- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 90 YIL: 2016
- Kelâmın Tümel Bir Disiplin Olarak İnşası
Kelâmın Tümel Bir Disiplin Olarak İnşası
Hayrettin Nebi Güdekli
Değerlendirme:Melike Nur Özdemir
Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı serisinin Mart ayındaki ilk konuğu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Ar. Gör. Hayrettin Nebi Güdekli oldu. Güdekli, doktora tezi çerçevesinde gerçekleştirdiği sunumunda sekizinci yüzyılda kelâmın tek tek teolojik problemlere çözüm bulan bir çalışmadan sistematik bir disipline dönüşüm sürecini ele aldı.
Kelâm ilminin inşasını iki evrede incelediğini belirterek konuşmasına başlayan Güdekli, bu iki evreyi sınırlandıran tarihlere değindi. Buna göre kelâmi düşüncenin başlangıcı, hicri birinci asrın son çeyreğine rastlar ve Mutezili kelâmının kurucusu sayılan Ebu Huzeyl’in fikir sahnesine çıktığı hicri ikinci asrın yarısına kadar devam eder. İkinci evreyi ise Cahız’ın vefatı sonlandırır. Güdekli, kendisinden önceki kelâm tarihçilerinin isimlendirmesine sadık kalarak ilk evreyi kelâmın başlangıç dönemi, ikincisini ise tümelleşme dönemi şeklinde adlandırdığını ifade etti ve bu dönemlere ilişkin tahlilleriyle kelâmi düşüncenin doğuşunu ve zamanla geçirdiği değişimi mercek altına aldı.
İlk olarak, erken dönemde kelâmi düşüncenin şekillenmesinde rol oynamış tarihi olaylara değinen Güdekli, Hakem Olayı’nın ardından Haricilerin büyük günah meselesini gündeme getirmeleriyle birlikte iman ve küfür gibi kavramların mahiyetlerinin tartışılmaya başlandığını belirtti. Güdekli’ye göre, kaynağını bir insanın fiilinden alan bu tartışmalar zamanla iman-amel ilişkisine ve ardından amelin kökenine dair tartışmalara evrilmiş, nihayet insanın iradesinin olup olmadığı meselesine dayanmıştır. Burada Tanrı’nın iradesi de söz konusu edilmiş, Tanrı hakkında ortaya konulan çeşitli önermelerle Tanrı’nın sıfatlarına dair yeni bir tartışma alanı açılmıştır. Sıfatlar konusunda, teşbih ve tenzih olmak üzere iki ana yaklaşımdan bahseden Güdekli, konuşmasında bu yaklaşımlara mensup kişilerin çeşitli ifadelerine de yer verdi. Güdekli’ye göre erken dönem kelâmi düşüncenin odaklandığı tüm bu konular iki başlık altında toplanabilir: insanın iradesi sorunu ve teşbih-tenzih meselesi. Güdekli, kelâm ilminin inşa sürecinin ikinci evresini Mutezili kelâmının bir ekol olarak ortaya çıkmasıyla başlatır. Bu bağlamda Mutezili kelâmının, erken dönemin iki ana problemi üzerinde şekillendiğini vurgulayan Güdekli, Mutezili kelâmındaki beş esastan ikisinin, adalet ve tevhid esaslarının, erken tarihlerde ve bahsedilen iki problemin kavramlaştırılması neticesinde belirlendiğini ifade etti.
Ardından kelâm ilminin bir disiplin olarak teşekkülü üzerinde duran Güdekli, kavram, önerme, kıyas ve yargıların erken dönemde de gözlenebildiğini, ancak tümelleşme döneminde ele alınan problemlerin ve bunların çözümünün erken dönemden farklılık arz ettiğini söyledi. Güdekli’ye göre ilk dönemde üzerinde durulan sorunlar daha çok Müslüman toplumu ilgilendiren ve naslara başvurularak çözüme kavuşturulabilen tikel meseleler olmuştur. Mutezili kelâmın kurucusu Ebul Huzeyl’le birlikte Müslüman olmayan kimselerle diyaloga girilmiş ve çözümünde naslara başvurmanın yeterli görülmediği nispeten daha evrensel problemler, yani tümel meseleler gündeme gelmiştir. Kelâmi önermelerin problem alanlarını naslardan almalarına rağmen, ikinci dönem kelâm alimlerinin problemleri çözerken nasları kullanmayışını iki açıdan değerlendiren Güdekli, ilk olarak, “nasların bilgi değeri yalnızca inananlar için geçerlidir” görüşünün bu dönemde kabul edildiğini ifade etti. Diğer yandan, nasların bilgi kaynağı olarak kullanılmasının ancak bilgisel meşruiyetleri temin edildiği takdirde mümkün olduğunu bildiren konuşmacı, Mutezili kelâmının özellikle bu ilke üzerine temellendiğini vurguladı.
Kelâm ilminin yalnızca Müslümanlara yönelik bir disiplin olarak ele alınmaması ve kelâmi önermeleri doğrularken naslarla yetinilmemesi, bir önermenin doğrulanışında başvurulacak kaynakların araştırılmasına, diğer bir deyişle, insanın idrak gücünün incelenmesine yol açmıştır. Bu dönemde idrak gücünün beş duyu ve akıl olarak tespit edildiğini çeşitli rivayetlerden örneklerle açıklayan Güdekli, iki farklı bilgi edinme yolunun birbirinden farklı iki varlık tarzına işaret ettiğini, dolayısıyla burada bilgi teorisiyle ontolojinin eşzamanlı gelişimini gözleyebileceğimizi bildirdi.
Güdekli, konuşmasının ilerleyen kısımlarında, kelâm ilminde kullanılan yöntemin gelişim sürecine değindi ve soru-cevap formunda bir tartışma tekniğinin başlangıçtan itibaren disipline hakim olduğunu belirtti. Ancak bu diyalektiğin içinde bir kıyas düşüncesinin de bulunduğunun altını çizen Güdekli, henüz tercüme faaliyetlerinin başlamadığı erken tarihlerde dahi bir akıl yürütme tekniğinin izlenebildiğini vurguladı. Erken dönemde kurulan kıyasların geçerlilik ilkesini yerine getirdiğini ancak tümel olmadığını ve bu yönüyle ikinci dönemde kurulan kıyaslarla farklılık arz ettiğini söyledi. Tümelleşme sürecini halk-mahlûk kavramlarından hudûs kavramına geçişle örnekledi.
Konuşmasının sonunda kelâm ilminin bir teoloji mi yoksa bir doğa bilimi mi olduğu sorunsalına yer veren Güdekli, kelâmı bütünüyle teolojiye indirgenemeyen fakat aynı zamanda doğa biliminden ibaret sayılmaması gereken bir ilim olarak ele aldığını ifade etti. Güdekli’ye göre teoloji, kelâmın nihai gayesini oluşturmakla beraber, kelâmcıların uğraşları, vahyi temellendirmek veya teoloji yapmakla sınırlandırılamaz. Güdekli, “Mevcutların bütününe ilişkin bir konuşma biçimi geliştiren kelâmcı, tümel bir disiplinin erbabıdır.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ