı’nda buna dair hiçbir hukuki dayanak bulunmamasına rağmen) uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına dair bir karar çıkartarak bu krize müdahale etmişti. BM Genel Kurulu’nun aldığı bu karar hukuki değildi, ancak meşruydu. Bu karardan sonra uluslararası hukuk doktrininde insan haklarını temelden sarsan bir olay yaşandığında BMGK’nın, bu örnekte olduğu gibi, bypass edilerek Genel Kurul’dan karar alınması gerektiği tartışma konusu olmuştur.

Karar alma mekanizmasını ve veto hakkını bu şekilde açıkladıktan sonra Öğüt, BMGK’nın üyelik sistemine yönelik eleştirileri ve reform taleplerini sıralaı: (i) 15 üye devletli bu sistem demokratik değildir; çünkü BM kurulurken dünya üzerinde 65 devlet vardı, ancak şu an bu sayı 200’ün üzerine çıkmıştır. (ii) BMGK’ya seçilen geçici üyelerin coğrafi dağılımı da dengesizdir. (iii) BMGK’nın şu ana kadar aldığı kararların yarıya yakını Müslümanları ilgilendirenkararlar olmasına rağmen Konseyde Müslümanlar temsil edilmemektedir.

BMGK’nın bu yapısını değiştirmek için on yıllardır çeşitli girişimlerde bulunulmakta ve fakat özellikle daimi üyeler bu konuda girişimde bulunan farklı devletleri desteklemeyerek bu reform taleplerini ve girişimlerini akamete uğratmaktadır. Ancak şu bir gerçek ki BM’nin kuruluş amacı olan uluslararası barış ve güvenliğin korunması mevcut yapıyla mümkün değildir.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.