Yahya Kemal’de Manzaranın Fethi

Habil Sağlam

Değerlendirme:İsa İlkay Karabaşoğlu

Sanat Araştırmaları Merkezi’nin Kırkambar Tez-Makale programı Nisan ayında L’École des Hautes Études en Sciences Sociales’te (EHESS) tamamladığı  “Yahya Kemal’de İstanbul Manzarası” başlıklı yüksek lisans tezini dinlemek üzere Habil Sağlam’ı ağırladı.

Yahya Kemal, Ahmet Haşim’le birlikte modern Türk şiirinin iki kurucu babasından biri addedilir. Bu manada Türkçe yazan her şairin hesaplaşmak zorunda olduğu bir konumda bulunuyor. Özellikle onun şiirlerinde kurduğu haliyle “aziz” İstanbul, kendinden sonraki pek çok şairin şiirlerindeki İstanbul’u belirlemiştir.  İstanbul’a bakmanın, deyim yerindeyse, “reçetesini” veren Yahya Kemal’in böylece Türkçe şiirdeki İstanbul imgesine tahakküm ettiğini ve ardından gelen şairlerin İstanbul’unu yarattığını iddia etmek mümkün. İşte bu hipotez, Habil Sağlam’ın tezinin mahrecini teşkil ediyor. Yahya Kemal’in İstanbul tasavvurunun etkisini yalnızca şairler topluluğuyla sınırlı tutmak kabil değil, Türk toplumunun geniş tabanına teşmil edilebilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul’un tarihi “silueti” hakkındaki muhafazakâr ifadeleri devlet erkânında da bir İstanbul hassasiyeti olduğunu gösteriyor. Habil Sağlam’ın tezi İstanbul’un bu kutsal halesini söndürmek istiyor demek cüretkâr olurdu, ancak bu tavra eleştirel bir yaklaşım getirmek amacı taşıdığı rahatlıkla söylenebilir.

Sağlam’ın tezinin temel önermeleri şöyle sıralanabilir: 1) Yahya Kemal, İstanbul’a bir manzara olarak bakan ilk yerlidir. 2) Yahya Kemal’in ortaya koyduğu tarihsel tasarı, İstanbul’un nasıl okunması gerektiğini buyuran bir hakikat rejimi ve ona bakanda hangi tahassüsleri uyandırması gerektiğini telkin eden bir görme rejimi kurar. 3) Yahya Kemal’in kurduğu İstanbul manzarası Türk ulusal tarih anlatısının toprakla ilişkilenmesi olarak okunabilir; bu manada milli edebiyat sürecine dâhil edilmelidir.

Şimdi bu temel önermeleri detaylandırabiliriz. Sağlam, Yahya Kemal’in İstanbul’a bir manzara olarak bakan ilk yerli olduğu iddiasını klasik Türk şiirinde “göz”ün olmadığı savı üzerinde temellendiriyor. Sağlam’a göre klasik şiir bütünüyle “işitmeye” dayalı bir geleneği temsil eder. Bu gelenekte dış dünya -bu bağlamda İstanbul- yer alsa bile dış dünya burada öncelikle bir tasvir objesidir, kurulan bir manzara değil. Aynı bakışı yalnızca klasik şiirde değil, onun etkilerini hala üstünde taşıyan ilk Türkçe romanlarda da görmek mümkündür. Bu manada İntibah’ın girişindeki Çamlıca’da bahar tasviri örnek verilebilir. Bu metinde Çamlıca, bir romancıdan beklenildiği gibi toplumsal alan olarak değil, tabiatın bir parçası olarak tasvir edilmiştir.  Tanpınar’a göre de Türk edebiyatının ilk romanlarında eşyayı kuşatacak bir nesir dilinin bulunmayışının altında yatan sebeplerden önemli bir tanesi, Türk gözünün Batı’da olduğu gibi çağlara yayılan bir resim terbiyesinden geçmemiş oluşudur. “Göz”e duyulan ihtiyaç, Yahya Kemal’in “Resimsizlik ve Nesirsizlik” adlı kısa makalesinde de oldukça yoğun hissedilir: “Resimsizlik yüzünden cedlerimizin yüzlerini göremiyoruz. Ah bu ne feci hicrandır! Eski şehirlerimizi göremiyoruz; yanmış yahut yıkılmış nice binalarımızı göremiyoruz… Vatanı kurduğumuz eski seferlerimizi, eski meydan muharebelerimizi, bu muharebeleri başaran şerefli ordularımızı göremiyoruz”. Buradan anlaşılıyor ki Yahya Kemal’in görme’si tabii görme değil, teknik bir görmedir. Zihninde olan hakikati tabiata giydirmek isteyen, onu kurmak isteyen bir görmedir. Aksi halde klasik sanatlarda hem şiirde hem de illüstrasyonlarda “göz” mevcuttur. Lakin bu göz, Yahya Kemal’in arzu ettiği görme biçimini vermemektedir. Yahya Kemal, dış dünyayı hiçbir zaman anlamı kavranması gereken bir imge olarak algılamamış, ona anlam vermeyi amaçlamıştır. Böyle düşünüldüğünde, Habil Sağlam’ın Yahya Kemal’in İstanbul’a bir manzara olarak bakan ilk yerli olduğu argümanı makul görünüyor. Lakin klasik şiirin bütünüyle işitmeye dayalı olduğu ve kendinde kurucu bir göz barındırmadığı savının, hem Sağlam’ın tezi için hem de klasik Türk edebiyatı araştırmaları için, hâlâ daha etraflı çalışılması gereken bir mevzu olduğunun söylenmesi gerek. Ancak böylelikle Sağlam’ın iddiası daha muhkem bir dayanağa kavuşabilir.

Kojin Karatani, modernite eleştirisine edebiyat eleştirisinden başlanması gerektiğini söyler, çünkü Batı-dışı modernleşme tecrübelerine bakıldığında modernleşme tarihi ile milli edebiyat tarihinin muvazi ilerlediğinin görüleceğini iddia eder. Aksi halde ise, hem modernleşme deneyiminde yaşanan toplumsal bilinç değişiminin gözden kaçırılacağını hem de edebiyattaki estetik ölçütlerin tarihselliğinin fark edilmeyeceğini ifade eder. Habil Sağlam, Karatani’nin bu değerlendirmesinden yola çıkarak modern Türk şiirindeki İstanbul imajının estetik ölçütünün tarihselliğini arıyor. Çalışma alanı ise haklı olarak bu şiirin kurucusu ve İstanbul leitmotivini en sık kullanan şairi Yahya Kemal.

Sağlam’a göre Yahya Kemal’in İstanbul merkezli eserleri hem edebi kamu tarafından benimsenmiş, hem İstanbul’u Müslüman-Türk şehri biçiminde kurduğu için bürokratik bir destek bulmuş. Ama Yahya Kemal’in eserlerinin etkinliğini sağlayan asıl önemli unsur, şairin yazdıklarında mevcut bir tekniğin toplumsal yapının içinde bulunduğu algısal değişim ile örtüşmesidir.  Buradaki teknik “dünyayla kurulan ilişkiyi onun hakikatine egemen olmak üzere yeniden düzenleyen ve belirli bir öznenin oluşumuna neden olan, kurulduğu andan itibaren sanki hep oradaymış hisse vererek tarihselliğini gizleyen bir mekanizmadır” (Sağlam, sunumdan). Şairin Türkçedeki görmekle ilintili filleri çokluk emir kipinde kullandığına dikkat çeken Sağlam, şairin, okurundan sürekli bir görsel canlandırma beklediğini ama bunun bir memoire involuntaire değil; tam aksine, manzaranın da şair tarafından belirlendiği bir canlandırma olduğunu söyledi.

Yahya Kemal’in İstanbul tasvirlerinin muhatabına şehrin kaderi ile kendi varlığını birleştiren bir anlatı olarak sunulduğunu ifade etti Habil Sağlam. Yahya Kemal’in İstanbul’unun şehri merkeze alan bir tarih anlatısının, cengâver bir Türk destanının mekânı olduğunu ileri sürdü. Şairin gözü ise uzak bir tepeden bu destanın manzarasını betimliyor. Şairin Aziz İstanbul kitabındaki yazıların birçoğunun Birinci Dünya Savaşı sırasında yazıldığını hatırlatan Sağlam, bu yazıların ulusun hikâyesini anlatma gayretinde acil bir ihtiyacın karşılanması için yazıldığının unutulmaması gerektiğini bildirdi. 

Program Yahya Kemal’in Paris hatıratının, tecrübelerinin, Fransız şiiriyle ilişkisinin onun şiirlerindeki İstanbul’u biçimlendiren etkilerinin tartışıldığı, dinleyicilerin de katkılarını sunduğu bir muhavere ile noktalandı.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.