- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 90 YIL: 2016
- Kış Uykusu’na Yatan Karakterler: Kış Uykusu Filminin Karakter Analizi
Kış Uykusu’na Yatan Karakterler: Kış Uykusu Filminin Karakter Analizi
Hasanali Yıldırım
Değerlendirme:Ayşenur Gönen | Kerime Demir
SAM Kırkambar’ın Ocak ve Şubat aylarına yayılan özel etkinliği, Hasanali Yıldırım’ın sunduğu “Kış Uykusu’na Yatan Karakterler: Kış Uykusu Filminin Karakter Analizi” başlıklı programdı. 9 Ocak’ta ilk oturumu gerçekleştirilen ve altı hafta süren etkinlikte Nuri Bilge Ceylan’ın filmi Kış Uykusu tartışıldı ve program boyunca filmin ayrıntılı karakter analizi yapıldı.[1]Alışılagelenden farklı bir formata sahip programda, ele alınan filmin karakterleri üzerinden “Film nasıl anlaşılmalı?” sorusunun cevapları arandı. Bu arayış izleyicilerin katılımı ve katkısıyla gerçekleşti.
Programı yöneten Hasanali Yıldırım’ın bu filmi ele almak istemesinin nedenini şöyle özetleyebiliriz: Kış Uykusu, her bir karesinin üzerinde teker teker konuşulabilecek kadar çok katmanlı bir film ama ne yazık ki izleyici ve eleştirmenlerce yeterince anlaşılamadı. Yıldırım, hem bu filmin daha iyi anlaşılmasına bir katkı sağlama hem de karakter merkezli bir filmin nasıl okunması gerektiğine dair bir alıştırma yapma saikiyle yola çıkmış.
Filmin en önemli kişilerinden biri, ismiyle müsemma Aydın karakteriydi. Karaktere Aydın isminin verilmesinde açık bir gönderme var. Bu karakter, Türk aydınının bütün açmazlarını barındıran bir karakter. Hasanali Yıldırım, Haluk Bilginer’in canlandığı Aydın karakterini ele alırken, etraflı bir modernleşme eleştirisi yaptı. Aydın’ın kendisiyle, toplumla ve ailesiyle ilişkilerini resmeden tüm kareleri teker teker mercek altına aldı. Katılımcılara sorular yönelterek mağarasına çekilmiş bir aydın tiplemesi sergileyen bu karakterin, ruhunun ve beyninin tabiri caizse arka odalarını ve üstü örtülü sırlarını masaya yatırdı.
Kış Uykusu, en genel tahlilde, Türk modernleşmesinin kadınlar, erkekler, orta sınıf, aristokrasi ve halktan kişiler üzerinde nasıl tezahür ettiğinin bir resmini sunuyor. Üstelik oldukça dürüst ve inandırıcı portrelerle. Aydın’ın karısı, çiftlik sahibi, öğretmeni, imamı, imamın kardeşi… Hepsi de etten kemikten Cumhuriyet insanları. Her biri, Hasanali Yıldırım’ın satır aralarından çıkardığı okumalar olmasa normal deyip geçeceğimiz ‘normal’ insanlar. Üç saatlik filmin, sıkmadan kendini izlettirmesinin sırrı da bu doğal anlatımında.
Üzerinde durulması gereken diğer bir karakter de hiç şüphesiz kasabanın imamıydı. Türk sinemasındaki imamı tiplemeleriyle bu filmin imamı arasında karşılaştırmalar yapıldı. Bu filmin imamı, zayıf, aciz, korkak ve yalancı. Bu yönüyle ne yazık ki bir toplumsal gerçekliğe işaret ediyor. Yıldırım’a göre bu konuda işkillenmeye gerek yok; muhafazakâr karakterlere Türk sinemasında reva görülen aşağılayıcı rolün aksine, Nuri Bilge Ceylan, iftira ve karalamaya başvurmaksızın bu tiplemeyi bütün yalınlığı ile gözler önüne seriyor.
Üzerinde konuşulan diğer karakter de Aydın’ın kardeşi Necla’ysa da ama asıl konu yine Aydın’dı. Necla’nın kendisi hakkındaki düşüncelerini öğrenen Aydın’ın yani aydınımızın varoluş sorunları üzerinde odaklandı oturumlardan biri: Türk aydınının gayesi, açmazları; Aydın’ın gazete yazıları, okur kitlesi, Necla tarafından soğukkanlılıkla eleştirilen Aydın’ın tavrı, Necla’nın iddiaları ve Aydın’ın savunması... Tüm bunlar iki karakterin diyaloğu sırasında birer malzemeye dönüştü. Aslında filmin düğümlerinden biri bu konuşma sırasında atıldı.
Devam eden oturumlarda imamın sarhoş kardeşi de tartışıldı ama program boyunca, konuşmalar çoğunlukla gelip Aydın’da ve karısı Nihal’de düğümlendi. Finale de onlar damga vurdu. Aydın ve Nihal arasındaki “efendi-köle” veya “kadın-erkek” ilişkisinin adım adım tepetaklak oluşu; evden gidemeyen, Aydın’dan uzaklaşamayan Nihal’in haklılığı ve haksızlıkları üzerinde duruldu.
Program boyunca Aydın’ın etrafındaki tüm karakterler teker teker irdelendi. Karakterlerden yola çıkılarak çeşitli sosyal, felsefi ve güncel meseleler ele alındı ve genel değerlendirmede özellikle şu hususların altı çizildi:
Kış Uykusuolaydan ziyade, olayın karakter üzerindeki etkisine odaklanan ve bunu sinemanın görselliği içinde başarıyla kotaran sıra dışı bir film. Etkileyiciliği ve her izlendiğinde yeni anlam zeminleri ortaya çıkartan çok anlamlı yapısıyla da hakiki bir sanat eseri.
Hem kendilerini anlatan hem de belli başlı tipleri sembolize eden karakterler, geniş anlamıyla son üç yüzyıldır düçar olduğumuz insan tipini, bir anlamda insanlığı resmediyorlar. Barındırdıkları her türlü alaturka niteliklere rağmen evrensel insan tipine dair son derece önemli doneler sunuyorlar.
Film, öncelikle romanda ve sonra tiyatroda gördüğümüz bu kadar insan tipini başarıyla göz önüne sererken, yapısal anlamda tiyatromsu özellikler göstermesine rağmen (üç perdeli anlatım, tiradlar, son söz vb.) teatral bir anlatıma başvurulmadığını görüyoruz.
Yönetmen, belli figürler üzerinden Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan kültürü ciddi bir şekilde eleştirirken asla ulusalcılık tezlerine yer vermediği gibi, kendi aksiyomatik kabullerine bile dinamit döşeyecek kadar cesur davrandı. Çünkü bu ülke için son derece önemli bir meramı vardı: Türk aydınını masaya yatırmak.
Aydın, aynı zamanda filmin ‘kurtulan’ tek karakteriydi. Alelade bir mektup vesilesiyle ilk kez doğal/gerçek olana temas etme imkânı buldu ve neticede toplumun onu yönlendirdiği şekilde değil, doğasının onu dürttüğü biçimde bir tercihte bulundu. Kültürel bir karakter iken kendi tabiatına dönmeye ve kendisini idrak etmeye başladı. Tabiri caizse, yıllardır toplumdan aldıklarını bir bir ‘kustu’ ve tüm kusurları, başarısızlıklarıyla kendisiyle yüzleşmeyi göze aldı. Önce kendisiyle, sonra (bunun farkına bile varmayan) karısı Nihal’le barıştı. Böylece yönetmen, Aydın tiplemesi üzerinden hâl-i pür melâlimizi çizmekle kalmadı, ‘kurtarıcı’ olarak da yine -bu role en uzak kişi gibi görünen- bu tipe işaret etti; bir klişe hâline gelen öğretmene veya imama değil. Diğer bir deyişle, arka planda, gerçek bir aydınlanmanın, “Biz ne kadar sahiciyiz?”, “Hangi toplum katmanı içerisindeyiz?”, “Köklerimiz nerede?” gibi sorular etrafında dönen gerçek bir yüzleşmeyle sağlanabileceğini gözler önüne serdi. Üstelik bunu, sinemanın sihirli ellerinden biri olan ve öyle herkesin kolay kolay üstesinden gelemeyeceği bir yolla, meseleyi karakterler üzerinden dillendirerek yerine getirdi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ